Güncelleme Tarihi:
AB Sözleşmesi’nin 7’nci maddesine göre demokrasinin, hukuk devletinin ve insan haklarının korunması alanlarında ihlallerde bulunan üye ülkelere, Avrupa Konseyi’nde oy kullanamama cezası verilir.
Ama bu şimdiye kadar sadece kağıt üzerinde kaldı.
İtalya’da Silvio Berlusconi’nin başbakanlığı döneminde hem adalet organları, hem de medya iktidar tarafından sıkı bir biçimde kontrol edildi.
Avusturya’da 2000 yılında demokratik değerleri hiçe sayan aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Hıristiyan Demokrat Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile iktidara gelince AB geçici olarak göstermelik yaptırımlar uyguladı.
Bu uygulama kısa bir süre kaldırıldı ve AB gülünç duruma düştü.
İşte son dönemlerde yine benzer gelişmeler yaşanıyor.
***
Polonya’da sağ popülist Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) 2015 yılında iktidara geldikten kısa bir süre sonra özgürlük ve güçler ayrılığı alanlarında ciddi sınırlandırmalara imza attı.
Beate Szydlo başbakanlığındaki hükümet işe Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini sınırlandırmakla başladı.
Anayasa Mahkemesi’nin hükümet ve parlamento üzerindeki kontrol yetkisini kısıtladı.
Tabii bununla yetinmedi.
Hemen ardından medyayı yola getirme planları devreye sokuldu.
Kamu televizyon ve radyolarının yöneticilerinin hükümet tarafından atanması karara bağlandı.
Yani iktidara istediği gibi hareket ederek kamu yayın kurum ve kuruluşların yöneticilerini görevden alma ve yerlerine başkalarını atama yetkisi verildi.
Hatta özel medya kuruluşlarına dönük benzer bir müdahale yolu da açıldı.
Yani yandaş yönetici sistemi getirildi.
Medya mensuplarının parlamento binası içinde görev yapmalarına kısıtlama bile getirildi.
Baştan pek sıcak bakmasa da Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, medya ile ilgili bu yasaya da imza attı.
Aynı durum ülkenin önde gelen devlete ait büyük şirketleri ile çeşitli enstitülere atamalar için de geçerli.
***
Macaristan’da da Viktor Orban hükümeti, medya üzerinde kontrolü elde tutmak için yeni yasaları hayata geçirdi.
Reklamlar yalnız hükümet yanlısı medya organlarına verildi.
Bazı medya kuruluşları hükümet yanlısı işadamlarına satıldı.
Her şeyi kontrol edecek bir Medya Üst Kurulu oluşturuldu.
Tüm üyeleri hükümet tarafından atanan Medya Üst Kurulu’na objektif olmayan haberler için para cezası kesme yetkisi verildi.
Hem de 100 bin Dolar’a kadar para cezası.
Polonya ve Macaristan, Avrupa Adalet Divanı’nın sığınmacı alma kararına rağmen, “Biz kararı kendimiz veririz” diyerek AB hukukuna rest çektiler.
Yani bir yerde “AB, bir dayanışma projesidir” ilkesini devre dışı bıraktılar.
Ama Türkiye’deki olumsuz gelişmeleri haklı olarak eleştiren Alman politikacılar da, Alman medyası da, Polonya ve Macaristan’daki meydan okumalara, adalete, yargıya müdahaleye, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne dönük kısıtlamalara nedense aynı tepkiyi göstermedi.
Yani Türkiye’ye karşı aslan kesilen Alman politikacılar da, Alman medyası da Polonya’ya, Macaristan’a karşı tıpkı kuzu gibi davranmayı yeğlediler.
Hala da öyle...