Uzak akraba kadınlar

BENİM çocukluğumda, olmazsa olmaz "uzak akraba kadınlar" vardı...

Aynı evin değil ama hayatın paylaşıldığı...

Kimin nesiydiler?

Birden cevap veremezdi kimse.

Önemi de yoktu zaten.

Genç miydiler, yaşlı mı?..

Şimdi bile tahmin edemiyorum.

Ama bir yaşa sabitlenmiş gibiydiler.

50 mesela.

Şimdiki durum tersine, bütün kadınlar "yaşlı"ydı o zamanlar.

Daha doğrusu kadınlar ikiye ayrılırdı... Genç kızlar ve evli kadınlar.

Evli kadınların hepsi "yaşlı"ydı. Evlenmiş olmak "yaşını başını almak" demekti çünkü.

Bu bir "çocuk zannı"ydı çokça, tamam da, görünüşün de bunu destekleyici bir etkisi vardı.

Hani Afrika’da kabilelerde, halkanın, uyduruyorum kulak yerine buruna takılmasıyla genç kızla evli kadının birbirinden ayrılması gibi... Siyah ya da kahverengi, etek üstüne aynı renkte triko bluz giyilmesi "evli kadın" olmanın bir işaretiydi adeta. E, takdir edersiniz ki kahverengi jorjet etek ve triko bluzla bir kadının genç görünme ihtimali pek zayıftır. (Hatırlayınız Rahşan Ecevit).

Henüz 35’indeki "uzak akraba kadınlar"ın 50’sinde görünmesinin müsebbibi bu etek bluzlardı herhalde.

Bir de hemen hepsinin biraz kilolu olmaları...

"Biraz kilolu" olana "toplu" denirdi o zaman.

Bakın, "toplu olmak" da evli olmanın bir işaretiydi.

* * *

Joker gibiydi "uzak akraba kadınlar".

Mevlit mi okutulacak... Bakmışsınız şerbet kaynatıyorlar.

Alışverişe mi çıkılacak... Kapıda eşlik için hazırlar.

Hasta mı var... Refakat onlardan.

Düğün, dernek, kız isteme, kabul günü, doğum, ölüm... "Uzak akraba kadınlar" seferber.

Onlarsız gün geçmezdi.

Sabahtan çıkar gelirlerdi.

Evet, "Sabahtan çıkıp gelmek" diye bir şey vardı eskiden. Sonra "yatıya kalmak"... Samimiyetin bir göstergesiydi ikisi de.

Mantı açanı vardı "uzaktan akraba kadın"ların... Çiğbörek yapanı... İyi fal bakanı... Ağzından bal damlayanı...

Bazı akşamlar "bey"leri de çıkar gelirdi. Kalabalık sofralarda yemekler yenirdi, "Gitmeyin, kalıverin" denirdi. Kalınırdı.

* * *

"Uzak akraba kadın"
ların evine gidilmezdi pek. "Ziyaret"lerinin "iadesi" olmazdı yani.

Belki de kendi evlerinin acemisiydiler...

Sahi sabahtan çıkıp gelmedikleri günlerde ne yaparlardı?..

"Bey"leriyle sevişirler miydi?..

Kendi evlerinin "üs" olmasını isterler miydi?.. Başka "uzak akraba kadınlar"ı her aradıklarında yanı başlarında bulmayı...

Neredeler şimdi?..

Nereye kayboldular?..

Hayatı kolaylaştıran o "candan" kadınlar...

"Yeni evler"de olmamaları ne büyük eksiklik!

MIŞ-MUŞ

Paris Hilton, "Siyasetten anlamam, bana alışverişi sorun" demiş.Adı Paris ama kendisi Nişantaşı, Etiler dolaylarından!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, herkesin ülkeye anne şefkatiyle bakmasını istemiş.Fakat bu aralar anne olmanın heves edilecek bir yanı yok, kelle koltukta!

Uykusuz kadınlar, erkeğe göre daha hırçınmış.Bu durumda belli ki uykusunu alabilen kadın yok!
Yazarın Tüm Yazıları