Türklerin iletişim ádetleri

HER insan kendini bir film veya roman karakteriyle özdeşleştirebilir. Örneğin ben kendimi ‘‘İlk Gün’’ filmindeki Denzel Washington karakterine benzettim.

Onun gibi çok sayıda silah taşımak, birçok kişiyi öldürmek ve de yakalanmamak istiyorum.

Öyle davranabileceğimi düşünüyordum, Rana benimle alay etti. O ‘‘cool’’ bir adammış ben ise değilmişim, ben etrafa sinirlenip öldürme işini bile doğru dürüst yapamazmışım.

‘‘Peki’’ dedim ona ‘‘Sence ben hangi film ya da roman karakterine benziyorum, sen söyle.’’

Dedi ki, Orhan Pamuk'un ‘‘Bir kitap okudum hayatım değişti’’ diye başlayan kitabındaki ana karaktere benziyormuşum.

Bu saptaması beni sinirlendirdi ama haklıydı çünkü ben son zamanlarda o tipten bile daha fazla otobüs yolculuğu yapıyorum. Uçak yolculuğunda olduğu gibi fazla kilometreye hediyeler verselerdi otobüs şirketleri şu anda büyük bir servet yapmıştım büyük ihtimalle.

Benzetmesine sinirlenince Rana ‘‘Bak işte dediğim gibi cool değilsin sen’’ dedi ve bilgisayar ekranındaki bence 8 boyutlu olan ama ona sorarsanız sadece üç boyutlu olan tuhaf çizimine bakmaya başlayarak aramızdaki diyaloğu bitirdi.

***

Otobüs yolculuğu iyi oluyor, insan tuhaf sosyolojik tespitler yapma imkánını buluyor.

Gece yolculuğu yapıyorum hep ve otobüs genelde sabaha karşı iki veya üçte mola veriyor bir yerlerde.

İnsanlar otobüsten iner inmez ilk yaptıkları iş bir sigara yakmak, daha sonra da cep telefonlarına sarılmak oluyor.

İnsan sabahın köründe cep telefonunu ancak ‘‘İnşallah açık bırakmamışımdır, bir kontrol edeyim’’ diye cebinden çıkarmalıdır. Sağlıklı olan budur.

Ya da özlemişsinizdir cep telefonunuzu, hasret gidermek için çıkarıp bakarsınız, etrafta fazla insan yoksa da onu sevgiyle öpüp, okşayıp cebinize tekrar yerleştirirsiniz.

Ancak bizim vatandaşlar sigaralarından derin bir nefes çektikten sonra açıyorlar telefonları ve hepsi de konuşmaya başlıyor bir yerlerle.

Bazıları daha merhaba demeden ‘‘Ne yapıyorsun’’ diye soruyorlar karşıdakine. Arada bir bana da telefon açanlar bunlar olmalı çünkü çalıyor cep telefonu, açıyorum ve ilk duyduğum ‘‘Kimsin?’’ lafı oluyor.

Kimse bilmiyor, burada itiraf ediyorum ben ‘‘teknokratlar hükümeti’’ olayını sadece bu tip yanlış numara çevirdiği halde ilk laf olarak ‘‘Kimsin’’ diyen insanlar nedeniyle ortaya attım.

İstediğim olsaydı, kurulmasına yardımcı olacağım bu hükümeti ikna edecek ve telefonda konuşmayı bile beceremeyen insanları imha ettirecektim. Ama olmadı, başaramadım çünkü bu memlekette, ilk bakışta fazla fark edilmese de çok sayıda demokrat var, öyle anlaşılıyor.

Sabaha karşı telefonda sorulan ‘‘Ne yapıyorsun?’’ sorusuna verilecek tek cevap var, onu burada yazmamın imkánı yok çünkü gazete kapatılabilir.

Bu cevap ‘‘Kimsin?’’ sorusuna verilen cevapla da aynı aslında.

Bir de ‘‘alo’’ lafını ‘‘alüüüüü’’ diye söylemek alışkanlığı da var ki bizim memlekette bu insanın bırakın teknokratlar hükümetini, direkt olarak net ve icracı bir faşizmi savunmasına bile neden olabilecek sinirlilikte bir şey.

***

Sabaha karşı açılan telefonları daha da tuhaf kılan şey bunlardan istisnasız her birinin yoğun bir sohbet ile sonuçlanması.

Sohbet ki ne sohbet... ülüyorlar, tartışıyorlar, lafı uzattıkça uzatıyorlar. Konuşma bitince de iş bitmiyor bu kez de mesaj çekmeye başlıyorlar birbirlerine.

Bunun görünümü ise daha da korkunç, çünkü hepsi aynı anda telefona sarıldıklarından hemen hemen aynı zamanda konuşmaları bitiyor ve aynı anda mesajlaşmaya başlıyorlar.

Kış günü sabaha karşı üçte essiz bir şekilde başlarını önüne eğmiş insanlar son derece salak bir zombi topluluğu görünümünü veriyor.

Bunlarla konuşmak için sabaha kadar ayakta duran insanlar kim? Bunu merak ediyorum ama bunu sormak için onlarla diyaloğ girmem lazım bunu da canım hiç ama hiç istemiyor doğrusu.

Her insana eşit oy hakkı kavramını tekrar düşünmemiz gerekiyor, bu çağrımı yeri geldiği için tekrarlıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları