Türkiye’nin en yalnız peribacaları var

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’nin en yalnız peribacaları var
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 12, 2004 00:00

Çini ve nakışın kenti Kütahya ile çok yönlü turizm sunan Afyon arasında Türkiye’nin en yalnız peribacaları varKütahya’nın meydanındaki fıskıyeli vazoyu görür görmez, çininin kentine geldiÄŸinizi anlarsınız. Kentin çinilerle kaplı otogarına varanlar için de aynı etki söz konusudur. Sizin de kafanız, Ä°znik ve Kütahya çinileri arasındaki karşılaÅŸtırmalarla karışmışsa, en doÄŸrusu, soluÄŸu Çini Müzesi’nde almak ve 14. yüzyıldan bugüne uzanan çiniler arasında bir gezinti yapmaktır. Müze Müdürü Arkeolog Metin Türktüzün, çinilerin arasında sergilenen ve üzerinde Osmanlıca yazı olan bir kağıdı gösteriyor. ‘Dünyanın ilk Toplu Ä°ÅŸ SözleÅŸmesi bu... Fincancılar Esnafı AnlaÅŸması... 1766 yılında çinici işçiler ve iÅŸverenler arasında yapılmış.’ Kütahya Valisi Ali PaÅŸa’nın huzurunda imzalanan anlaÅŸma, dünya tarihinde, devlet hakemliÄŸinde yapılmış, bilinen ilk yazılı toplu sözleÅŸme. AnlaÅŸmada, fincancı esnafından usta, kalfa ve çırakların yapacağı iÅŸler ile karşılığında alacakları ücretler, ilkelere baÄŸlanmış. AnlaÅŸmanın bir bölümünde; ‘24 iÅŸyerinden baÅŸka iÅŸyeri açılmayacaktır’ maddesi, bir de bir ceza okunuyor: ‘AnlaÅŸmaya uymayanlar, ölüme bedel kürek cezasına çarptırılacaklardır.’ Bugün ne Fincancılar AnlaÅŸması geçerli, ne de kürek cezası. Ama Kütahya, hálá çiniyle birlikte anılan bir kent. Yaklaşık 15 bin kiÅŸi, fabrikalarda, atölyelerde ve evlerde çalışarak çiniden geçimini saÄŸlıyor. Turistlerin her zaman satın almaya meraklı oldukları bir hatıra eÅŸyası. Modern tasarımları, yurtdışında büyük ilgi görüyor. Sergiler açılıyor, özellikle Kütahyalı Sıtkı Usta, aykırı tasarımlarıyla çini sanatına yeni ufuklar açıyor. NAKIÅž ÇİNÄ° KADAR DEÄžERLÄ°NeÅŸe Fırın’ın tahinli ve haÅŸhaÅŸlı pidelerinden tatmak için haftasonunu beklemem gerekiyor. Bu sakin kentin yıllardır ÅŸahit olduÄŸu tek kuyruk, bu pideler için. Samanpazarı’ndaki rutubet kokan 600 yıllık Büyük Bedesten’in içinden geçerken, tarihi havuzun içinde esnaf roka ve elmalarını yıkıyor. Çinilerin parlak renkleriyle tam bir tezat buranın karanlığı. Küçük Bedesten’in ortasındaki tarihi çeÅŸme, ikinci el televizyonların, karyolaların, radyoların arasında kaybolmuÅŸ. Sarraf Çarşısı’nda, Kütahya’ya özgü milli kıyafetleri, bindallıları, iÅŸlemeli çevre ve peÅŸkirleri, gümüş hasırlı kemerleri sattığı dükkanının önünde, alçak taburesine oturmuÅŸ, gazete okuyor Halil Bey. Dükkanın ismine gözüm takılıyor; Oturakçılar. 100 yıllık bu dükkanda, dedesi oturduÄŸu yerden ticaret yaparmış, o zamanlar bu tür esnafa bu adla hitap edilirmiÅŸ. Halil Bey, gururla pembe bir bindallı gösteriyor. Ãœzerinde, yapımı bir ömür sürmüş kadar detaylı, altın simle iÅŸlenmiÅŸ motifler var. Buna bakınca, son Germiyan Beyi II. Yakup’un kızkardeÅŸi Devlet Hatun’un Yıldırım Beyazıt’a gelin giderken giydiÄŸi bindallı acaba bu kadar güzel miydi, diye geçiriyorum aklımdan... Nakış, çini kadar deÄŸerli ve geçerli bir sanat Kütahya’da. Germiyanlar zamanında, sarayın harem kıyafetleri, perdeleri hep Kütahya’da iÅŸlenirmiÅŸ. Gelenek sürüyor. Kütahya düğünleri, anlata anlata bitirilemiyor; kınada 10- 15 dizi kültem inci, gümüş kemer, düğünde 99 dizi altın ve ucunda beÅŸibirlik, elmas gerdanlık, fes üzerinde yedi sülaleden toplanmış Osmanlı elmasları...ESKÄ° ÅžEHRÄ°N RENKLÄ° EVLERÄ°Kütahya- Afyon yolu üzerinde, Osmanlı elmaslarını bir kenara bırakıp, Afyon’un Frig Vadisi’nin bembeyaz peribacalarını hayal ediyorum. Antikçağ’da Büyük Frigya olarak bilinen bu bölgedeki, kaleler, mezarlar ve bugünkü köylerle içiçe olan peribacaları, Kapadokya’daki akın akın turist çeken benzerlerinden çok daha sessiz ve yalnız. Afyon- Ä°scehisar- Ä°hsaniye üçgeni içinde, kaybolmak demek bu. OlaÄŸanüstü manzaralara, ıssız arazilerdeki anıtlara, kaya mezarlarına ve kiliselere ulaÅŸabilmek için, birkaç tabelanın dışında en güvenilir yol gösterici, köylüler... Seydiler’de, çay yatağının kumlu toprağı üzerinde, peribacalarının arasında yürüyorum. Çayın nereye kadar gittiÄŸini bilmiyorum. Allah’ın tek bir kulu yok etrafta. Ama Yusuf ÇavuÅŸ var. Yürümeye baÅŸlamadan evinin önünden geçmiÅŸtim; çayını içmeyince, gülerek ‘Borçlu gidiyon, gelen uÄŸramadan geçmez’ demiÅŸti. Tekesiyle ÅŸakalaşırken, peribacalarının arasından kıvrılan çayın, kışın nasıl kabarıp traktörünü sürüklediÄŸini anlattı; ‘O geldi mi, biz geri kaçarız’ diye açıklamıştı olup biteni. Bir kahvenin olduÄŸu kadar, bir güleryüzün de 40 yıl hatırı vardı benim için. Bu ıssız beyazlıkta, Yusuf ÇavuÅŸ böyle kaldı aklımda. Kırkinler Kaya YerleÅŸimi’ne geldiÄŸimde, katlar arasındaki merdivenlere ve küçük deliklere bakarak, burada nasıl yaÅŸandığını anlamaya çalışıyorum. Karakaya Köyü’nden geçerken, evlerin önünde, harmandan sonra bulgur yapmak için kullanılan boyaneleri fark ediyorum. Kadınlar boyane taşını beygirle sürüyor, erkekler konuÅŸuyor; ‘Biz bulgursuz edemeyiz, makineyle yapılırsa hiç tadı olmuyor, yenmiyor.’ Definecilerin cirit attığı bu vadide, en etkileyici yerlerden biri, Ä°hsaniye’nin Ayazin Köyü ya da antikçaÄŸdaki ismiyle Metropolis. Kayalıklara ve dev peri bacalarına oyulan, Frig ve Bizanslılar’ın yaÅŸadığı maÄŸaraların hemen önünde, bugünkü köyün mezarlığı var. Aslanlı Mezar Odası’nın altında bir kadın toprağı çapalıyor. Eskiyle yeni, yaÅŸamla ölüm birbirine yaslanmış. MezartaÅŸlarının üzerinde yazılanlar, ‘Ey yolcu...’ diye baÅŸlıyor, okumadan edemiyorum; ‘ben de bir güldüm, tez soldum, vaktim deÄŸildi genç öldüm...’ ya da ‘Ey yolcu, ben de yaÅŸadım geçtim, ecel ÅŸerbetini 67 yaşımda içtim.’ Bu vadiden birçoklarının yaÅŸayıp geçtiÄŸini, her saniye hissediyor insan. Asfalta çıkıp Afyon’a doÄŸru yol almadan önce, Döğer kasabasının yakınındaki Antik Yol’a ve arazideki, o kimbilir kimlerin bıraktığı derin çizgilere, ÅŸaÅŸkınlıkla bakıyorum...Uçsuz bucaksız arazilerin ve kayalarla ÅŸekillenmiÅŸ köylerin içinden çıkıp, haÅŸmetli Afyon Kalesi’nin altında, renkli evleriyle eski ÅŸehrin sokaklarında dolaşıyorum. Ä°ki genç kız, aceleyle bir tekne içinde ekmek taşıyorlar. Bir evin alt katında, ‘ev ekmeÄŸi satılır’ yazıyor. Kadınlar övünüyorlar; ‘İçine patates katılır, çarşı ekmeÄŸi gibi kuru olmaz. Herkes kendine yapar, iki hafta yenir, bazen de mahallede satarız.’ Eski ÅŸehir, kentin muhafazakar merkezinden daha ılımlı. Delikanlılar, pembe boyalı evlerin önünde güneÅŸin tadını çıkarıyor, yaÅŸlılar Mevlevi Camii’nin avlusunda sohbet ediyor, genç kızlar yabancılara yol tarif ediyor, kalenin beÅŸ yüz kusur merdiveninden inen okullu çocuklar, turistlere yukarı çıkmanın cefasını anlatıyorlar... ATA’NIN Ä°KBAL TAVSÄ°YESÄ°1930’lu yılların başında, kentte bir haber yayılır. Atatürk, Kocatepe’ye giderken Afyon’dan geçecek ve öğle yemeÄŸini burada yiyecektir. Bu Gazi’yi ağırlamak için hiçbir donanımı olmayan Afyonlular’ın telaÅŸa kapılmasına neden olur. Atatürk’ü konağında ağırlayacak olan Ahmet AÄŸa’nın aklına bir çözüm gelir; seneler önce Yıldız Sarayı’nda aşçılık yapmış olan, Salim Usta... Usta, dışarıda yemek yemenin ‘yenge evden kovmuş’ anlamına geldiÄŸi bir yerde ve devirde, küçük lokantasını açmış ancak birkaç masasını dahi bir türlü dolduramamıştır. Bu büyük olay için, tüm hünerini döker. Sofra ve yemek Atatürk’ü ÅŸaşırtır. Aşçının hikayesini dinler, lokantasının isminin Zümrüt olduÄŸunu öğrenir ancak ismi beÄŸenmez ve ‘Sen korkma, böyle gidersen bahtın açık olur, lokantanın ismini de, bahtı, önü açık anlamında, Ä°kbal koy’ der... Ata’nın dediÄŸi olur. Yıl, 1989... Ä°kbal, artık büyük bir isimdir. Beyaz örtülü, vantilatörlü birinci sınıf esnaf lokantasının yemeklerinin, sucuk ve kaymağının ünü bütün Türkiye’ye yayılmıştır. Salim Pancar yaÅŸlanmıştır. Hatta biraz da unutkan olmaya baÅŸlamıştır. OÄŸulları ve torunları, iÅŸi büyütmüş, Afyon yakınındaki kavÅŸak üzerinde bir dinlenme tesisi açmışlar, beÅŸ yıldızlı bir termal otelin de hayalini kurmaktadırlar. Bir gün dedelerini yeni açtıkları dinlenme tesisinde ağırlamak isterler. Salim Usta yemeklerden az az tattıktan sonra, torununun kulağına fısıldar: ‘Aman dikkat edin, burası bize rakip olur...’BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMAfyon’un eski mahallesinde dolaÅŸmak ve kadınlardan sıcak, patatesli ev ekmeÄŸi satın almak Aizanoi’deki dünyanın ilk borsasında, atın insandan deÄŸerli olduÄŸunu öğrenmekAfyon Frig Vadisi’nde ‘Frig Safari’ ve kamp yapmak Uzun Çarşı’daki Ä°kbal Lokantası’nın beyaz örtülü masalarında, dana tandır yemek Dünyanın ilk Toplu Ä°ÅŸ SözleÅŸmesi’nin Türkçe metnini, Kütahya Çini Müzesi’nde okumakKütahya’nın tahinli ve haÅŸhaÅŸlı pidesini tatmakAfyonlu çocuklarla birlikte, kalenin beÅŸ yüz küsur merdivenini tırmanmakKütahya Arkeoloji Müzesi’nde, Anadolu’da çocuklar için oyuncak üreten ilk uygarlık Frigler’in oyuncaklarını görmekAfyon Art Cafe’nin havuzlu taÅŸ avlusunda, ‘ixir’ içmekÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!