TÜBİTAK'ta da mı operasyon?

TÜRKİYE, YÖK ve imam hatip meselesini tartışırken, Türkiye'nin en önemli bilim kuruluşlarından biri TÜBİTAK'ta da bir ‘‘AKP operasyonu’’ yürütülüyor.

Ya da en azından izlenim bu.

Bildiğiniz gibi TÜBİTAK yıllardır işini başarıyla yapan, siyasetten uzak bir bilim kurumu.

Son derece özerk ve bilimsel amaçlı bir kuruluş.

Ancak hükümet her nedense bu kurumda da karışıklık yaratacak adımlar atıyor.

TÜBİTAK yaklaşık 5 ay kadar önce her zaman olduğu gibi kendi içinde bir seçim yaparak başkanını belirledi. Ve yine her zaman olduğu gibi bunu bir yazıyla Başbakan'a bildirdi.

Şimdiye dek Başbakan bu ismi onaylar ve atanmak üzere Cumhurbaşkanı'na gönderirdi.

Fakat bu kez öyle olmadı. Başbakan Erdoğan gelen yazıyı Cumhurbaşkanı'na göndereceğine sumen altı etti. 4.5 aydır bu atama yapılmadı.

Bu arada TÜBİTAK'ın görev süresi dolan Bilim Kurulu da yeniden şekillendirildi ve bu da Başbakan'a ‘‘onaylanmak’’ üzere gönderildi.

Başbakan bu kurulu da onaylamadı ve sumen altına attı.

Başkan ve bilim kurulu üyeleri sumen altında beklerken kurum başkansız ve bilim kurulsuz kaldı.

Ve tam bu sırada hükümet, Meclis'e bir kanun tasarısı gönderdi.

Tasarıda bir de geçici madde vardı ve son derece komikti. Madde, ‘‘Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte boş bulunan bilim kurulu üyeliklerine 4. maddede belirtilen niteliklere uygun kişiler arasından 4. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen oranlar çerçevesinde, bir defaya mahsus olarak Başbakan tarafından atama yapılır. Başkan bir defaya mahsus olarak Başbakan'ın teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır’’ şeklinde.

Yani Başbakan tarafından atanmak üzere koltuklar boş tutulmuş oluyor.

Ben bu yaklaşımı, Başbakan'ın çizmeye çalıştığı imaja son derece ters buluyorum.

Bu mu bilime saygı?

Irak’taki Amerikan askerleri mutsuz

ABD yönetimi, Irak'ta işleri yoluna koyduklarını ve askerlerinin çok iyi durumda olduklarını iddia ededursun, Amerikan medyası Irak harekátını yerden yere vurmaya başladı bile. Dünkü Washington Post'ta, Irak'taki Amerikan birlikleri arasında yapılan bir anketin sonuçları yer alıyordu.

Irak'ta çeşitli bölgelerde görev yapan 1935 asker ve subay arasında yapılan anketin sonuçları PENTAGON açısından korkunç.

Daha da korkunç olan ise anketi yapanın PENTAGON tarafından finanse edilen, ‘‘Stars and Stripes’’ adlı bir gazete olması. Ankete katılan Amerikan askerlerinin üçte birinden fazlası Irak'ta yaptıkları işin net bir tanımı olmamasından ve bir değer taşımamasından yakınıyor.

Bush yönetiminin iddiasının aksine, Irak'taki askerler yaptıkları işe inanmıyor ve durumlarından hoşnut değiller.

Ankete katılan askerlerin yüzde 40'ı, yaptıkları işin aldıkları eğitimle bir ilgisi olmadığını söylerken, daha yüksek oranda asker, Amerikan halkının Irak'taki askerlerin önemli bir iş yaptığını düşünmediğinden yakınıyor.

Gazetenin editörü David Mazarella, ‘‘Askerler, yetkililerin söylemleri ile kendi yaptıkları işin örtüşmediğini açıkça ortaya koydular’’ diye yazıyor.

Askerlerin yüzde 49'u morallerinin düşük olduğunu söylerken, moralinin iyi olduğunu söyleyen askerlerin oranı yüzde 16.

Irak'taki Amerikan askerleri, PENTAGON açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını belirtiyorlar.

PENTAGON'un izniyle bölgeye gelen yetkililerle muhatap olanların gerçeği söylemediğini belirten askerler, bu gezilerde VIP'lerle karşılaştırılan askerler için ‘‘Dog Show’’ benzetmesi yapıyor ve bu kişilere ‘‘Olumsuz bir tablo çizmeyin’’ emri verildiğini iddia ediyorlar.

Ankete katılan askerlerin yaklaşık yarısı, Irak'ta yaşadıkları deneyimin kendilerini askerlikten soğuttuğunu ve ordudan ayrılmayı düşündüklerini de ekliyorlar.

ABD, Irak'ta giderek daha büyük bir batağa saplanıyor.

Ve ‘‘medya çağı’’nda işin kokusu Vietnam'dakinin aksine daha hızlı çıkıyor.

Milli maçta tribün rezaleti

MİLLİ
maç bitti, tartışması sürüyor. Alpay'la ilgili düşüncelerimi dün yazdım. Bugün de biraz tribün yazayım. Ne de olsa bu yazacaklarımı ‘‘şerefli’’ Türk spor basınından kimse yazmaz. Milli maçtan önce sarı lacivert davulların çalındığı tribün, ısınmakta olan futbolculardan bazıları lehine tezahürat yaptı ve onları tribüne çağırdı. Çağrılan futbolcular üç kişiydi: Rüştü, Fatih Akyel ve Tuncay. Ardından büyük bir sessizlik oldu. Yapanlar da yaptıkları ayıbın farkına varmışlardı. Sonra zoraki bir şekilde Hakan Şükür, Alpay ve bir iki oyuncu daha çağrıldı tribüne. Ama Kaptan Bülent, Okan ve Emre hiç ama hiç çağrılmadılar. Ve bu büyük ayıbı yapanlar da hiç ama hiç utanmadılar. Bir takımın taraftarı kendini ‘‘Cumhuriyet’’ ilan edebilir elbet... Ama Türkiye Cumhuriyeti'nin milli takımına da terbiyesizlik yapamaz.
Yazarın Tüm Yazıları