Varyemez Amca’nın notları

İki hafta kadar önce, içinde cüzdanım ve cüzdandan daha değerli bir iki kitapla birlikte çantamı takside unuttum. Detayları anlatıp, beni sokakta filan gördüğünüzde parmakla gösterip "Hı-hı, işte çantayı takside unutan o şuursuz insan buymuş" deme fırsatını vermeyeceğim size. Daha sonra taksici bir şekilde çantayı ulaştırdı, sağolsun. Fakat ben bu arada ATM kartı ve kredi kartını iptal ettirmiş oldum. Macera da böyle başladı zaten...

"Macera da böyle başladı zaten..." yazı içinde havalı duruyor. Fakat sizi kandırmış olmak istemem. Maceranın yüzde 90’ı evde geçtiği için, öyle bir heyecan kasırgası filan yaşamadım.

Fakat "Varyemez Amca" pozisyonunda geçirdiğim 10 günlük süreç bana çevremi tanımak konusunda eşsiz deneyimler yaşama imkanı tanıdı.

Durumu abartarak, vicdanınızı kaşımak istemiyorum. Parayla alakamı minimum seviyede tuttuğum 10 gün içinde sürünmedim.

Kaldı ki; daha önce de film kahramanı gibi cebimde metelik olmadan evden çıkıp, günün hesabını bir başka gün kapatmak üzere sokaklarda sürtmüşlüğüm vardır. (Kıssadan hisse No: 1: Mühim olan itibardır; para bir şekilde bulunur!)

Kartları perşembe akşamı iptal ettirmiştim. Cuma sabahı ilk işimin bir rapor ve tedbirler listesi hazırlamak olduğunu düşünerek uyandım.

Bankada kuzu gibi yatmakta olan parayla kart marifetiyle bağlantı kurabilmek için minimum bir hafta gerekiyor.

Cuma sabahı itibariyle; kapının kenarında, küllükten bozma demir para kabındaki bozuklukları da hesaba katarsak 42 bin YTL civarında bir nakit vardı elimde.

Bu duruma bir çare bulmak için hemen evden çıktım ve bu paranın büyük bölümüyle, çok acil ihtiyacım varmış gibi 24 YTL bayılarak bir adet Q Dergisi, gazeteler ve iki adet tazecik simit alarak eve döndüm.

Kaşar, peynir ve çayla süper bir kahvaltı yapıp gazeteleri okudum.

Günün kalan kısmında çalıştım, akşam da Topesto’ya yıkılma kararı aldım.

Topesto’ya durumu anlattığımda "Paran olsa ne yapacaktın bugün?" dedi.

"Herhalde bu sabah uyanır uyanmaz San Sebastian’da ev alıp içini de Thom Filicia’ya yaptıracak halim yoktu. Şu an itibariyle kullanılamayan para olarak internet hesabında gözüken fakat cepte bir şişkinlik olarak hissedemediğimiz parayla yapabileceklerimiz zaten belli" dedim ve devam ettim "Yine Q Dergisi, günlük gazeteler ve iki adet simit alırdım!"

*

Akşam yemeğinde Topesto’ya yıkılmak fikrinin çok da iyi olmadığı, elemanın üstünde "Yedikten sonra mümkün mertebe dört saat yerinizden kıpırdamayınız" ibaresi bulunan pizzalardan söylemesiyle ortaya çıktı.

"Bunu ben de söylerdim, hem mısır da söylemezdim (pizzada mısır hadisesine kılım)" dedim.

Topesto "Ama parayı ben ödedim, n’aber?" dedi. İnsan böyle durumlarda alıngan oluyor.

Ömer Seyfettin’in "Diyet" öyküsünde kolunu kesen adama benzer bir tavırla elimdeki pizza dilimini kutuya bıraktım ve ağır konuştum: "Senin olsun pizzan da kolan da. 10 gün sonra kapına kamyonu dayayıp ’Fakir ama onurlu bir bir genç vardı; hatırlıyor musun alçak?!’ diyerek dökerim pizzaları üstüne!"

Neyse ki bu artist çıkışa kadar dört dilimi indirmiştim gövdeye; aç kalkmadım sofradan!

Kış uykusuna yatmış tüylü ve sevimli hayvan dostlarımız misali (Sevimli olduğumu söylemiyorum; kendimi anlatmak için "tüylü" ifadesini de kullanmazdım herhalde ya, neyse!) aylardır evinde oturan birinin parasız kalınca sokağa çıkması nasıl açıklanabilir bilmiyorum.

Fakat cumartesi sabahı yeniden sokaktaydım. İstiklal Caddesi’ndeki müzik marketlerden birinde, normalde asla almayacağım albümlere, DVD’lere, iPod’lara bakıyorum.

İnsanın kendisine "Mr. Bean gibi" demesi çok acı bir durum. Fakat bir ara gerçekten de Mr. Bean gibi hareket ettiğimi fark ettim.

Sanki mağaza görevlileri üstümde para olmadığını biliyormuş hissine kapıldığım anda geldi bu Mr. Bean hali üstüme.

Bir yandan DVD’lere bakıyorum, bir yandan da görevlilere kendimce "Aslında var param benim" mesajı veriyorum. Bu mesajı nasıl verdiğimi merak etmiş olabilirsiniz.

Şöyle oluyor: Bir elinizle DVD’yi tutuyorsunuz, bir yandan cebinizdeki parayı çıkarıp bakıyorsunuz (O anki durumumda 12 YTL ve bazı bozukluklar) ve bu arada Mr. Bean gibi (Evet, aynı onun gibi) manasızlıklar diyarında sizin için üretilmiş bir ifadeyle sırıtıyorsunuz.

Bu ıstırabı daha fazla çekmemek ve çektirmemek için en emniyetli yere, eve döndüm. İnsanoğlunun parası yokken niye daha bir tüketici kimliğe büründüğünü çözmek üzere koltuğa oturduğumda, aklıma itibarla ne kadar geçinebileceğim geldi.

Mahallenin iki bakkalını da test ettim. İlk bakkala "Altı adet aystii şeftali, iki adet vantıd, bir ekmek, bir adet yarım litrelik süt, bir kilo domates (Sağolsun eleman, manava da uğruyor), beyaz peynir vesaire" söyledim ve ekledim: "Ama para yok üzerimde, sonra ödeyeceğim..."

Türünün son örneklerinden olan süper bakkal "Para da yollayayım, üstünüzde bulunsun" dedi; "Yok ya, çok sağol usta" dedim.

Konuşmanın yarattığı duygusal ortam yüzünden ikinci bakkalı liste hazırlamadan aradım. Telefon açılınca "İtibar var mıydı sizde, varsa yarım kilo yollayın" diyecek halim yoktu. Altı adet aystii (Bu sefer yeşil çaylı söyledim ama), bir adet yarım litrelik süt, bir litrelik kola (Üç parçadan aşağı sipariş verirken utanıyorum) istedim ondan da.

O da sağolsun para lafı etmedi.

Laf buraya gelmişken, gazeteleri bedavaya getirmek için sabah kahvesini içmeye gittiğim Kaktüs’te iki gün üst üste kahveden para almayan Şükran’a saygılarımı sunarım.

Mahallenin büfesi ve mahallenin İtalyan lokantası da hesaba yazdı Varyemez Amca günlerimde; onları da tek geçiyorum.

*

Kredi kartı salı günü geldi. Şifreyi bilmediğim için para çekemedim ama kart kullanabileceğimi bilmek içimi rahatlattı. Bu arada şifreyi öğrenmek için aradığım banka kimlik kontrolü amaçlı sorular sorarken tuhaf bir hadise yaşadık. Annemin kızlık soyadını sordular, ben de söyledim. Karşı taraftaki insan cevabım üzerine sustu, bir daha tekrarladım "Burada başka gözüküyor" dedi. Tanımadığım biriyle annemin kızlık soyadını kimin daha iyi bileceğini konuşmaya üşendim ve "Peki" deyip kapattım.

Uzatmayayım artık; kira, faturalar derken iyice hafiflemiş hesabıma ulaşabilmem için biraz daha beklemem gerekti.

Para üzerindeki hakimiyetimi ilan ettiğim gün, nedense dışarı çıkıp hemen para harcamak istedi canım.

Evden çıkarken amacım üstüme gömlek, tişört gibi bir şey almaktı. Ama eve iki kitap (Birini uzun süredir gözüme kestirmiştim ama pahalı diye yanından geçip duruyordum) ve bir de portatif pikapla döndüm.

Portatif pikabın fotoğrafını Sanlı kardeşim herhalde koyar sayfaya. Hikayesini ise haftaya anlatırım.

Sürekli evde oturan ve evde de aslan gibi pikabı bulunan birinin, hayatı pikniklerde geçiyormuş gibi portatif pikap almasının sırrı nedir, bunu da bir ara anlatırım herhalde. Mesela, gelecek hafta.

Kalın sağlıcakla...
Yazarın Tüm Yazıları