Ulusalcı Hatay’a ağlarken

ZATEN anlamışsınızdır, dün Hatay’a değinmiş olmam láfı bugün, güney ilimizde din temsilcilerini toplayan ‘Medeniyetler Buluşması’na getirmek arzumdan kaynaklanmıştı.

‘Uygarlıklar çatışması’nın gündemden düşmediği şu günlerde, böyle bir inisiyatifin ne denli önem taşıdığını vurgulayacaktım. Tabii, girişimcilerine de şükran ifade edecektim.

Bu arada, kentin büyük evládı ve Türkiye’nin dev entelektüeli Cemil Meriç’ten, ora sürgününe gitmiş Refik Halit’e, şehrin kültür tarihimizdeki yerinden de bahsedecektim.

Ancaak!

***

ANCAĞI şu ki, yine dün elektronik kutuma aşağıdaki başlığı taşıyan ‘yorum’ düştü.

‘Anadolu’nun ‘şehir devletlere’ bölünmesi planının ilk provası ‘Medeniyetler Buluşması’ adı altında Hatay’da yapılıyor’.

Bu haltı yumurtlayanlar, ‘üst düzey subaylar duruma çare bulmak için Maltepe’de toplandı’ diye alelacele ‘müjde’ vermiş olan ‘ulusalcı’ kanadın mensubiyetini taşıyor.

İçindeki deli saçmalarını ve komplo teorilerini teker teker sıralayacak değilim.

Ama bilin ki, ‘Hıristiyan Kulübü’nün kiliselerinden gümbür gümbür yükselen çan sesleri, temeli Atatürk tarafından atılan bağımsız Türk devletinin ortadan kaldırılmakta olduğunu müjdeliyor. Ağlayın, ağlayın’ cümlesiyle biten ‘yorum’, Antakya toplantısının ülkeyi ‘bölmek için’ gerçekleştirilen bir ‘İsevi - Yahudi kumpas’ olduğunu haykırıyor.

Hatırlatayım, kalemşorumuz ‘İslamcı’ falan değil ve tersine, ‘laikçi’ telden çalıyor.

***

ALLAH rızası için siz söyleyin, şimdi ne diyeyim?

Hadi yoruma kitakse diye gülüp geçeyim ve böyle hınzır delileri ancak tımarhanenin paklayacağını söyleyeyim ama, ‘ağlayın, ağlayın’ yakınması karşısında neye ağlayayım?

Yüzde doksan dokuz virgül doksan dokuzu İslami aidiyetten Türkiye’nin ‘çan sesiyle Hıristiyanlaştığı’ zırvasına mı; yoksa, Cumhuriyet’ten 15 yıl sonra ülkemizi ‘ge-niş-let-miş’ bir ilin ‘Medeniyetler Buluşması’yla bizi ‘şehir devletlere’ böldüğü dangalaklığına mı?

Yár bana bir eğlence!

***

‘ULUSALCI cihet’in bunları ciddi ciddi ‘sav’ (!) olarak üretecek ölçüde ‘kaçık’ olması bir yana, işin diğer sonsuz vahim yönü şu faşist düşünce sistematiğinde odaklanıyor:

Onlar, Hatay’ın ülkemize katıldığı 1938’in bile gerisinde bir ‘temizlik’ özlemektedir.

Zira, ilin kozmopolit kimliğini koruması, onun, ulus-devletin ilk kuruluş aşamasındaki ‘Türkleştirme-İslamlaştırma’ hamlesi ertesinde sınırlara dahil olmasından kaynaklanıyor.

Haşa, burada ‘çaktırmadan’ (!) 1923’e ‘vurmak’ gibi bir niyetim yok!

***

ÇÜNKÜ, tarih ‘hariçten gazel’i kaldırmaz. Kendi döneminin şartlarında yorumlanır.

Nitekim, açtırma kutuyu, söyletme kötüyü hesabı, ‘uygar’ Çekoslovakya’daki Südet Almanları dahil ‘etno - dini arınma’ her ulus-devletin çetelesinde yazılıdır. Ders verilemez.

Ve, ‘ulusalcı’ların hilebazca adına sığındığı Atatürk’ün diğer devliği de buradadır.

Büyük Kemal büyük düşündüğü ve büyük gördüğü içindir ki, Hatay’ın yurdumuza katıldığı 1938’de, 1922 - 1924 türü bir ‘temizlik’ ve ‘mübadele’ yöntemine rağbet etmedi.

Türkiye’nin tek Ermeni köyü dahil, Sancak’ın ‘etno - dini’ yapısını korudu. Koruttu.

Zira Büyük Kemal, Cumhuriyet’ten 82 yıl sonra hálá ‘şehir devletine dönüşeceğiz’ ve ‘çan sesiyle Hıristiyanlaşacağız’ korkusuyla ‘ağlayın, ağlayın’ diye dövünen ‘ulusalcı’ zevatın aksine, kuruluştan henüz 15 yıl sonra bile o Cumhuriyet’in çoktan oturduğunu saptadı.

Zaten bu sayededir ki, Hatay ilimizde ‘Medeniyetler Buluşması’na kavuşuyoruz.

Ulusumuza ve medeniyetlere kutlu olsun!
Yazarın Tüm Yazıları