Türk basını Menderes'i nasıl pes ettirmişti?

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

1950'li yılların sonları... Demokrat Parti iktidarının ortalığı kasıp kavurduğu yıllar...

Başbakan Menderes ipin ucunu kaçırmış, kendisine karşı olanları yıldırmak için her türlü yola başvuruyor.

O zamanlar güçlü kitle örgütleri yok.

Astığı astık, kestiği kestik Menderes iktidarına karşı parlamentoda İsmet Paşa, dışarda da üniversite ile basın savaş veriyor.

Ancak gazeteler güçlü değil ve ekonomik açıdan iktidara bağlı. Görsel basın ise henüz yok.

Hükümet istediği gazeteyi kolluyor, istemediğini yok edebiliyor.

Buna rağmen basının büyük bölümü çok sert muhalefet yapıyor.

Ülkede büyük bir huzursuzluk var, ekonomi ise iflas noktasına gelmiş.

Özellikle İsmet Paşa'nın muhalefeti iktidarı hırpalıyor.

Çaresiz kalan Menderes hükümeti ağır bir baskı politikası uyguluyor.

Muhalif politikacılar, gazeteciler cezaevlerine tıkılıyor, profesörler makamlarında polis tarafından dövülüyor.

Sokaklar hemen her gün gösteri yapan öğrencilerle dolup taşıyor.

İş çığrından çıkmış, ülke kıpır kıpır kaynıyor.

* * *

İsmet Paşa çıktığı her yurt gezisinde Demokrat Parti'nin topladığı kendini bilmez gürühlar tarafından linç edilmekten son anda kurtarılıyor.

Öğrenci olayları giderek kontrolden çıkıyor.

Basın, eleştirilerinin dozunu giderek artırıyor.

İktidar ise tansiyonu düşürmek için demokratik yolları kullanacağına baskıcı yöntemleri daha fazla uyguluyor.

Örneğin devletin radyoları Demokrat Parti'nin organı gibi kullanılıyor.

Haber bültenlerinde muhalefete ait en ufak bir habere bile verilmiyor.

Karşıt haberler sansür ediliyor. Bu yüzden gazetelerin bazı köşeleri hemen her gün beyaz çıkıyor.

Çünkü iktidar bazı haberlerin yayınlanmasını son dakikada yasaklıyor.

Çaresiz kalan gazetelerin yöneticileri toplanıp, iktidara karşı bir tavır koymak istiyorlar.

Uzun tartışmalardan sonra Başbakan Menderes'in adının yazılmamasına karar veriyorlar.

Yine zorunlu olmadıkça fotoğrafını da koymama konusunda birleşiyorlar.

O güne dek Türkiye'de ilk kez uygulanan bu protesto yöntemi kısa zamanda Başbakan üzerinde büyük etki yapıyor.

Zor durumda kalan Menderes, basına karşı sürdürdüğü baskı politikasını değiştirmek zorunda kalıyor.

Burnundan kıl aldırmayan Başbakan, Milliyet'i ziyaret ediyor ve kendisine karşı sürdürülen isim kullanmama protestosunun kaldırılmasını rica ediyor.

Gazete yöneticileri bunun üzerine uygulamayı yumuşatma kararı alıyorlar.

O günlerin ‘‘Dağları ben yarattım'' diyen Menderes'i yelkenleri suya indirip basının karşısında pes ediyor.

* * *

Yakın geçmişteki bu olayı anımsayınca, benzer protesto eyleminin bugün çok daha etkili olabileceğini insan düşünmeden edemiyor.

O yıllarda ekonomik yönden iktidara bağlı olan gazetelerin Menderes'e karşı uyguladıkları protestoyu bugünkü güçlü medya Çiller ve Erbakan'a uygulasaydı Türkiye bir sürü sıkıntıyı belki de hiç yaşamazdı.

Gazetelerde Çiller ve Erbakan adının hiç yazılmadığını, televizyonlarda da hiç gösterilmediğini düşünün.

Ve bu eylemin her ikisinin de gerçekleri söyleyinceye kadar sürdürülmesini düşünün.

Diyeceksiniz ki onlara yakın kanallar ve gazeteler var, onlar kullanır.

Kullansınlar. O kanalların ve gazetelerin inanılırlığı yok ki. Onların kullanması hiç önemli değil.

Menderes dönemini yaşayanlar basının bu protestosunun diktatör havalarına giren bir başbakanı nasıl dize getirdiğini çok iyi anımsarlar.

Medya bugünkü gücüyle böyle bir protesto eylemi ile hem Çiller'i, hem de Erbakan'ı dürüst politika yapmak zorunda bırakır.

En azından medya, onları görmeye sinirleri dayanamadığı için televizyonunu kapatan milyonlarca insanın hayır duasını alır.

Yazarın Tüm Yazıları