Tuvalin arkasındaki yazılar

Yazıma Doksan Çiçek/Dokunsan Çiçek sergisini gördükten sonra iyi şair Metin Altıok’un ona adadığı şiirle başlıyorum:

‘Abidin Dino’ya:

İnsan dediğin saçaktaki

Güvercin farkında olacak

Ve bir çiçek açacak kendince.

Bu aşk var ya; bu aşk;

Dikkat!

Yangında ilk kurtarılacak.’

Ressam Abidin Dino’
nun dört kitabını okurken, onun Türkçesine, dil lezzetine, edebi gücüne bir kez daha hayran kaldım.

İstanbul Türkçesine her zaman örnek gösterilebilecek bir dil kıvamı.

Abidin Dino - Yaşar Kemal imzasını taşıyan Yüzler, iki ustanın karşılıklı yüzler üzerine çeşitlemeleri.

Biri ressam, yazar, biri romancı -unutmayın Yaşar Kemal’in de çizgileri vardır- yüzler üzerine öylesine ilgi çekici, şaşırtıcı ifadelerde bulunuyorlar ki, artık bunu okuyanların; yüzlerin en azından ruhi anatomisini çıkarmakta özgün yorumlara varacaklarımdan kuşkum yok.

İkisi de, yüzler kavramından yola çıkıp, dünya sanatına, dünya edebiyatına, oradan kendi sanatlarına ve edebiyatlarına uğrayarak deneme türünün bütün zenginliğini sergiliyorlar.

Bilgi ile yaratma bir araya geldiğinde, böyle olağanüstü metinler ortaya çıkıyor.

*

ELLER’e gelince. Benim gibi el fetişi olan birinin bu kitabı ne kadar çok seveceğini tahmin edebilirsiniz.

Garip bir itirafta bulunayım, tanıdığım insanları ellerinden tanırım. Sebebi açık, başta da belirttiğim gibi ellere duyduğum ilgiden dolayı, her zaman onlara odaklanırım.

Acaba Eller’i yazmak ve çizmek için, insanın Abidin Dino kadar güzel ellere sahip olması mı gerekir? Şart mı? Bilmem, insan yazarken, çizerken bir model aradığında zaman zaman kendi ellerine bakabilir.

Abidin Dino’nun elleri sadece güzel değildi, iyi bir aktör kadar başarıyla kullanırdı ellerini.

Eller, Nasuhi Ertegün’ün anısına adanmış.

Umarım bundan sonra başta kendiniz olmak üzere, elinize, ellere dikkat edeceksiniz.

*

PERA PALAS, İstanbul’da yaşayanlar için bir efsane mekan. Jak Deleon, oranın tarihini yazmıştı.

Abidin Dino, bir romancının hayal gücüne taş çıkartan, bir kara mizahçının kalemini yaya bırakan, bir polisiye yazarını mat eden, sürükleyici bir metin çıkarmış ortaya.

Agatha Christie’nin de bu otelde kalıp, hatta birkaç gün kaybolduğu söylentilerini düşündüğünüzde, Abidin Dino’nun Pera Palas’ı çok daha merakla, zevkle okunur.

Pera Palas ekseninde İstanbul’un hem eğlenceli, hem kara tarihi vardır. Semtlerin çağrışımları, imparatorluktan bugüne bir şehrin yazılı ve çizgili anatomisidir.

Birçok edebó türün, birbirleriyle bir şölende buluştuğu bir kitap.

*

‘Ölüm mü? Ne buluş!’ hayatı sonuna kadar ciddiye alan Abidin Dino’nun, birçoğumuz için hayattaki en ciddi konuya nasıl eğlenerek baktığını görmenin eşsiz bir örneği. Hastalığına rağmen, hayatı acı duymadan, üzülmeden yaşayan ve ölümde bile hayatın anlamını unutmayan birinin notları.

Sevginin, alayın, direncin, özellikle aşkın bu kadar hüzünlü, bu kadar iç buran yazılara belki başka yazarlarda da rastlarsınız ama bu kadar ustaca bir arada olacağına kuşkum var? Yazdıklarının yanında son günlerinde çizdiği yedi deseni de yer alıyor kitapta Abidin’in. Bu desenler hastalığın, yaklaşan ölümün ve bunların hiçbirini umursamayan bir insanın en çıplak anlatımı belki de.

