GeriSeyahat Uçurumun kıyısındaki Ortaçağ şehri Cuenca
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Uçurumun kıyısındaki Ortaçağ şehri Cuenca

Uçurumun kıyısındaki Ortaçağ şehri Cuenca

Nilüfer Üçüncü (31), gezebilmek için hosteslik yapmış, iletişim sektörüne geçip biriktirdiği paralarla aklına esen her yere giden bir gezgin. 10 yıldır yurtiçi ve yurtdışında eşiyle birlikte 35 ülke 127 şehir dolaştı. Yeni hedefleri arasında Tac Mahal, Sydney ve Güney Afrika’daki Ümit Burnu var. Gezdiği onca yer arasından etkilendiği İspanya’nın tarihi ve küçük şehri Cuenca’yı anlattı.

Ailem dört kız çocuğunu da alıp tatile çıkmayı, Türkiye’nin farklı yerlerini gezmeyi çok severdi. Sanırım gezme tutkum onlar sayesinde oluştu. O yıllardan hafızamda kalan en güzel gezi, 10 yaşındayken yaptığımız Ege sahili turuydu. Aslında Marmara Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu’nu bitirdim ama gezmeyi çok sevdiğimden bir buçuk yıl hosteslik yaptım. Bu sayede Avrupa ülkelerinin çoğunu gördüm. Ardından bilgisayar programcılığı eğitimi alıp iletişim sektöründe çalışmaya başladım. Bundan sonra da biriktirdiğim ilk parayla 2000 yılında ablam ve arkadaşımla Amerika’ya gittim. Milenyum yılı için ideal bir geziydi. Burada kelimenin gerçek anlamıyla Amerikan Rüyası’nın ne olduğunu gördüm. Planlı programlı bir gezi olması için turla gittik. New York, Miami Orlando’yu gezdik.

10 GÜNDE BEŞ BİN KİLOMETRE

İspanya’da Madrid’in 180 kilometre doğusundaki küçük ve tarihi şehir Cuenca’ya, 2006’nın sonunda eşimle gittik. Aslında İspanya’ya daha önce gitmiştim ama bu kez Fas ve Portekiz’i de kapsayacak şekilde gezmek istiyorduk. UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alındığını öğrendiğimiz tarihi şehir Cuenca’yı özellikle geziye ekledik. Yolculuğa Barcelona’dan başladık. Sırasıyla Tarragona, Valencia, Madrid, Cuenca... Ardından sahile doğru gidip Picasso’nun doğduğu şehir Malaga’ya indik. Sonra üç günü Endülüs’e ayırdık. Granada, Cordoba, Sevilla’yı gezdikten sonra Tarifa’dan Tanger’a geçtik. Lisbon Sintra-Albuferia’yı da gezince 10 günde 5 bin kilometre yol yapmış olduk.

HUECAR UÇURUMUNDAKİ EVLER ŞEHRİN SİMGESİ

Cuenca’nın tarihi bir şehir olması beni cezbetmişti ve gittiğimde isabetli bir karar verdiğimi gördüm. Panoramik manzarası da bir diğer etkileyici unsur. Şehir, karakteristik Ortaçağ özelliklerini taşıyor. En başta meşhur Plaza Mayor meydanındaki gotik katedrali ve çeşmesiyle bunu görebiliyoruz. Bunun dışında coğrafyası çok ilginç. Çünkü alışılmadık kaya platoları üzerinde, Jucar ve Huecar adlı iki nehrin arasında yer alıyor.

Meydandaki kilisenin arkasından başlayan cadde sizi "Asılı evler" denilen Las Casas Colgadas’a götürüyor. Huecar uçurumunun üzerinde bulunan, şehrin simgesi haline gelmiş bu ahşap asılı evler şehrin etkileyici ve görülmeye değer yerlerinden. 14. ve 15. yüzyıllarda yapıldığı tahmin edilen evlerin balkonları ahşap. Dış taş bloklarla beraber 20. yüzyılda restore edilmişler. İçlerinden sadece üçü ziyarete açık. En gözde olanlarından birinde İspanya Soyut Sanat Müzesi var. Arka sokaklardaki 2-3 katlı rengarenk evlerin olduğu Calle de Alfonso VIII de mutlaka görülmeli.

Şehrin diğer özelliği, eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılması. Eski şehirde iki vadiyi Puente de San Pablo köprüsü birleştiriyor. Gittiğimizde yürüyüş köprüsü tadilatta olduğundan karşıya otomobille üst kısımdan dolaşarak geçebildik. Köprünün ucundan aşağı bakmak bile nefesimin kesilmesine yeterli oldu. Eski şehrin görüntüsü yüzyıllar öncesine dayanırken Jucar Vadisi’nin altındaki yeni şehir modern binalardan oluşuyor.
/images/100/0x0/55eb1ebaf018fbb8f8ac73f3


VADİ ÇEVRESİNDEKİ KAFELERDE DİNLENİN

Kaya platoların üzerinde bulunduğu iki uçurumun yarattığı darlık, şehrin yerleşimine de yansımış. Bunu dar ve dik sokaklarda görebiliyoruz. Akşam olduğunda karanlık ama loş ışıkla aydınlatılmış sokaklarda gezerken kendimi bir anda Ortaçağ Avrupası’nda buldum desem abartmış olmam.

Vadinin her iki yakasında küçük kafe ve restoranlar var. Açık havada otururken eşsiz manzaranın büyüsüne kapılıp hoş vakit geçirebilirsiniz. San Pablo manastırında konaklamak hálá mümkün. Kalmasanız da restoranında kuzu pirzola morterulo, balık çorbası, sebze yemekleri, bal-badem ve incir tortesini tadabilirsiniz. Yeni şehirdeyse her şeyi bulmak mümkün.

Tarihi bir şehir olduğundan herkes turiste alışık. Bir de benim orada bulunduğum dönem Noel’e denk geldiği için yöre insanları tatlı bir telaş içindeydi. Misafirlerini en güzel şekilde ağırlamaya çalışıyorlardı. Katedrale giderken sağ tarafta, dışarıdan küçük ve köhne görünen bir hediyelik eşya dükkanı var. İçeri girildiğinde hiç de öyle olmadığını ve her çeşit hediyelik eşya bulabileceğinizi fark ediyorsunuz.
/images/100/0x0/55eb1ebaf018fbb8f8ac73f5


En sevdiği beş yer

á Kapadokya á St. Marteen (Karayipler) á Nice á Molivos (Midilli) á Endülüs

seyahatte ne okuyor

Roman ve gezi kitapları

neyle seyahat ediyor

Uçak, otomobil

nerede kalıyor

Üç ya da dört yıldızlı temiz otellerde

çantasının vazgeçilmezleri

Harita, fotoğraf makinesi, naneli sakız, mendil, krem

kimle seyahat ediyor

Eşi

ne giyiniyor

Rahat, spor kıyafetler

ne alıyor

Etnik hediyelik eşyalar, koleksiyon için buldolabı mıknatısı

ne yer ne içer

Yöresel yemek ve içecekler

False