Üç soru...

Başörtüsü ya da türban konusunun geldiği noktayı görüyor musunuz? Üniversitelerarası Kurul, YÖK Başkanı’nın istifasını istiyor, etmediği takdirde Cumhurbaşkanı’nın kendisini görevden alması çağrısı yapıyor. Görülmemiş bir hal.

Haberin Devamı

CHP,Cumhuriyet Başsavcılığı’na YÖK Başkanı hakkında “suç duyurusu”nda bulundu bile.

Buna karşılık Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, hukukçu Dengir Mir Mehmet Fırat, rektörlerin tutumunu Türk Ceza Kanunu’nun ihlali olduğunu ileri sürerek, rektörleri “suç işlemekle” ihlal ediyor. Bir ülkede “hukukun üstünlüğü” ilkesi geçerliyse, profesörmüş, rektörmüş denmez, savcılar harekete geçmek zorundadır.

İyi ama, savcılar kime karşı harekete geçecek? Üniversitelerarası Kurul’un 90 temsilcisinin, ‘amirleri”olan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’a karşı mı, ki, CHP, zaten onun hakkında “suç duyurusu”nda bulundu; yoksa iktidar partisinin genel başkan yardımcısının zımnen yaptığı “suç duyurusu” uyarınca, Üniversitelerarası Kurul’un “anti-YÖK Başkanı” unsurlarına karşı mı?

Haberin Devamı

Tarafların her ikisi de hukuka ve doğrudan Anayasa’ya gönderme yapıyor. “Amir”, “memurları”na, yapılan son Anayasa değişiklikleri gereği başörtülülerinin üniversiteye alınması “talimatı”nı gönderiyor; “memurları” ise bunun Anayasa’nın çeşitli maddelerine, YÖK Kanunu’na ve en önemlisi –kutsal kavram ve dolayısıyla sığınak- “Cumhuriyet’in temel ilkeleri”ne aykırı olduğunu söyleyerek direniyorlar.

Üniversitelerarası Kurul’unonlarca rektörü, böylece, “YÖK Başkanı, ‘amirimiz’ bizi suça teşvik ediyor. Suç işlememekte kararlıyız” demiş oluyorlar.

Her biri “hukuka sadık ve saygılı” taraflar, hukuk üzerinden birbirlerine girmiş haldeler.

Yönetici birimleri böyle olan bir ülkede “sağlıklı” bir “yüksek öğrenim”in gerçekleşebileceğinden söz etmek mümkün mü?

 

***            ***          ***

 

Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Mustafa Akaydın’ın şu sözleri, Türkiye’deki bir “temel ittifak ekseni”ni de gözler önüne sergiliyor. Kendisine, Dengir Mir Mehmet Fırat’ın rektörlerin suç işlediği gerekçesiyle savcıları göreve çağırdığının bildirilmesi üzerine, “Biz de zaten savcıları başka bir anlamda göreve çağırdık. Konu savcıların takdiridir. Biz Cumhuriyet’in temel ülküsünü, felsefesini yaşatmaya, son derece kararlı bir sorumluluğu taşıyan,onurla dimdik ayakta duran rektörleriz ve üniversiteleriz. Herkes de şunu biliyor ki, Cumhuriyet’in savcıları da adı üstünde Cumhuriyet’in savcıları. Yani onlarla ortak bir ülkümüz var” diyor.

Haberin Devamı

Yüksek Öğrenim-Yargı “ülküdaşlığı”, Türkiye’nin başlıca “iktidar merkezi” sayılan “sivil-asker bürokrasi”nin iki temel sütunu. Belkemiği ise, malum, asker. O ise, şu anda sınır ötesinde, uluslararası siyasi yansımaları olan bir “kara harekatı”yla meşgul ve bu noktada, Üniversitelerarası Kurul’un aslında hedef aldığı “siyasi iktidar” ile aynı dalga boyunda.

Ya da bir başka deyimle, “siyasi iktidar”, görünürde “siyasi inisyatifi” askere teslim etmiş vaziyette.

Bu tablo, işleri daha da karmaşıklaştırıyor.

Peki, hukuk ne diyor?

Bin çeşit yorum var.Ülkenin en kalburüstü hukukçuları, Üniversitelerarası Kurul’un “hukuk dışı”na çıktığı kanısında. En az onlar kadar iddialı hukukçuları ters kanıda. Yapılan Anayasa değişikliklerinin ne sonuç vereceği bile farklı yorumların konusu.

Siyaset ne diyor?

Haberin Devamı

Anayasa değişikliklerini ortaklaşa gerçekleştiren “ortaklar”, Ak Parti ile MHP’nin işbirliği bozulmuşa benziyor.Onlar bile, değişikliğini sağladıkları hükümlerin nasıl uygulanacağı konusunda “ortak” değiller. Ak Parti, YÖK Başkanı gibi, YÖK Kanunu’nun ek 17.maddesinde değişikliğe gerek olmadığını savunurken, MHP, tıpkı Üniversitelerarası Kurul gibi, bunun zorunlu olduğu görüşünde.

YÖK Başkanı, profesörler, rektörler, hukukçular, siyasetçiler, ne “hukuk yorumu” konusunda, ne de “siyaseten” anlaşamazlar ve her aklına gelen, ülkenin önemli sıfat ve titr sahipleri için savcıları göreve çağırırken, sağlıklı işleyen üniversiteler bir yana, sağlıklı işleyen bir “siyasal yaşam”dan söz edebilir miyiz?

 

Haberin Devamı

***          ***      ***

 

Yasakçılığa karşı olmamızdan ve daha bir dizi “ilkesel” gerekçeyle, başörtüsünün üniversitelere alınmamasına karşı olmakla birlikte, Ak Parti hükümetinin, MHP ile ortaklaşa izlediği “yol”un doğru bir “siyaset hattı”nda ilerlemek olmadığını söylediğimizde, şimdi ortaya çıkan bu manzarayı aşağı yukarı görebiliyorduk.

Bu “yol”un, başörtüsüne yüksek öğrenim özgürlüğü getirmek bir yana, işleri içinden çıkılmaz hale getireceği üzerinde durmuştuk.Bu konu, Türkiye’nin toptan yenilenmesi anlamına gelecek, özgürlükçü ve çağdaş yeni bir yapıya kavuşmasına imkan verecek “yeni anayasa” çerçevesinde ele alınması gerektiğine, bunun, “doğru siyaset” olacağına değinmiştik.

Haberin Devamı

Alenen “yanlış” gördüğümüz bir siyaseti desteklemek mecburiyetimiz, elbette ki, yoktu. Nitekim, geldiğimiz nokta, “siyaset yanlışlığı”nın nasıl gereksiz bir gerilim ürettiğini ve siyasi-hukuki tıkanıklığa yol açtığını gösterdi.

İç yapısı böylesine bir “türbülans” yaşayan ülkenin, dış ve güvenlik politikasında büyük kazançlar elde etmesi nasıl olacak?

Bu da, şu gün, zihinlere terk ettiğimiz son soru olsun...

Yazarın Tüm Yazıları