Üç havalimanı

SİZE ilginç bir özelleştirme olayı anlatacağım. Daha doğrusu, bir kamu yönetimi-özel şirket ilişkisi.

New York Belediye Başkanı Michael R.Bloomberg, şehri çok ilgilendiren bir kararını açıkladı.

35 YIL KİRA

Kennedy
ve La Guardia havalimanlarının New York ve New Jersey Liman Otoritesi'ne kiralanma süresini 2050 yılına kadar uzattı.

New York Liman Otoritesi'nin kira süresi 2015'te bitiyordu. Ama daha şimdiden aynı şirkete kira süresi 35 yıl daha uzatıldı.

Belediye 35 yıllık bu kiralama süresi için 700 milyon dolar ön ödeme aldı.

Yıllık kiraya gelince...

Liman idaresi, bugüne kadar bu iki havalimanı için yılda 3.5 milyon dolar kira ödüyormuş.

Şimdi yıllık kira 95 milyon dolara veya iki havalimanının gayrisafi hasılasının yüzde 8'ine çıkarılıyor.

Görüşmelerin başka boyutları da var. Mesela 11 Eylül'de yıkılan Dünya Ticaret Merkezi'nin vergi gelirleri de anlaşma kapsamında ele alınıyor.

Çünkü Liman Otoritesi, bu binaların da sahibiydi.

Bu kiralama örneğini neden verdim?

Metin Münir geçen cuma günü, bence çok önemli bir yazı yazdı.

POAŞ'la ilgili son tartışmalar hakkında görüşlerini yazarken bunun başından beri devletin özelleştirme olayına bakışındaki yanlışlıktan kaynaklandığını belirtti.

Bu yanlışlık da şu:

Devlet, özelleştirmeden gelen paraya bütçe açıklarını kapatma aracı olarak bakıyor.

Böyle olunca da, alabileceği en yüksek parayı alma hedefine kilitleniyor.

YA SATIŞ SONRASI

Oysa devlet en az bunun kadar, bu şirketin özelleştirmeden sonra da sağlıklı yaşamasını düşünmelidir.

Çünkü sonunda bu şirketler, Türk ekonomisinin aktifleridir. Devletin elinden çıkması, onların ekonominin envanterinden düşürüldüğü anlamına gelmez.

POAŞ ihalesinin sonuçlandığı gün Aydın Bey'e, ‘‘Hayırlı olsun, ama çok pahalıya aldınız’’ dedim.

Nitekim Aydın Bey'le aynı alanlarda rekabet eden birçok işadamı, bunu verdikleri mülakatlarda söyledi.

Sakın bu yazıyı, İş-Doğan'ın kalan borcunun yeniden yapılandırılması tartışmaları ile ilgili yazıyorum sanmayın.

O konuda, bizi gazeteci olarak rahatsız edecek en küçük bir yanlışlık yok.

Ayrıca POAŞ gerekli açıklamaları yaptı ve banka batırma sabıkası olan üç medya grubu dışında yaygara yapan da olmadı.

Ama bundan sonra yapılacak özelleştirmelerin daha sağlıklı yürümesi için Metin Münir'in dikkatlerimizi çektiği, tahkimattaki hataya bakmalıyız.

Ben, bunun dışında, özelleştirmeyi yapan siyasi ve bürokratik kadrolara musallat olan bir psikolojiye de dikkat çekmek istiyorum.

Bana öyle geliyor ki, özelleştirmeyi yapanların şöyle bir kompleksi var: ‘‘Biz bu malı mümkün olduğunca pahalıya vermeliyiz ki, bize hırsız demesinler.’’

1 DOLARA ŞİRKET

Bu psikoloji, malın satılmasıyla da rahatlamıyor.

Malı alan özel şirketin kár etmesi, şirketi büyütmesi bile istenmiyor gibi davranılıyor.

Malı alan şirkete, satıştan sonra bile akıl almaz eziyetler yapılıyor.

Oysa unuttukları bir şey var.

O şirket iyi yola girerse bir yandan devletin üstündeki yük kalkıyor, bir yandan da vergi yoluyla devlet gelir sağlanıyor.

Ama siyasiler ve bürokratlar sadece kendilerini düşündüğü için, olayın bu makro boyutu onları ilgilendirmiyor.

Oysa son 10 yılda bizi sollayıp geçen öteki ülkelerin yaptığı özelleştirmelere bir bakın.

Bazılarında dev şirketler 1 dolara, 1 marka satıldı.

Üstelik bir kısmında ihale bile açılmadan, ehil şirketlere verildi.

Şimdi o şirketler takır takır çalışıyor, vergi üretiyor.

MUTLAKA OKUYUN

O nedenle, Metin Münir'in bu çok önemli yazısı muhakkak okunmalı.

Yine başa döneyim.

Meraklısına ilginç bir karşılaştırma örneği vereyim.

New York Belediyesi'nin, bu iki dev havalimanını kiralama anlaşmasını alsınlar.

Bir tarafa da İstanbul Atatürk Havalimanı'nın yap-işlet-devret anlaşmasını koysunlar.

Tarafsız bir gözle karşılaştırsınlar.

Havalimanlarının yolcu trafiğini, gelirlerini, anlaşma süresini, alınan parayı karşılaştırsınlar.

O zaman göreceksiniz, Türk kamu yönetiminin özel şirketlere yaptığı eziyeti.

Ve tabii ki namuslu Türk şirketlerinin yarattığı mucizeleri de.

Bir de yabancıların bizim özelleştirmelere neden ilgi duymadığını...
Yazarın Tüm Yazıları