Üç mucize

BÜTÜN olimpiyat oyunlarının unutulmaz anları ve olayları vardır. Aradan yıllar geçse de o an hatırlanır, o olay tartışılır. Örnek mi istiyorsunuz?

Münih 1972’te Rusya’nın ABD’yi Belov’un 1 saniye kala attığı basketle devirip altın madalyaya uzanışı.

Sporun yaşayan efsaneleri Karalin ve Naim Süleymanoğlu’nun Sydney’de yaşadıkları hayal kırıklıkları. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

Sporda mucize dediğimiz böyle anları bir organizasyon içinde birkaç kere görebiliriz. Ancak biz önceki gün Atina’da 3 büyük olaya tanık olduk. Birbirinden ayrı bu 3 olay da bence, olimpiyat tarihindeki unutulmazlar arasında yerlerini çoktan aldı bile.

Öncelikle bizden başlayalım?

Halil Mutlu’nun 3. olimpiyat altınını kazanması gerçekten tarihi bir olay. Mutlu, belki dünya rekorları kırarak bu zafere ulaşmadı. Fakat büyük bir şampiyon olduğunu, istediği performansını sergileyememesine karşın altına ulaşarak kanıtladı.

Mutlu peşini bırakmaz

Bizler kazanmaya alışmış sporculara ‘winner’ deriz. Halil Mutlu da işte böyle bir winner. İstediği gibi yarışamasa da rakiplerini alt edip, hedefine ulaşmayı biliyor. Zaferinden sonra Halil Mutlu’nun gözlerinin içinde inadı ve hırsı gördüm. Mutlu, bu işin peşini bırakmayacağını, Pekin’de de yarışacağını söylüyor ve 4. olimpiyat altınını almakta kararlı görünüyor.

Cep Herkülümüz, bu hırsı ve inadıyla onu da başarır. Çünkü o kendini, sporu ve ülkesini seviyor.

Atina’nın bir başka winner’ı da Arjantin’in NBA oyuncusu Emanuel Ginobili’ydi. Geçtiğimiz yıl Dünya Şampiyonası finalinde biraz da haksızca kaybettikleri Sırbistan’dan rövanşı almaya kararlı Arjantin takımının kaptanı, burada gerçek bir mucize yarattı.

Enfes bir çekişmeden sonra herkesin tam Sırbistan yine kazandı dediği anda, kaybetmeyi sevmeyen kişiliğini ortaya çıkartan Ginobili, bitime 2 salise kala havada uçarak attığı mucizevi şutla takımına galibiyeti getirirken, inanıyorum ki, tüm Atina ayaktaydı.

Bu müthiş şuttan sonra gelen zaferde Arjantinlilerin oluşturduğu sevinç yumağı, belki de sporun en güzel görüntülerinden biriydi.

Rüyadan kabusa

Günün üçüncü mucizesi ise buraya Rüya Takım olarak gelen ABD Basketbol Takımı’nın yaşadığı büyük kabustu.

Favori olarak çıktıkları maçta, Porto Riko’dan öyle bir ders aldılar ki, sanırım artık onlara kimse ‘Rüya Takım’ demeyecek.

İnançlı ve kazanmayı kafasına koymuş Porto Riko karşısında acemi çaylaklara dönen NBA yıldızlarının havası bir anda sönerken, Porto Riko’lular sporda kararlılığın ve kazanmak için mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Onlar takım olduklarını gösterirken, Atina’ya büyük bir havayla gelen Amerika Milli Takımı ancak rüyalarında takım olduklarını gördüler.

Bu olay da bize gösterdi ki, NBA ile dünya basketbolu arasındaki fark giderek kapanıyor. Amerikalılar da bu farkı yeniden açmak için dünyanın yetenekli genç sporcularını büyük paralar karşılığında NBA’e götürmek için yoğun bir çaba harcıyor.

Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu’ndan sonra Kerem Gönlüm’e de göz dikmeleri ABD’lilerin Avrupa’da ve burada parlayan bütün yıldızlara el atmaları bunun açık göstergesi. Ancak onlar bu yıldızları ne kadar kendi organizasyonları içine çekseler de bir gün gelip, bu yıldızlar asıl ülkelerinin ulusal takımlarında Amerikalıların başına bela oluyorlar.

İşte Aroyo ve Ayuso bunun en güzel örnekleri.
Yazarın Tüm Yazıları