Trafik sorunu çözülmez değildir

SON günlerde İstanbul halkını adeta canından bezdiren trafik sıkışıklığı sorunu çözülmeyecektir; ama aslında çözülebilir.

Tabii, buradaki "çözülebilir" sözcüğü, trafikten şikayet eden tek bir kişi kalmaz anlamına gelmemektedir. Trafik sorununu çözmek, insanların bir yerden bir yere ulaşmak için harcadığı ortalama süreyi kısaltmaktır. Bu cümlenin anahtar kelimeleri "insanlar" ve "ortalama"dır. İnsanlar derken, araçların değil; ortalama derken, bazılarımız değil, herkes kastedilmektedir. Önerilen çözümlerin başarısının nasıl ölçüleceği üzerinde mutabakat sağlanmadan, model veya proje tartışmanın anlamı yoktur. Bugünkü trafik sorunları yumağının parçalarını tanımlamadan önce bir hususu vurgulamakta yarar var. Dünyanın bütün büyük şehirlerinde, Londra’da, Paris’te, Tokyo’da, New York’ta trafik sıkışıklığı vardır. Yapılan onca yol, alt-üst geçit veya toplu taşıma sistemlerine rağmen, kent içinde ortalama ulaşım hızı, at arabası devrinden pek ileri gitmiş değildir. Hedef, insanların kent içi ulaşım hızını (araç seyir hızını değil) ortalamada 20 km/saat üzerine çıkarmaktır. Tek çözüm, belediyenin sandığı gibi daha fazla yatırım değildir.

İstanbul’un trafik sorunu üç ana komponentten meydana gelmektedir.

a) Plansız şehirleşme veya imar vahşeti.

b) Bireylerin, bencil ve terbiyesiz yaşam biçimi. Diğer bir deyişle, "haksız olma hakkı" peşinde koşma yüzünden, kanun hakimiyetinin tesis edilememesi.

c) Trafik akışını kolaylaştırmak için yapılan yatırımların kötü yönetimi.

Bugünkü yazıda, a ve b maddeleri (bunlar işin esası olmakla birlikte) üzerinde durmayacağım. Maalesef bu temel sebeplerin ortadan kaldırılması çok güçtür. Çünkü plansızlığın yarattığı rantlar, İstanbul ekonomisinin ve belediyesinin çarklarını çevirmektedir. Üçüncü şahısların haklarını çiğneyerek yaşama tarzı ise tam bir kısırdöngüdür. Bireylerin, kendi çıkarlarını korumak için yaptıkları eylemlerle, kendi çıkarlarına zarar vermeleri, Game Theory (Oyun Kuramı) diliyle, "kaybet-kaybet" köşesine sürüklenip, orada sıkışıp kalmaktır.

* * *

Gelelim günümüzün konusu "c" maddesine. Yani trafiği rahatlatmak için girişilen imar faaliyetinin yarattığı rahatsızlığa. Belediye başkanımız, suçu müteahhitlere atmış. İşi yavaş götüren yüklenicilere çok büyük cezalar keserek, işleri hızlandıracakmış. Hemen şunu söyleyeyim. Hiç bir müteahhit, kárlı fiyata aldığı ve hakedişlerini zamanında tahsil ettiği bir inşaat işini yavaş götürmez. Çünkü "hız", kár demektir. Eğer inşaat yavaş ilerliyorsa, bunun iki sebebi vardır. 1) Müteahhit, işi zararına almıştır. Kárlı kalemlerde işi büyütüp, yani proje değişikliği yaparak kára geçebilecektir. Şimdi bunu zorlamaktadır. Bir başka ihtimal de, işi uzatarak fiyat eskalasyonlarıyla kára geçmeye çalışmasıdır. 2) Müteahhit, belediyeden parasını alamamaktadır. Sebep hangisi olursa olsun, gecikmenin sorumlusu belediyedir. Üstelik bana göre, ihale çıkarılan kavşak inşaatının çoğu, önceliği olmayan fantezi projelerdir. Ancak belediye de zannedildiği kadar saf değildir. Bu ihalelerde, masanın üstü kadar altı da önemlidir. Ayrıca, bu kadar çok ihaleye aynı anda çıkmanın amacı, halkın feryadını kullanarak, hükümet üzerinde baskı kurup, bütçeden para koparmaktır. Başkaları doğalgazın parasını ödemiyor, İstanbul’un başı kel mi?

Son Söz: Sorun sorgulanmadan, çözüm bulunamaz.
Yazarın Tüm Yazıları