Ölüm kavramı karşısındaki tavır için mutlaka okunmalı.

Sunu’da Ferit Edgü’nün yazdığı her okur için geçerli:

‘Bu elinizdeki kitap, bir yaşam kitabı mı? Bu notları bir araya getirdiğimde, yayımlayıp yayımlamamaya karar vermek için, kendi kendime hep bu soruyu sordum.’

HER ŞEY ELLERLE BAŞLADI ELLERLE BİTECEK (Eller kitabından)

Teşvikiye Camii’nin alt katında ölülerin yıkandığı gasilhanede annemin elleri göz kamaştırıcıydı.

Kim bilir hangi ‘gen’lerin rastlantı kuralı sonucu, aile şeceresinde salkım salkım güzel eller yer almıştır. Dört erkek, bir kız kardeş, hepsi de elin parmakları kadar birbirine yakın. Boğaziçi’nde koca yalıda, Yeniköy’de, ana, baba, teyze, amca, enişte küçüklü-büyüklü ‘akraba taallukat’, genç kızlar, Nermin, Pervin, Nesrin, Jülide, Cemile, Celile... Hepsinin elleri şaşılacak kadar güzel. Yüzleri güzel, orta, hatta çirkin olabilirdi, elleri ise tartışmasız güzel, kattan kata, odadan odaya hep eller, çeşitli eller, güzelim eller. Sanki bana düşüyordu onları çizme görevi, neredeyse bir meslek!

İz bırakmak. Bundan başka ne ki resim yapma dürtüsü? Her şey ellerle başladı, ellerle bitecek.

ROMANCILAR İNSAN YÜZÜNE YÜZ VERMEMİŞLER (Yüzler kitabından)

Abidin Dino: Bırakalım ressamı, heykeltıraş için bile bir yeğleme sorunu var. Kraliçe Nefertiti başını yaratan Mısırlı heykeltıraş onu üçboyutlu çalışmış, ama besbelli ki kuğu misali, upuzun boynun tepesine kondurduğu o güzelim kafayı, sürmeli gözleri, küçük burnu, dolgun dudakları, daha çok yandan düşünmüş işlemiş. Romancıya gelince, belki sorun bambaşka.

Yaşar Kemal: Romancılar yapıtlarında insan yüzlerini pek çizmemişler. Homeros bile! ‘İlyada’da giyim kuşam var, savaş araçları, mızrak, kalkan var. Bunlar tepeden tırnağa anlatılmışlar ya; insan yüzü yok. İnsan yüzleri bizim ağıtlarda bol. Öte yandan klasik dediğimiz romancılar da insan yüzüne pek o kadar yüz vermemişler. Modern çağın birçok yazarı da öyle. Bana gelince, bende de o kadar insan yüzü yok. ‘Binboğalar Efsanesinde Haydar Usta’nın yüzünü birazcık anlatmışım, düşünüyorum da... Bir de ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde yüzlerin andan ana değişimini vermeye çalıştım. Ama gene de yeterli değil.

Abidin Dino: Yazarlar için bir yüzün yandan ya da cepheden görülmesi bir sorun değil ama Hititlerde, Eski Mısırlılarda, Greklerde, sanatçıların çoğu neden insanoğluna, hele krallara, yandan bakmayı bunca seviyorlardı? Başka bir örnek: Ressam Bellini’nin ya da Sinan Bey’in çizdiği Fatih portreleri yandan daha haşmetliydiler. Fatih’te keskin kılıç gibi bir burun! Sinan Bey ifadeyi biraz daha yumuşatmak, hem de modelin şair yönünü belirlemek için olmalı, eline bir gül tutuşturuyor, koklatıyordu. Bence o gül İstanbul şehridir. Burun da halis Osmanlı!

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Neil Olsonİkona İthaki

Radi Dikici Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar Remzi

İlhan Berk Gerçeküstücülük Antolojisi Varlık

Nedret Ebcim Kuzguncuk İleri

Feridun Andaç Küllünün Her Şey Can
Yazarın Tüm Yazıları