Ünlülerin dilbilgisi yerlerde

“Sex and the City”nin bir bölümünde kahramanımız Carrie eski sevgilisinin evleneceğini öğrenir. 25 yaşındaki uzun boylu müstakbel gelin Nataşa, Carrie’yi çatlatacak tüm özellikleri tek vücutta toplamıştır.

Hal böyle olunca Carrie yeni giysilere para sayar ve en güzel haliyle nispet yapmak üzere Nataşa’nın düzenlediği bir yemeğe katılır. Nataşa gelmeyince Carrie önce dibe vurur, sonra Nataşa’nın yolladığı imla hatalı özür notunu görüp zevkten dört köşe olur. “Kadın yazamıyor” diye zevk çığlıkları atan Carrie’nin gözünde Nataşa fıstık gibi de olsa, elinden kaçırdığı adamla evleniyor da olsa değersizdir çünkü imla hatası yapmadan bir kart yazmayı bile beceremiyordur.

Bunu sonuna kadar anlıyorum. Cep telefonlarının ilk yıllarında kız arkadaşlarımla ilk kriterimizdi bu. Telefon mesajlarından sevgili potansiyeli taşıyan şahsın dilbilgisine bakıyor, ya “tamam” ya “devam” diyorduk.

İmla hataları nedeniyle birçok yayınevinin kitaplarını okuyamayan, IKEA’nın önünden her geçişimde dana kadar “Evinizin herşeyi” yazısını görüp söylenenlerdenim.

Evet, “şey” hiçbir kelimeye yapışmaz, bütün “şey”ler ayrı yazılır. “Bir şey”de de, “her şey”de de, “herhangi bir şey”de de...

Twitter’daki imla hataları

Nereden çıktı bu imla meselesi diyorsanız söyleyeyim; Twitter’dan...

Sadece “şey” değil, aynı zamanda “de”ler, “da”lar, “mısın”lar, “ki”ler...

“Koreograf”a “kareograf”, “falan”a “felan” diyenlere bile razıyım. İlk etapta şu “de”leri, “da”ları ayrı yazmayı becerebilelim de... Efendim, Twitter’da şöyle ünlülerin sayfalarında gezinmeye kalkın bakalım...

Yeşim Salkım bütün ekleri, bağlaçları birleştirme taraftarı: Bende... Olmazmı?..

Birol Güven senaristti değil mi? Hı-hı: Birşey... Bende... Değilde...

Başak Sayan: Birde... Birazda...

Ata Demirer: Heryer... İzledinmi?.. Hatırladınmı?.. Bir kaç...

Ha işte bu “birkaç” süperdir. Ayrı yazmamız gerekenleri yazamayız, bir de üstüne birleşikleri ayırırız. “Birkaç” bunun en muhteşem örneklerinden. Aynen “hiçbir” gibi...

Devam edelim...

Şebnem Bozoklu:
Birazda...

Helin Avşar gazeteci olmuştu, değil mi? Buyrun: Sizde... Herkez...Bende... Herşeyi...

Sertab Erener: Sanılıyorda... Birşey...

Begüm Kütük: Hergün... Seside... Cem Yılmaz ımızda... Baktımda...

Melis Birkan: Birde... Bu Kalp Seni Unuturmu... (Pes artık, oynadığı dizinin adı!)

Bedri Baykam: Acırmısın... Kızarmısın...

Gülben Ergen’in Türkçesi içler acısı. Birleşik yazması gereken “de”leri de ayrı yazıyor: Ben de iz bırakan... “Özet de” yerine “özette”, “sohbet” yerine “sohpet”, “olmak ta”, “gidecekmisin” yazıyor.

Bunları okuyunca siz de okuduğunuzu anlamamanın ne demek olduğunu anlıyorsunuz.

Twitter’da bir gramer avcısı var; adı YourOrYoure. Bu arkadaş ıngilizce imla hatalarını yakalıyor. Bunu kendine iş edinmiş. Bize de lazım böylesi.

Dilbilgisi uzmanı James J. Kilpatrick’in dediği gibi “İmla sadece dördüncü sınıfta görülen sıkıcı bir ders değildir. İmla disiplinli bir aklın en bariz işaretlerinden biridir.”

Hataların bedeli ağır oldu

Blogger Mario Marsicano birkaç ay önce tarihin önemli yazım ve rakam hatalarını toplamıştı. Bakın neler...

1631’de İncil’in bir baskısı “Günahkarın İncil’i” olarak nam saldı. Yedinci emirde “Zina yapmayacaksınız” yerine “Zina yapacaksınız” yazılmıştı. Cezalar kesildi, kopyalar toplandı. Bugün sadece 11 kopyası olduğu sanılıyor.

5 Nisan 2006’da Alitalia Havayolları’nın Toronto-Kıbrıs uçuşu yanlışlıkla 39 dolar olarak piyasaya çıktı. Doğru fiyat 3900 dolardı. Biri farecompare.com’a bu haberi girdi; fiyat düzeltilene kadar biletler satıldı. 2 bin kişi çok ucuza uçtu.

2009’da Oregonlu bir şirketin Peace Cereal adlı ürününün üzerine yanlış yazılmış 800’lü müşteri hattı, arayanları telefon seksi hizmeti veren bir hatta yönlendirdi. Karşıdaki ses “Seksi seviyor musun?” diyordu.

2005’te bir Japon borsacı, bir yatırım bankasına 224 milyon dolara mal oldu. Niyeti J-Com’un bir hissesini 610 bin yene satmaktı, 610 bin hissenin her birini 1 yene satmak değil...

1991’de bir bilgisayar kodunun bir karakteri yanlış girildiğinde 12 milyon kişinin telefon bağlantısı kesildi.

1997’de Larry Page Stanford Üniversitesi’ndeki ofisinde aralarında Sean Anderson’ın da olduğu birkaç master öğrencisiyle yarattıkları arama motoruna isim bulmaya çalışıyordu. Sean’ın önerisi “googolplex”di, Larry onu “googol” diye kısalttı. Sean ismin biri tarafından alınıp alınmadığını araştırmaya koyuldu fakat grameri iyi olmadığı için “googol” yerine “google” yazdı. Larry ismi beğendi, aldı.
Yazarın Tüm Yazıları