Tuncay Özilhan geç kaldınız ve kovuldunuz

Donald Trump’lı orijinal Çırak’ın yerli versiyonunu dört gözle bekliyordum.

Geçtiğimiz pazar akşamı yayına giren Tuncay Özilhan’lı yerli versiyonunun ilk bölümünü, ‘Ben olsam kimi kovardım’ gözüyle izlemek üzere TV ekranının karşısına kuruldum.

Kanal D’nin yayın akışında Çırak’ın başlama saati 22:00 olarak duyurulmuştu. Aman kaçırmayayım diye televizyonu ona çeyrek kala açtım. Saat on oldu, ekranda bana hiç de hitap etmeyen garip bir film oynuyor. 22:15 oldu Tuncay Özilhan’dan ses seda yok. 22:30 oldu Özilhan hálá görünürde değil. Nihayet 22:40’da teşrif etti. Yanında iki yardımcısı; Anadolu Grubu İnsan Kaynakları Koordinatörü Lütfi Fırat ve Coca Cola İnsan Kaynakları Direktörü Aliye Alptekin.

‘Sayın Özilhan’ dedim, ‘Çırak programının lideri olarak, bu gecikmeden kısmen sizi sorumlu tutuyorum.’ Sonra ‘Bununla birlikte’ diye devam ettim, ‘Programdan kimi kovacağıma karar vermeden önce randevunuza tam 40 dakika gecikmenizin sorumluluğunu paylaşmak üzere seçtiğiniz iki yardımcının durumlarını da dikkate alacağım.’

Tam kararımı verip, ‘Tuncay Bey, sizinle çalışmak istemiyorum, kovuldunuz’, diyecektim ki, Tuncay Özilhan konuşmaya başladı ve program yayına girdi. Donald Trump’ın tarzının yarattığı alışkanlık, Tuncay Özilhan’ın tarzını yadırgamama yol açtı. ‘Kararımda haklıymışım’, bir ‘off’ çekip uzaktan kumandanın ‘off’ düğmesine basayım artık diye düşünürken, yerli Çırak kendi tarzını hızla benimsetmeye başladı.

Gerçekçi şov buna denir

Programın başında hem Özilhan’ın sesi, hem yarışmacıların sesi titriyordu. Giderek açıldılar, çok daha rahat davranmaya başladılar. Gerçek ‘gerçekçi yaşam şovu’ işte böyle olmalı diye düşündüm. Programın sunucusu ve iki yardımcısı da dahil olmak üzere herkes kendini oynuyordu. Gelinli, kaynanalı şovlarda birinci olmak için takınılmaya başlanan sahte kimliklerden eser yoktu bu programda.

Tuncay Özilhan öyle gerçekçi bir işadamı portresi çiziyor ve tatlı sert sevecen yöneticilik tarzını ekrana o kadar iyi yansıtıyordu ki, 40 dakikalık gecikmesinin yarattığı kızgınlık hızla kayboldu.

Programın sonunda Özilhan ‘Seninle çalışmak istemiyorum’, diyerek İsmail Haznedar’ı kovdu. İzleyici olarak benim seçimim farklıydı. Önce favorilerimi söyleyeyim; Boston Üniversitesi mezunu Didem Üzümcüoğlu’nun ve Seattle Üniversitesi mezunu Baran Fidanboy’un özgeçmişini ve tavrını çok tuttum. ‘Seni defterimden sildim’ dediğim yarışmacı ise sinsice yarışan Serkan Kutlu oldu.

Çırak’ın ikinci bölümünü merakla bekliyorum. Her bölümde daha da iyi olacağına eminim. Ah bir de ekrana güzel bir günde ve gecikmesiz gelse. Reyting için de buna ihtiyacı var.

Çalıştır toriği çaparize gelme

Pazarlama iletişimi uzmanı Ali Atıf Bir, pazar günkü yazısında Siemens Mobil’in tasarım şirketi ‘Product Visionaires’in Başkanı Andre Fischer’e ‘Niye hálá futbol sponsorluğu?’ diye soruyor.

Fischer, geleceğin cep telefonlarındaki eğilimlerini tüm kategorilerde kadınların belirleyeceğini iddia etmiş. Siemens Mobil ise İspanya’daki marka bilinirliğini artırmak için Real Madrid’in sponsorluğunu yapıyor. Prof. A.A. Bir bunu çelişki olarak görmüş, hesap soruyor ve ‘Yanıt bekliyorum’ diye de ekliyor.

Fischer ciddiye alıp cevap verir mi bilmem. Ama sevgili Atıf Bir, toriği çalıştırırsa, sorusunun cevabını kendinden bir örnekle bulabilir. İpucunu ben vereyim.

Ali Atıf Bir, Türkiye’nin en etkin gazetesi Hürriyet’te yazdığı televizyon reklamı eleştirileriyle ünlendi. Hürriyet diğer tüm gazeteler gibi reklam gelirleriyle yaşıyor. Gazetelerin yaşayabilmesi için reklamverenlerin, televizyon reklamlarıyla yetinmemesi lazım. Ama A.A. Bir, gazetedeki köşesinde basın reklamlarının değil, televizyon reklamlarının eleştirisine ağırlık veriyor.

Hem de öyle böyle değil, çok ama çok büyük bir oranla. Yoksa bir iletişim uzmanı olan Prof. Bir, televizyon reklamlarının daha fazla reyting getirdiğine mi inanıyor? Peki ama Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni, neden böyle bir köşeye izin veriyor?

Bazen ilk bakışta çelişki gibi gözüken şeyler, aslında hiç de çelişkili değildir. Ne geleceğin eğilimlerini kadınların belirleyeceğine inanan Siemens Mobil’in bir futbol kulübüne sponsor olması, ne de Hürriyet’te televizyon reklamlarına prim verilmesinde çelişki var. A.A. Bir Andre Fischer’den cevap alamazsa, Ertuğrul Özkök’e neden bana televizyon reklamı eleştirisi yazdırıyorsunuz diye sorsun. Alacağı cevap, diğer sorusunun da cevabı olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları