Uzun tatil sendromuna dikkat

Her tatil dönüşü insan psikolojisi biraz kötü olur. Buna karşı tedbir alıp, kendimizi ruhen hazırlamak yine elimizde...

SOKRATES Psikiyatri Dal Merkezi Kurucusu Psikiyatrist Uzman Doktor Nail Sarıoğlu, dokuz günlük bayram tatili sonrası karşılaşılabilecek ’Pazartesi Sendromu’na karşı çalışanları uyardı. Tatil dönüşlerinde çalışanların işe başlarken yoğun bir strese girdiklerini hatırlatan Sarıoğlu, "Çalışanların uzun tatillerden sonra isteksiz ve sıkıntılı olmalarının sebebi genellikle, kişinin yaptığı işten veya kendi iç dünyasından kaynaklanan tatminsizliklerdir. İşyerinde veya ofiste yaşanan sorunlar bir süre sonra yapılan işten zevk almamızı engelleyebilir. Bu işi sadece para kazanmak için yaptığımızı düşünmemize neden olabilir. Bu da bizim uzun tatillerden sonra işe başlama şevkimizi kırıp anksiete (bunaltı) yaşamamıza sebep olabilir" şeklinde konuştu.

Makyaj yapın, güzel giyinin

Sorunla mücadele edebilmek için kişinin çeşitli çözümler geliştirebileceğini anlatan Sarıoğlu, bunları şöyle sıraladı; "Çalışanlar, mesai arkadaşlarına küçük hediyeler alıp tatil dönüşü bayramlaşıp bu seromoniyi bir şölene çevirebilirler. Uzun tatil dönüşlerinde çalışanlar işyerine en güzel bayramlık giysileri ve hoş makyajları ile gidip alacakları iltifatlar yardımıyla ilk gün stresini yenebilirler. Tabi ki burada yönetici amir pozisyonundaki kişilere de görev düşmektedir. Yöneticiler bu kaynaşmaya destek vermeli ve çalışma ortamındaki pozitif atmosferi korumalıdır."

Horlama varsa hastalık var

EGE Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Uzmanı Prof. Dr. Erdal Işıksal, ortodontik sorunların yalnızca doğuştan gelen kusurlarda aranmaması gerektiğini belirterek, doğum sonrası ya da çocukluk yıllarında oluşan çeşitli anomalilerin sürekli gözlem altında tutulması gerektiğini belirtti. Çocuğun yatış şekli, yalnış beslenmesi, herhangi bir travmaya maruz kalması yani çenenin darbe alacağı bir düşme yada kazaların, ileride kalıcı olabilecek ortodontik bir anomaliyi başlatabileceğini anlatan Işıksal, "Üst solunum yolu problemleri yaşayan, sık sık hasta olan, gece ağzı açık uyuyan, horlayan çocuklar potansiyel ortodonti hastalarıdır" şeklinde konuştu. Gelişen teknoloji ile ortodonti tedavisinde yaş sınırlamasının büyük oranda ortadan kalktığını hatırlatan Işıksal, "Ortodontik anomalinin erken dönemde fark edilmesi hastanın ortodontik tedavi süresini önemli ölçüde kısaltmaktadır. Bunun yanısıra çocuğun ortodontist ile tanışması, kliniğe gitmeye alışması, varsa korkusunu yenmesi ileride gerekebilecek ortodontik müdahale için önemli motivasyon kaynaklarıdır" dedi.

Çocuk acil tıp sorunu Ada’da masaya yatıyor

DOKUZ Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan yapılan açıklamada, Kuşadası’nda 9-11 Ekim 2008 tarihinde ’Çocuk Acil Tıp Sonbahar Sempozyumu’ düzenleneceği belirtildi. Sempozyum Başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Durgül Özdemir, ilk iki günde çocuklarda sık rastlanan acil durumların, uzman hekimler tarafından tartışılacağını, üçüncü gün ise Türk Farmakoloji Derneği ve Klinik Toksikoloji Çalışma Grubu işbirliğiyle çocukluk çağı zehirlenmelerinin tanı ve tedavi ilkelerindeki son bilimsel gelişmelerin gözden geçirileceğini anlattı. Çocuklarda rastlanan acil durumlarla ilgili bilgilenmenin tedavi sürecinde büyük önem taşıdığını kaydeden Doç. Dr. Durgül Özdemir, "Klinik deneyimlerin ve tedavi yöntemlerinin paylaşılacağı bu sempozyumun, konuyla ilgili büyük bir fayda getireceğini umut ediyorum" dedi.

Zayıflama uzman denetiminde olmalı

ENDOKRİNOLOJİ ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Didem Dereli, obezitenin çağın en büyük sağlık sorunlarının başında geldiğini belirterek, bu sorunun kalp ve şeker hastalığının da en önemli sebepleri arasında bulunduğuna dikkat çekti. Obezitenin yalnızca kişinin irade eksikliğinden kaynaklanmadığını belirten Dr. Didem Dereli, zayıflama sürecinin uzman bir ekip koordinatörlüğünde yapılması gerektiğini kaydetti. Bu uzman ekibin endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı denetiminde diyetisyen, hemşire, psikolog ve spor fizyoloğundan oluşması gerektiğini anlatan Dereli, "Hastaların kilo almalarına neden olan günlük yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları ve sosyal çevreleri tanınmalı, kilo fazlalığına neden olabilecek hormonal veya metabolik sorunları çözümlenmeli, kilo fazlalığının yol açtığı sağlık sorunları ise başlangıçtan itibaren yakından takip edilmelidir. Her hastaya, kişiye özel diyet programı düzenlenmeli ve bu diyet programı hastanın kilo veriş hızına ve metabolik değişimlerine göre süreli ayarlanmalıdır. Bu da uzman bir ekibin denetiminde mümkün olabilir" dedi.

Akciğer kanseri daha da korkutacak

ÖLÜM nedenleri arasında kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan kansere, dünya genelinde her yıl 10 milyon kişi yakalanıyor. 2020’de bu rakamın yıllık 17 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde tütün kullanımının çok yüksek düzeylerde olması nedeniyle akciğer kanserinin hem erkeklerde hem de kadınlarda giderek arttığını söyleyen İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Ali Kadri Çırak, önümüzdeki 10 yıl içinde ölümlerin yarısının akciğer kanserinden olacağının tahmin edildiğini vurguladı. Son 20 yılda akciğer kanserinin görülme oranının yüzde 50 arttığını söyleyen Başhekim Çırak, "Kansere zemin hazırlayan faktörler arasında sigara kullanımının yaygınlaşması, sigaraya başlama yaşının düşmesi, hava kirliliği, yanlış beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzlarının değişmesi geliyor. Ailesinde kanser öyküsü olanlar bu konuda dikkatli olmalı, 40 yaşından sonra düzenli check-up yaptırmalı, özellikle sigaradan uzak durmalı" dedi.
Yazarın Tüm Yazıları