Kurt kocayınca

YAŞANAN olay için ‘‘felaket’’ demeyeceğim. Ama çok acı. İnsanı üzen bir manzara.

Cumhurbaşkanı Sezer ülkemizi ziyaret eden Macaristan Cumhurbaşkanı onuruna önceki gün bir yemek veriyor. Masada konuk Cumhurbaşkanı'nın eşi ile Ecevit yan yana oturuyor. Protokol gereği, dostluk şerefine kadehler kalkıyor...

Ve Ecevit yine şaşırıyor. Konuğun kadehini onun elinden alıp masaya bırakıyor, kendi kadehini veriyor, bir tuhaflıklar oluyor. Ortalık karışıyor.

Dünkü gazeteler bu üzücü haberle dolu. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı ne yazık ki bu durumlara düşüyor.

‘‘Kurt kocayınca...’’ sözü bir kez daha geçerlik kazanıyor.

Benzer olaylar hemen her gün yaşanıyor. Türkiye alay konusu oluyor.

***

Ecevit,
uçakla bir yere gidiyor. Uçakta kek ikram ediliyor. Ecevit keki kesemiyor. Bir kek parçasını çatala aldığını zannedip boş çatalı ağzına götürüyor. Bu işlem sürekli tekrar ediliyor. Görenler üzülüyor.

Geçtiğimiz mart ayında Ecevit Romanya'da, NATO üyeleri ve adayları toplantısında. Masada çok sayıda ülkenin devlet ve hükümet başkanları var. Önlerinde su ve gazoz şişeleri, bardaklar...

Ecevit bir ara önündeki su şişesini doğrudan ağzına dikiyor. Kapağını açmadan! Su gelmiyor. Ecevit şaşırıyor. Uluslararası bir toplantıda suyu şişeden içmeye çalışıyor. Arkasındaki koruma müdürü müdahale edip şişenin kapağını açıyor ve bardağına su koyuyor.

Bunları yazarken insan olarak çok üzülüyorum. Keşke hastalandığında -uyarılarımıza kulak verip- çekilmeyi akıl etseydi de, bu durumlara düşmeseydi.


‘‘ATATÜRK YENİDEN SAMSUN'DA’’


Elimde çok ilginç bir kitap var. Turgut Özakman'ın yazdığı bir roman:

‘‘19 Mayıs 1999. Atatürk Yeniden Samsun'da.’’ (Bilgi Yayınevi). İkinci cilt bir ay sonra çıkacak.

19 Mayıs 1999 günü Samsun'da törenler başlarken inanılmaz bir şey oluyor... Ve hem Atatürk, hem de onunla birlikte 1919 yılında Samsun'a çıkan arkadaşları birdenbire karaya ayak basıyor.

Samsun'da şeriatçı bir Vali Yardımcısı var. Tutuşuyor, eli ayağına dolaşıyor. Atatürk ve 18 arkadaşı karşılanıyor. Sonra hep birlikte Ankara'ya geliyorlar. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel.

Atatürk
Ankara'yı, başkentte ve Türkiye'de her alanda yaşanan yozlaşmayı görünce şaşırıyor, kızıyor.

Yetkililer ona yanıt veremiyor...

Atatürk televizyonlara çıkıyor, gazetelere demeç veriyor.

Ve roman sürüp gidiyor. Okuyanlara bir tarih dersi vererek... Türkiye'yi bu duruma getirenleri -eğer onlarda utanma duygusu varsa- utandırarak...

Bu kitabı bir solukta okuyacak ve çok şey öğreneceksiniz. Turgut Özakman'ı kutluyorum, ellerine sağlık diyorum.


MESUT BEY AÇIKLIYOR!


Dünkü Hürriyet'te Mesut Yılmaz'ın Muharrem Sarıkaya'ya verdiği demeç çarpıcı ve utanç verici. Şöyle diyor:

‘‘IMF'den aldığımız paraların 3-5 milyar doları hortumcuya gitti, geri kalan 15 milyar dolar ise (özellikle kamu bankalarının) görev zararını kapatmak için kullanıldı.’’

Bunu söyleyen kişi sokaktaki sıradan bir vatandaş değil, devletin Başbakan Yardımcısı.

IMF'ye yüzlerce ödün verip bu paraları almışız, karşılığında milletimizin anasını ağlatmışız... Ve paralar hortumcu ile görev zararına gidiyor.

Bunlar olurken siz neredeydiniz Mesut Bey? Uykuda mıydınız? Ya da bilerek göz mü yumuyordunuz?

Sadece bu hükümet değil, bundan öncekiler de -taaa Turgut Özal zamanından beri- kamu bankalarını yağma etti. Krediler eşe dosta, siyaset yandaşlarına, partili müteahhit ve işadamlarına peşkeş çekildi ve geri dönmedi. Sonuç ortada.

Hortumcu derseniz, bir tanesinden bile hesap sorulmadı. Bankalarını boşalttılar, başımıza 40 milyar dolarlık bir bela açtılar. Hepsi dışarıda. Hepsi krallar gibi yaşıyor...

Ve Mesut Yılmaz şimdi uyanmış, bu durumu itiraf ediyor!
Yazarın Tüm Yazıları