Vergi mükellefi Alevilere büyük haksızlık

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül tarafından geçen hafta onaylanarak yürürlüğe giren, yerel yönetimlere ilişkin düzenlemeler içeren 6360 sayılı yasanın taşıdığı hükümler arasında belediyelerin mabetlere sağlayacağı imkânlar da yer alıyor.

Haberin Devamı

Yeni hükümlerle, 2004 yılında çıkan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7’nci maddesine yapılan iki ayrı eklemeyle, büyükşehir belediyelerine “mabetlerin yapımı” ve “her türlü bakımı, onarımını yapma ve gerekli malzeme desteğini sağlamak” görev ve sorumluluğu da verilmiştir.

Bir de 2005 yılında çıkan 5393 sayılı Belediye Kanunu’na yapılan bir ekleme var. Burada da büyükşehir belediyelerinin dışındaki belediyelerin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 154’üncü maddede yapılan bir ekleme ile “Belediye, mabetlerin yapım, bakım, onarımını yapabilir” hükmü getiriliyor.

Aynı yasaya konan bir ek hüküm daha var: “Belediye ve bağlı idareler, meclis kararıyla mabetlere indirimli bedelle ya da ücretsiz olarak içme ve kullanma suyu verebilirler.”

Yasa belediyelere mabetler konusunda görevler yüklerken yanıtını aramamız gereken soru şudur: Mabetler ifadesinden neyi anlamamız gerekiyor?

* * *

Haberin Devamı

Bu soruya yanıt ararken, yasanın TBMM’de görüşülmesi sırasında CHP’nin mabetler tanımına açıklık getirilmesine ilişkin verdiği önergenin başına gelenleri hatırlayalım. Önergede “(yasadaki) mabet tanımı cami, kilise,sinagog ve cemevini içerir” denilmekteydi.

Bu önerge 9 Kasım’da iktidar partisi çoğunluğunun oylarıyla reddedilmiştir. Ancak önergenin reddedilmiş olması kilise ve sinagogları olumsuz yönde etkilemeyecektir. Çünkü devletin resmi çizgisini yansıtan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşünde, mabet olarak sayılan yerler arasında camilerin yanı sıra kilise, sinagog ve havralara da atıf yapıldığı için azınlıklar bu hükümlerden yararlanabiliyor.

Ayrıca, kilise ve sinagogların ibadethane statüsünün Lozan Antlaşması ile de tescil edilmiş olması, azınlıklar açısından zaten kuvvetli bir güvence oluşturuyor.

Ama konu cemevleri olunca iş değişiyor. Diyanet İşleri cemevlerini ibadet yapılan mabet yerleri olarak kabul etmediği için, belediyelere de cemevlerinin yapım, bakım, onarım ve su sağlanması konusunda yetki verilmiyor.

Aynı yasa üzerinde yapılabilecek bir yorumla cemevleri ibadethane değil, ancak “kültür hizmetleri” veren merkezler olarak görüldüğü takdirde bu imkânlar sağlanabilir.

Bu arada, 2002 yılından bu yana yürürlükte olan bir yasal düzenleme çerçevesinde camilere ek olarak kilise ve sinagoglar da elektrik giderlerinden muaf tutuluyor. Ancak cemevleri bu düzenlemenin de dışındadır.

* * *

Haberin Devamı

Bu uygulama, hangi gerekçe getirilirse getirilsin eşitlik ilkesine aykırıdır, adil değildir. Aynı durum bütçede de karşımıza çıkıyor. Devlet, dolaylı ya da doğrudan vergi toplama söz konusu olduğunda Sünni-Alevi ayrımı yapmadan her vatandaştan vergisini alıyor. Ancak bu vergilerin bütçe üzerinden vatandaşa geri dönüşü söz konusu olduğunda, yine bariz bir eşitsizlik çıkıyor.

Bu durumu son bütçe üzerinden göstermeye çalışalım. TBMM’de görüşülmekte olan 2013 bütçesi 396 milyar 647 milyon lira tutarındadır. Bu bütçede Diyanet İşleri Başkanlığı’na 2012 yılına kıyasla yüzde 18’lik bir artışla 4 milyar 604 milyon liralık bir ödenek ayrılmıştır.

Devletin Diyanet’e tahsis edeceği bu ödeneği finanse eden vergi mükellefleri arasında Alevi vatandaşlarımız da yer alıyor. Ancak onların Diyanet bütçesi üzerinden Alevilik inançlarının parçası olan kendi ibadet usullerine ilişkin bir hizmet almaları ya da cemevlerine buradan kaynak aktarılması söz konusu değildir...

Çünkü bütçesine katkıda bulundukları Diyanet İşleri Başkanlığı İslam dininin Sünni-Hanefi yorumuna göre şekillenmiştir.

Bu büyük adaletsizliğin, haksızlığın giderilmesinin olmazsa olmaz koşulu cemevlerinin ibadethane statüsünün tanınmasıdır. Türkiye bu ayıbı daha ne kadar taşıyacaktır?

Yazarın Tüm Yazıları