Türkiye'yi Apo'ya endekslemeyin lütfen!

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

Abdullah Öcalan İtalya'da yakalandı. Nasıl yakalandı? Dünyada verilmiş bütün sahte pasaportları saniyesi saniyesine, adımı adımına yakından izleyen bütün uluslararası istihbarat ve polis örgütleri, evrensel (ve çok sıkı) işbirliği yaptılar.

Moskova'da biniş kartı almadan uçağa binip İtalya'nın Leonardo da Vinci havaalanına inen Apo'msu birini derdest ettiler.

Benim gibi ‘‘polisiye-casusluk romanı tutkunu’’ olan biri, bu tür haberlere şüphe duyar.

Dünyanın en önde gelen devletlerinin istihbarat örgütlerinin en önemli özelliği, bıraktık bilgi alıp verişmeyi, yağmurlu günde birbirlerine bir bardak su bile vermezler...

* * *

İlk tepkim şöyle oldu. ‘‘Sahi, yakaladıkları Apo mu? Yoksa başka birisi mi? Gaza mı geliyoruz? İnterpol'ün kırmızı bülteninde sahici Apo'nun parmak izleri var mı? Apo hedef şaşırtıp kendisine benzeyen birini mi oraya yolladı? Kendisi arka kapıdan mı tüydü?’’

Sonra kuşkucu yüreğime su serptim. ‘‘Hiç kimse böyle kerize gelmez...’’

* * *

‘‘Koordineli’’ çalıştığı söylenen dünya istihbarat örgütlerinin Apo'yu yakaladıklarını varsayalım... Sonuç ne?

İlk planda, Türkiye'nin gündemi değişti.

Korkmaz, Hayyam, Deniz, Adnan, Kamuran, Mesut, Süleyman, Fikri gündemden düşüverdi. Mehmet Ali Ağca'yı Roma'dan Türkiye'ye yirmi yıldır getirmeye çalışan dış politikamızın sınırlı-sorumlu temsilcisi ‘‘hariciye vekaleti’’ devreye girdi.

Roma'da bulunan büyükelçimiz, Apo'nun tutuklandığını, Bonn'a nezaket ziyareti yapan emniyet genel müdürümüzden öğrendi. Başbakan ve koalisyonun ortanca ortağı, bütün bunları 18 saat sonra öğrenip kamuoyuna duyurdu.

İngilizce tercümesi, dontdaymaydonkidontday'dır.

* * *

Türkiye ‘‘bonapartist’’ bir devlettir. Mevcut kanunlarını Code Napoleon'dan almıştır. O dediğim ‘‘Napolyon Yasaları’’ 1804 tarihlidir.

Devlet amir, bütün halk emir kuludur.

Yani, devlet ne isterse, o olur.

Devletin bilmediği, yapamayacağı yoktur. Yeter ki, istesin!

* * *

Şu son olup bitenleri duyunca, mafyaya saygı duymaya başladım...

Devletin boşluğunu onlar dolduruyor.

Nasıl meselâ?

* * *

Agrigento valisi Luigi Berti 1875 yılında yazdıydı.

Sicilya halkının üstüne çökmüş olan açlık, yokluk ve sefaletin tek sorumlusu Mafya'dır. Mafya, göz kırpmadan insan öldüren, suç işleyen bazı şahısların, kendilerini korumaktan aciz olanlara saldığı dehşettir. Mafya mensupları istediklerini yapar, çünkü, kimse karşı çıkamaz, mafyanın ilk prensibi, kişisel intikamdır.

Mafya babalığı ve üyeliği babadan oğula geçer. İrsi (kalıtsal) bir hastalık gibidir. Mafya, ‘‘unutmuş gibi görünür’’, ama, asla unutmaz... Ödeşmeyi, hesaplaşmayı ileri bir tarihe bırakır.

Mafya her yerde vardır. MAFIA sözcüğü on üçüncü yüzyıldan kalmadır.

Genç kızla erkek Sicilya'da, kilisede evlenmişlerdi. Papaza teşekkür etmek için, bir saniye ayrıldı damat... Tam o sırada, Fransız jandarma başçavuşu, ‘‘Sicilya Başkomutanı’’ sıfatıyla kiliseye girdi, gelini alıp sürükleyerek götürdü, ırzına geçti. Damat, olay yerine, son anda yetişti.

Bağırdı: ‘‘Morte Alla Francia! Italia Anela!’’

Bütün jandarmaları kestiler.

Ama, merkezi hükümetin intikamı acı oldu. Fransa bütün kudret ve kuvvetiyle Sicilya'nın üstüne çöktü. Kurtulabilenler dağlara çekildi, orada üslendi, kaçamayanların mezarları bile bulunmadı, bulunamadı.

* * *

Olup bitenlere bakıyorum... Hepimiz bakıyoruz...

Tek bir şey soruyorum... Evren-Özal ekürisinden bu yana, Türkiye'nin tek derdi ‘‘mafya’’ mı?



Yazarın Tüm Yazıları