Trafik canavarı yok. O biziz

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Erzincan ile Sıvas arasındaki Sakaltutan Mevkii'nde önceki gece yarısı uçuruma yuvarlanan otobüsün yolcularından 28'inin ölümü üzerine, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de isyan etmiş. Etmiş de ne demiş?

‘‘Meydana gelen tablo fevkalade üzücü ve düşündürücüdür.

(...) Vatandaşlarımızdan bir kez daha yolcu, sürücü ve yaya olarak trafik kurallarına uymada azami özeni göstermelerini istiyorum. Unutulmamalıdır ki, kurallar insan hayatını korumak için konulmaktadır'' demiş.

Siz de bunu öğrenince herhalde içinizden ‘‘Tebrikler!'' diyeceksiniz.

Öyle ya... Sayın Cumhurbaşkanı bunca yıldır bu ülkenin kaderinde söz sahibi olan bir kimse... Siyasete girdiği tarihten beri geçen 33 yıl boyunca trafik sorununun çözümü için hiçbir çare bulamamış da, aklı şimdi mi başına gelmiş diye düşünmez misiniz?

Gerçi Sayın Demirel de pek çoğumuz gibi faturayı ‘‘Kahrolası trafik canavarı''nın önüne koyup sıyrılabilirdi.

Malum... Trafik güvenliğini çiğneme hakkına sahipmişiz gibi hareket eden biziz. Sonra tüm günahı -aslında bizden başkası olmadığını bildiğimiz- trafik canavarına yükleyen de biziz.

Tıpkı zamanında gerekli önlemleri almayıp da başımıza bir bela sardığımız zaman faturayı ‘‘kadere'', ‘‘alnımızın kötü yazısına'', ‘‘kör olası feleğe'' veya herkesin gözünün içine baka baka yalan söyleyerek, ‘‘bizi yanlış yere sevk ettiğini ileri sürdüğümüz kör şeytana'' ödetmeye kalkıştığımız gibi.

Sen uykusuz bir halde yolcu dolu otobüsün direksiyonuna geçer de gece yarısı virajlı bir yolda bir şehirden diğerine gitmeye kalkarsan, bu yüzden uğradığın kazanın neresinde kaderin, alın yazısının, feleğin yahut şeytanın rolü olduğunu söyleyebilirsin?

Aslında Sayın Cumhurbaşkanımız dahil tüm yetkililerin trafik konusunda kural koyarken veya önlem alırken, işte bu kafadaki insanımızın yapısını öncelikle göz önünde tutmaları gerekirdi.

Oysa onlar sorunu, yabancı ülkelerden alınan modellerle çözmeye kalkıştılar. Getirdikleri modelleri (örneğin puanlama sistemini) de uygulayamadılar.

Bundan ayrı bir şey daha vardı:

Emniyet Genel Müdürlüğü ile Karayolları Genel Müdürlüğü yıllardan beri ‘‘Trafik hizmetleri sende mi olsun bende mi?'' kavgası yaptılar. Daha doğrusu bu konunun imparatoru hangi genel müdürlük olmalı sorusuna yanıt bulunamadığı için, yıllardan beri sadece ‘‘cezaları artırarak'' sonuç almaya kalkıştılar.

Ve işte birkaç gün önce, Urfa yolunda bir kamyonun arkasına doluşturulan işçilerden 16'sının arkadan hızla gelen bir başka aracın çarpması sonucu ölmesi gibi ancak Türkiye'de yaşanabilecek facialar sürdü geldi.

Gerçekten yasa değiştirip ceza artırmak çare olsaydı, ilk trafik yasasının çıktığı 1953 yılından beri biz bu sorunu çoktaan çözmüş olurduk.

Hadi onlardan vazgeçelim, hiç değilse 1996 yılı ekim ayında yürürlüğe giren 4199 sayılı yasanın getirdiği değişikliklerin faydasını görürdük.

Oysa istatistikler, geçen yılın ilk altı ayına göre kaza sayısının yüzde 19.4 oranında arttığını (156 bin 294'ten 186 bin 709'a çıktığını) gösteriyor. Yani ‘‘tuttuğunuz yol yanlış'' diyor. İstatistik daha ne söylesin?



Yazarın Tüm Yazıları