Vay gidene!

İngiltere bu aşkı konuşuyormuş.

İngiliz Graeme Carter ile Türk Ayşe Bilge’nin aşkını.

Bizim anca geçen hafta haberimiz oldu.

Türkiye’nin yani.

Burada da konuşulmaya başlandı mı bilmiyorum, ama ben kendi hesabıma iki laf etmek istiyorum söz konusu aşk üzerine.

Graeme Carter’ı hepimiz önceden tanıyoruz. 2003 yılında, İstanbul’da İngiltere Başkonsolosluğu’na düzenlenen saldırıda, kendisi ağır yaralanmış, yine bir Türk olan nişanlısı Hülya Dönmez ise hayatını kaybetmişti.

Ölümün ayırdığı aşıklardan az söz etmedi o günlerde gazeteler. Az gözyaşı dökmedik.

Fakat biz ağlarken, Mr. Carter tedavi görmekte olduğu hastanede, kendisiyle yakından ilgilenen hemşireyle adres ve telefon alışverişi yapmaktaymış meğer.

Aralarında o günlerde başlayan arkadaşlık, pastanın üstüne sıkılan krema aracılığıyla yapılan evlilik teklifiyle devam etmiş ve nihayet gelin-güvey olmalarıyla mutlu sona erişmiş.

İşte şimdi bu aşkı konuşuyormuş İngiltere.

*

Babaannem "Erkek kısmı karısını gömüp mezarlıktan dönerken şapkasını yan yatırır" derdi.

Şapkanın yan yatırılması kadınlara kendini beğendirmenin en etkili yoluydu herhalde o zamanlar.

Eski kadınlar için şapkası yan yatmış erkeğin cazibe merkezi olması hususu üzerinde durmayı bir kenara bırakarak yine Mr. Carter’a dönersek, o da şapkasını daha hastanede yan yatırmış belli ki.

Gerçi karı-koca, en son Hürriyet’e aşk hikáyelerini anlatırken, hastanede tanıştıklarını, ancak aşklarının daha sonra başladığını söylemişler.

Mr. Carter!

Hepimizin hastaneye yatıp çıkmışlığımız var. Hemşirelere teşekkür eder, pek memnun kalmışsanız bir hediye verir, çıkar gidersiniz.

Arada bir aşna fişne durumu olmasaydı hastane dışına taşmazdı o arkadaşlık.

Yemeyin bizi!

*

Diyeceğim "Vay gidene!"

Tamam, hayat devam ediyor...

Ölenle ölünmez, onu da biliyoruz...

Fakat bu ne acele!

Aşktan aşka bu ne hızlı geçiş!

Bakın, ölen "nişanlı" değil de "eş" olsaydı daha kolay anlayabilirdim.

Hani, zaten aşk falan yoktur artık ortada...

Bitmiştir...

Uzatmalar oynanıyordur...

Zaten epeydir yenisi aranıyordur...

Bu durumdayken bile olmaz ya, hadi pek de zor olmaz diyelim.

Ama nişanlılık...

En romantik dönem yahu!

Aslında İngiliz sadece bir örnek. Benzer durumlara az rastlamamışızdır.

Bu da bir "insanlık hali" herhalde.

Çok yakın ölümler ya da ölüme çok yakın olmak insanda hayata dair bir şeylere sarılma isteği uyandırıyor galiba.

Bu istek her zaman var da bu dönemlerde tavan mı yapıyordur artık, nedir...

*

Neticede İngiltere’yle aynı fikirde değilim.

Yani "Ah aşk sen nelere kadirsin, acılar içinde kıvranan, yaşamak istemeyen adamı hayata döndürdün!" falan diyemem.

Ha, derim demesine de bir yanım ısrarla "Peki öteki aşka ne oldu?" diye sorar.

Hatta insana hemencecik "Giden gitti, kalan sağlar bizimdir" dedirtebilen "aşk"a lanet de okur öbür yanım.

MIŞ MUŞ

Æ Kalp ilacı diye üretilen, sonra iktidarsızlığa çare olduğu ortaya çıkan Viagra "jetlag"e de iyi geliyormuş.

Kaynatıp suyunu içerseniz kum da döktürüyor!

Æ Dantelli iç çamaşırı altın devrini yaşıyormuş.

Fakat "gizli saklı" zavallıcık!

Æ Yaşlılıkta kırışıklık tarihe karışıyormuş.

E, insanın ölüp giderken kırışıklıklarını burada bırakacak hali yok, beraber tarih olunacak elbet!

Æ ABD’de, tek yumurta ikizleriyle ilişkiye giren kadının doğurduğu bebeğin babasının ikizlerden hangisi olduğu bir türlü bulunamıyormuş.

Tek yumurta ikizlerinin çift spermli bebekleri!
Yazarın Tüm Yazıları