Trafik ekonomisi

AZ gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeleri birbirinden ayıran çizgiyi, iki nokta belirler. Bunun birine ‘‘trafik’’, diğerine de ‘‘imar’’ düzeni denir.

Türkiye'nin de dahil olduğu az gelişmiş ülkeler kümesinde ne trafik ne de imar düzeni vardır. Gelişme yolunda ilerlemenin temel şartı ise, trafik ve imarda ahlakı tesis edip, toplumu içinde yaşadığı vahşetten kurtarmaktır. Konuya girmeden önce, yukarıda kullandığım ‘‘ahlak’’ ve ‘‘vahşet’’ sözcüklerinin tanımını yapacağım. Ondan sonra yola devam edeceğiz.

1. Ahlak, bireyin kendi ve yakın çevresinin çıkarını kollarken, kamu çıkarlarını zedelemesini yasaklayan kurallar dizisidir.

2. Vahşet, kendi kısa vadeli çıkarı için, yakınları dahil herkesin kısa ve uzun vadeli çıkarlarını talan etmeyi, yaşam hakkı olarak kabul etmektir.

İktisat ilminin insanlık için pratik faydası, mevcut kıt kaynaklarla, ulusların daha zengin olabilme yol ve yöntemlerini bulmaktır. Kapitalist iktisat (serbest pazar ekonomisi), bu yöntemleri modellemeye çalışırken, bireyin fıtratında (yaradılışında) var olan, ‘‘kendi çıkarını kollama’’ güdüsünü veri olarak kabul eder. Sosyalistler gibi, bunu değiştirmeyi düşünmez. Hatta bu güdüyü, ekonominin güç kaynağı kabul eder. Diğer bir deyişle bu fıtri davranış, kapitalist sistemin motorudur der. Ancak bu gücün, yani kendi çıkarını kollama güdüsünün, denetimsiz kalmasının, total sisteme, yarattığı faydadan çok zarar verdiği de görülmüştür. İşte bu gerekçeyle, iktisadi kalkınma için, cemiyet hayatında ahlakın ve örgütlü toplumlarda da hukukun egemenliği esastır. İngilizce'de ‘‘Rule of Law’’ denilen bu ilke, Türkçe'ye daha önce ‘‘Kanun Hákimiyeti’’ olarak çevrilmişti. Şimdi buna maalesef ‘‘Hukunun Üstünlüğü’’ gibi abuk bir karşılık bulundu. Neyse.

Gelelim trafik ekonomisine. Trafikte en kıt kaynak, yoldur. Trafik ekonomisinin birinci amacı, mülkiyeti kamuya ait olan yol şebekesinin kullanım verimini artırmaktır. Bir yolun en verimsiz kullanış şekli, üstüne araba park edilmesidir. En verimli kullanılışı ise, üzerinden en fazla aracın geçmesidir. Bu verimlilik ilişkisi, ana arterlerde, ara yollara göre misliyle kendiliğinden artar. Diğer bir deyişle, özellikle şehrin kalabalık ve kıymetli semtlerinde, ana arterler üzerine araç park etmek, arsa bedeliyle birlikte hesap edilince, kamuya yüz milyonlarca dolara mal olmuş yol yatırımlarını, kişisel çıkarlar için en gayri iktisadi şekilde kullanmaktır. Misal çok; ben tek bir örnek vereceğim.

Bugün İstanbul'un, trafiği yoğun, üstelik toprak bedeli en yüksek olan mekánı ‘‘Akmerkez’’ denilen alışveriş merkezinin bulunduğu bölgedir. Bu merkez, iki ana caddeye cephelidir. Merkezin altına yüzlerce araba alan katlı otapark vardır. Bu arterlere araç park etmek ‘‘kesinlikle’’ yasaktır. Hayır değildir. Eğer bu merkezin ‘‘Paper Moon’’ denilen lokantasına yemek yemeye geldiyseniz, ‘‘vale’’ denilen gençler arabanızı sizden teslim alır ve caddenin üstüne aracınızı park edip, trafiğin içine eder. Buna da kimse, ne yanlış gözüyle bakar, ne de trafik polisi bu kamu hakkının çiğnenmesini engellemeye teşebbüs eder. Çünkü, İstanbul'un en şirret ve en şımarık insanları bu lokantanın müdavimidir. Onlara dokunulmaz.

SON SÖZ: Tanımı yoksa, herkes ahlaklıdır.
Yazarın Tüm Yazıları