Türkiye, Lübnan Barış Gücü’ne katılmak zorundadır

DAHA önceki yazılarımda İsrail/Hizbullah savaşının bizim savaşımız olmadığını yazdım.

Doğru. Ama bulunduğu Ortadoğu’dan bir başka coğrafyaya taşıyamayacağına göre, Türkiye’nin, Lübnan Barış Gücü’ne katılması ve sorunun çözümlenmesine etkin bir katkıda bulunması gerekecek. Bu durum Türkiye’nin savaşta taraf olacağı anlamına gelmez. Bu görevi yaparken, kuşkusuz, İsrail silahlı gücüyle ve aynı şekilde Hizbullah ile karşı karşıya gelmesi olası. Türkiye’nin çözümde söz sahibi olmasının ve kendi çıkarlarını korumasının başka bir yolu ve yöntemi yok.

Barış gücüne katılma koşulları oluştuğu zaman Türkiye yan çizemez.

* * *

Türkiye, herhangi bir Avrupa Birliği üyesi devlet değil. Bu nedenle, örneğin Fransa ile Türkiye aynı tepki ve davranış içinde olmazlar. Fransa’nınki ekonomik ve hegemonik ilişki. Türkiye’nin ilişkisi sınırlarıyla ve rejimiyle ilgili hayati bir ilişki. Bu nedenle Türkiye olaya duyarsız ve tepkisiz kalamaz. Ama şunu da itiraf etmek zorundayız ki Türkiye’nin durumu bir "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" çelişkisi.

Sivil toplum örgütleri, meslek odaları, emekli askerler, üniversite hocaları televizyonlara (özellikle de Sky TV’ye) çıkıp tam anlamıyla bir mahalle kahvesi zihniyet ve ağzıyla kafaları karıştırıyorlar. Gene çocuk ölülerinden, hümanizmadan, eşitsiz savaştan, antiemperyalist mücadeleden söz ediyorlar. Kendi kafaları karışık olduğu için dinleyenlerin de kafasını iyice karıştırıyorlar.

Çocukların ölmemesi için Türkiye’nin Lübnan Barış Gücü’ne katılması gerekmez mi?

Örneğin Irak’ın işgalinden, 1 Mart Tezkeresi’nden söz ediyorlar. Şunu hemen belirtmek gerekir ki Irak’ın işgali savaşı ile Lübnan savaşı aynı biçim ve içerikte değil. Türkiye, Irak savaşına katılıp Kuzey Irak’ı işgal etseydi, işgalci ve ABD’nin yardakçısı durumuna düşerdi.

Türkiye, Lübnan’a giderse, savaşan taraf olarak değil, barışın mimarı olarak gidecek. Her askeri operasyon gibi barış operasyonları da tehlikelidir. Türkiye, Lübnan’a sadece bu ülkenin barışını değil, bölgenin ve kendisinin barışını sağlamak için asker gönderecek.

* * *

Lübnan, Suriye ve İsrail devletleri, Türkiye’nin barış gücüne katılmasını istiyorlar. Hizbullah da istiyor. İran henüz düşüncesini resmen açıklamadı. Ama sanırım kararı Türkiye’nin katılması doğrultusunda olacak.

Televizyonlardaki mahalle kahvelerinde, katılım koşullarının henüz belli olmadığı, bu koşullar belli olmadığı için başta Fransa olmak üzere bazı devletlerin henüz karar vermedikleri ifade ediliyor ve Arap ülkelerinin çekimser kaldıkları ekleniyor.

Türkiye’nin bölgesel yazgısı ve güvenlik çıkarları, onlarla aynı tencerede kaynamıyor.

Araplar açısından bu savaşın bir antiemperyalist savaş olmadığını daha önce yazdım. İsrail, kendisini resmen tanımayan ve arasında diplomatik ilişki olmayan Müslüman devletlerin barış gücüne katılmasını istemiyor. Hukuk ve etik açısından İsrail haklıdır. Barış anlaşması öncesi kimi görüşmelere taraf olsa da Hizbullah anlaşmanın tarafı olamayacak. Taraf Lübnan devleti. Ve ayak tabanındaki Hizbullah dikeninden kurtulmak Lübnan’ı mutlu edecek.

Türkiye, Lübnan trajedisinin sahneye koyucusu değil ama ne seyircisi, ne koro üyesi... Oyunun son perdesinde sahneye girmesi gereken bir rolün sahibi. Bu nedenle kaytarması olanaksız.

Yarın da bu konuda yazacağım.
Yazarın Tüm Yazıları