Bu bir reklamdır

ŞÖYLE geyikler vardır.

‘‘İnsan, ömrü boyunca yiyeceği ekmeği birarada görse...’’

Ya da içeceği suyu, yıkayacağı bulaşığı, şunu, bunu...

Geçtiğimiz günlerde başıma geldi. Beş yıldır yazmış olduğum yazıların tamamını bir arada gördüm de hakikaten korktum.

Gazetedeki elim ayağım, gözüm, hızır acilim, sevgili Cem'im ve arşivdeki arkadaşlarım CD'ye aktardılar, sonra da A4'lere dökülüp önüme geldi yazılar. Eğer beş sene önce aynı miktar boş káğıdı gösterip ‘‘Bak, sen bunların hepsini dolduracaksın’’ deselerdi canıma kast var diye savcılığa koşardım.

Yazıları görmekle kalmadım, tek tek gözden geçirdim, güncelliğini koruyanları seçtim, tashihlerini yaptım.

Yok, şikáyet etmiyorum. Son zamanlarda işten bunaldığımda uygulamaya koyduğum bir yöntemim var. Size de tavsiye ederim.

Şöyle:

Size çok zor gelen, hayatta yapamayacağınızı düşündüğünüz bir işi kendinize örnek alacaksınız. Ben cerrahlığı aldım.

Ne zaman işimden şikáyet edecek noktaya gelsem, ‘‘Mesela şimdi bir beyin ameliyatı yapıyor olsaydım daha mı iyiydi?’’ diyorum ve o dakika sıkıntımdan eser kalmıyor.

* * *

Neyse uzatmayayım... Eski yazılarla haşır neşir olmamın nedenini anlamışsınızdır mutlaka ama ben yine de söyleyeyim.

Bir kitap oluşturmak.

Pardon iki kitap. Mış-Muş'ları ayrı bir kitapta topladık zira. Küçük, cebinize sığacak gibi. ‘‘Hediyelik eşya’’ tadında. Adı da ‘‘YenMiş YutulMuş Sözler.’’

Esas kitabın adı ‘‘Ağız Tadıyla Sevişemedik’’.

İçinde esas kızla esas erkeğin her türlü durumu mevcut. Aşk, ihtiras, araya giren kötü kadın (!) kin, nefret, aldatma, neler oluyor hayatta...

* * *

Biliyorum, çoğu yazar, eleştirmen, hatta okur, köşe yazılarından derlenmiş kitabı kitap yerine koymuyor. Ama ben çok önemsiyorum. Çünkü okuduklarının çoğunu kesip saklayan okur grubundanım. E, sararmış gazete parçaları olarak kalacağına kitap olsun gelsin kitaplığıma otursun.

Sonra şu da var, yazdıklarımızın sadece bir günlük saltanatı olmasını içime sindiremiyorum. Onca dáhiyane fikir, ertesi gün bir şey yok. E, okura da bize de yazıktır.

Epsilon Yayınları'nın sahibi Ömer Yenici, ‘‘Bazı Mış-Muş'larınız atasözü gibi’’ dedi. Ben de katılıyorum Ömer Bey'e.

Gülmeyin lütfen!

Atalarımız söylenecek ne varsa söylediler, bitti mi yani?

Ne beni ne kendinizi küçümseyin. Bizim de edeceğimiz iki çift önemli söz vardır elbet. Onlar da sizin benim gibi insanlardı, gökten zembille sırf söz söylemeye inmediler.

Yaşamaksa yaşamak...

Gözlemse gözlem...

İmbikten geçirmekse, imbikten geçirmek.

Neyimiz eksik?

Ha, bir tek atalarımızın arkasında, elinde káğıt kalemle gezen, artık ‘‘Atasözü Kayıt Memuru’’ mu desem, ağızlarından çıkanı şıp diye kaydeden birileri varmış. Şimdi bu yok işte.

* * *

Bu kitabın ortaya çıkmasında en büyük etken tabii ki okur oldu. Çok ısrar etti okur. Yolumu kesti, telefon etti, faks çekti, mail yolladı. Kaldı mı atladığım bir iletişim yolu?

‘‘Kaçırdığımız yazılarınız var, okumaya doyamadıklarımız var... Aman Pakize Hanım kitap.’’

Hadi bakalım göreceğiz şimdi. Sayılar yalan söylemez.

Ha, bir de şu var: Hürriyet okuru olmayan yurdum insanı benden mahrum mu kalsın?

Durum budur.

Yoksa ‘‘Karşılığı gazete tarafından ödenmiş etmiş yenmiş bitirilmiş yazılara birinin tekrar bir ücret ödemeye kalkmasının dayanılmaz cazibesi’’nin hiçbir önemi yoktur(!)

* * *

Netice olarak...

İki kitabım çıktı.

İkisinin satış rekoru kırmak için aralarında yarışacaklarına inanıyorum. Zira işi garantiye aldım. Her iki kitabın da kapağını Latif Demirci yaptı. Ayrıca Mış-Muş'ların aralarında karikatürleri de var.

Okur ilk bakışta kitapları Latif Demirci'nin zannedecek. Pakize Suda'yı kitabın görünmeyen bir yerine küçücük yazın diye de tembih ettim.

Nasıl aklım?

Gerçi durumu burada açık ettim ama buna rağmen umutluyum.

Kitaplara Latif Demirci'nin kitabı süsü verme numarası tutmazsa diye ve aynı zamanda,

‘‘Er'inden sonra kalkan karıdan,

Bilbordu olmayan yazardan hayır gelmez!’’
manisinden hareketle bilbordlarımla donattık anayurdu dört yandan.

Bakalım ne olacak?

* * *

Bu yazıyı ayıplayanlar olacaktır muhakkak. Fakat beş senedir her türlü halimi yazıp dururken şimdi kitap falan yokmuş gibi davranmam samimiyetsizlik olmaz mıydı?
Yazarın Tüm Yazıları