Türkiye bazı insanların kıymetini bilemedi

NEREYE gitsem aynı soru soruluyor.

Haberin Devamı

“Deniz Baykal geri döner mi, dönmez mi?”
Sizce...
Dönmeli mi, yoksa siyasette bir “bilen” olarak mı kalmalı?
Daha doğrusu “akil adam” sınıfına mı geçmeli?
Dünkü gazetelerin bazılarında “Kemal Kılıçdaroğlu olmaz” deniyordu.
Neden?
Bildiğimiz klasik lider tipine uymuyor, diye mi?
Belki öyle, belki değil.
Ama gerçek olan şu ki...
Türkiye’de insanların değerlerini çok sonradan anlıyoruz.
Hem de çok...
Gazetecilik öyle bir meslektir ki; bazen tarihe tanıklık edersiniz, bazen tarihe mal olmuş insanlarla beraber olursunuz.
Bunlardan ve benim için çok önemli isimlerden biri Erdal İnönü’dür.
Ben çoğu zaman Türkiye’nin İnönü’yü anlamadığını düşünmüşümdür.
Demokrasiye bakışı, hayatı okuması, dünyayı izlemesi çok farklıydı.
Herkesin kızarak baktığı birçok konuya çok faklı açıdan bakabilir, daha pratik çözümlerle krizleri sona erdirebilirdi.
Evet yumruğu masaya vuran, polemik siyaseti yapan biri değildi.
Ama Erdal İnönü gerçek bir demokrasi aşığıydı.
Arşivlerime girdim baktım, İzmir’de yaptığı konuşmalara...
Şöyle bir not almışım...
“Demokrasi; herkesin özgürce davranarak, deneyerek, sağlam yollarda birleşmesidir. Zor bir şey, ama bunu yapmalıyız. Türkiye, bütünüyle çağdaş fikirleri geliştirmiş, yeniliğe açık bir ülke olmalı. İnsanlara aynı ağırlığı vermek, fikirlerini söylemelerine olanak vermek, ülke yönetimine katmak, bir ülkenin tıpkı bağımsız olması kadar önemli dünyada... Özgür, fakat sorumlu, bilime, akla dayanan insanlar olmak için demokrasiden başka bir alternatif düşünmemeliyiz.”
İnönü’nün kendisi tarafından biçilen politik kariyerinin sınırları, politikacılığı bir kariyer mesleğine indirgemiş çoğunun aksine ihtiraslar üzerine değil, Türkiye’nin geleceğine göre şekillenmişti.
İnönü, hırslarından arınmış insani niteliklerle politikayı hep bir takım oyunu olarak gördü.
Kendisinin uygun bulduğu zamanda da sessiz ve Erdal İnönü’ye yakışır şekilde siyaset sahnesinden çekilmiştir.

Haberin Devamı

Eskiden “kader” derdik şimdi kurguları yaşıyoruz

TÜRKİYE’de insanlar kaderlerini yaşarlardı, şimdi kurguları yaşıyor. Evet kurguları...
Deniz Baykal’ın istifasıyla sonuçlanan olaylar zinciri toplumun ruh halini de bozmuş gözüküyor.
Herkes dinlenildiğini, herkes takip edildiğini zannediyor.
Elbette, bunların büyük bir kısmı bireysel kaygılar...
Ama siyasetle uğraşmayan, işinde gücünde olan insanlar bile böyle düşünüyorsa bu gidişatta bir yanlışlık var demektir.
Yıllardır aynı şeyi savunuyoruz.
Demokrasi özgürlükleri genişletmeli, ama hukuk da herkesin güvencesi olmalı.
Demokrasinin olgunlaşmasına izin vermez, müdahalelerde bulunur; adaletin terazisini kaçırır ve siyasallaştığına dair bir algı yaratırsanız...
O ülkenin hiçbir problemini halledemezsiniz.
Bugün yaşadıklarımızın asıl kökeninde bunlar yatıyor.
O yüzden diyorum ki...
Türkiye ne kaderini, ne kurgularını yaşamalı.
Siyaset, o klasik çizgisinden çıkmalı, insanlar yaşam biçimleriyle ilgili hiçbir kaygıyı taşımamalıdır.

Haberin Devamı

Erdal İnönü’den unutulmaz diyaloglar

Erdal İnönü’nün farklı bir üslubu vardı.
Örnek mi?
Düşündüren, biraz da güldüren birkaç anekdot...
¡ Seçmenlerden biri seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal Bey’e hitaben “Ölürüm yoluna” diye haykırır. Erdal Bey cevap verir: “Dur, ölme. Bir oy, bir oydur.”
¡ SHP Genel Başkanlığı döneminde; diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gidilir. Garsonun “Birşey almak ister misiniz, efendim” sorusu üzerine “Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz” yanıtını verir.
¡ İnönü, SHP Genel Başkanıyken dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile görüşecekti. O günlerde İnönü, Yılmaz’ı sert biçimde eleştiriyordu. Yılmaz, Necatibey Caddesi’nde bulunan SHP Genel Merkezi’ne geldi. SHP ile ANAP Genel Başkanları baş başa uzun bir görüşme yaptılar. Herkes sert tartışmalar yaşanmasından endişeliydi. Görüşme sonrası dönemin SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar, İnönü’ye biraz da endişeyle görüşmeyi sordu. İnönü şöyle dedi: “Çok iyi geçti, Mesut Bey partimize aşık oldu. Ama platonik...”
¡ İnönü, İzmir’e mitinge gidiyordu. Uçakta İzmir Milletvekili Neccar Türkcan yanına gelerek, “Efendim, İzmir’de vurucu bir konuşma yapmalısınız. Yumruğunuzu da kürsüye vurun. Nasıl iktidara geleceğimizi sert bir üslupla anlatın lütfen” dedi. İnönü ise, şu cevabı verdi: “Peki ben anlatırım, sonra sözü size bırakırım. Vuruculuğu ve diğer işlemleri siz yaparsınız.”

Yazarın Tüm Yazıları