Türkiye'nin İKÖ'deki farkı

GEÇEN hafta Malezya'da yapılan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) zirve toplantısının uluslararası kamuoyuna yansımasına yol açan en önemli olayı Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed'in açık bir anti-semitizm örneği olan konuşmasıydı. Mahathir, bu konuşmasında Avrupalıların İkinci Dünya Savaşı'nda 12 milyon Yahudiden 6 milyonunu katlettiklerini, kalan 6 milyon Yahudinin de bugün dünyayı kontrol etmekte olduğunu söyledi.İlginçtir ki, Mahathir'in 16 Ekim günü İslam ülkelerini Yahudilere karşı mücadeleye davet ettiği bu çıkışından bir gün önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün zirve dolayısıyla düzenlenen akşam yemeğinde yaptığı konuşmada da anti-semitizm başlığına yer verilmişti.ÜÇÜNCÜ DÜNYACI BİR BAKIŞ MI?Gül, konuşmasının bu bölümünde aynen şunları söyledi:‘‘Müslüman toplumların kronik hastalıkları tedavi edilebilir. Kusur ve noksanları aşılabilir, kurumları reforme edilebilir. Ancak bazı Batı toplumlarını zehirleyen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm, materyalizm, şiddet ve uyuşturucu gibi sorunlar bana göre tedavisi en güç olan sorunlardır. Bu, hepimizin uğraşması gereken bir diğer sınavı gösteriyor.’’ Gül'ün bu sözleri, ‘‘kısmen’’ objektif doğrular içermekle birlikte, İslam toplumlarının sorunlarının çözümünün Batı toplumlarının bazı sorunlarına kıyasla daha kolay olduğu gibi bir önermeden yola çıkıyor.Konuşmanın ayrıca, anti-semitizmin İslam dünyasındaki yaygınlığını görmezlikten gelen bir bakışı yansıttığı da aşikár.Bununla birlikte, tersinden okunduğunda, Gül'ün anti-semitizmi bir sorun olarak kabul ederek, İslam ülkelerine de bu alanda görev yüklemesi, yine de İslam konferansının kendi özel koşulları içinde önemli bir tutum olarak görülebilir.SEZER'İN REFORM ÇAĞRISIAslında konferans sırasında en cesur çıkışların Türk delegasyonundan gelmiş olması bir kez daha şaşırtıcı olmamıştır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in konuşmasında İKÖ'ye açıkça ‘‘yenilenme ve reform’’ çağrısında bulunarak verdiği şu mesaj önemlidir:‘‘Artık kendi bahçemizi gözden geçirmemiz, ev ödevimizi yapmamız gerekiyor. Çağın gerisinde kalmamanın yollarını bulabilmeliyiz. Reform rüzgarları bugün her yerde esiyor. Ya kendimizi sorgulayarak cesur kararlar alacak ve İslam dünyasının çıtasını yükselteceğiz. Ya da ev ödevimizi yapmayarak bugünkü konumumuzla yetineceğiz.’’Sezer'in söz ettiği ‘‘İslam dünyasının bugünkü konumu’’ nedir? Bu konumu, Sezer'in mesajını tamamlayan nitelikteki konuşmasında oldukça nazik ifadelerle Abdullah Gül tarif ediyor. GÜL TÜRK MODELİNİ ÖRNEK VERİYORGül, ‘‘Bugünün Müslüman toplumlarının zaman zaman siyaset, ekonomi, bilim ve teknoloji alanlarındaki evrensel gelişmelerle baş edebilmede geçici güçlükler yaşadıklarını; demokrasi, eşitlik, sosyal haklarda her zaman en yüksek standartlara henüz ulaşmadıklarını’’ söylüyor. Dışişleri Bakanı'nın konuşmasının daha sonraki bölümleri demokratikleşme, insan hakları, şeffaflaşma, kadın-erkek eşitliği, yolsuzlukla mücadele, ekonomik kaynakların rasyonel kullanımı gibi İKÖ üyelerinin çoğu için hiç de sempatik olmayan temalardan oluşuyor.İslamcı köklerden gelen bir parti temsilcisinin İKÖ'de diğer İslam ülkelerine demokrasi ile İslam'ın bir arada var olabileceğini anlatması ve bu çerçevede Türk deneyini övünerek örnek olarak vermesinin önemi teslim edilmelidir. TÜRKİYE NEDEN FARKLI?Gül'ün mesajları, kuşkusuz hitap ettiği kuruluş açısından devrimci bir nitelik taşıyor. Gelgelelim, Gül'ün konuşmasının önemli bir eksikliği, Türkiye'yi bugün diğer bütün İslam ülkelerinden farklı kılan başarı anahtarının ne olduğu sorusunun yanıtına girmemesidir. Konuşma metninde bütün evrensel değerlere atıf yapılırken, laiklik sözcüğü bir kez bile geçmiyor.Kendisine Türk Dışişleri Bakanı olarak kürsüde muhataplarına bu mesajları verebilecek özgüven ve rahatlığı bahşeden güç, Cumhuriyet'in laiklik uygulamasıyla Türkiye'ye İslam dünyası içinde açtığı farklı kulvar değil midir?
Yazarın Tüm Yazıları