Top bizde

’Artık İzmir’e dönün" dedi annem. "Baksanıza ’hayatta kalma rehberi’ falan vermeye başlamışlar."

İçinde yaşarken fark etmiyor insan. Karşıdan korkunç tabii. "İstanbul’da hayatta kalma rehberi" diye bir şeyi duyunca...

Bir zamanlar hayat ne güzeldi oysa.

Paspasın altına anahtar bıraktığımız günleri hatırlar mısınız bilmem. Hırsızların kulağına gidecek kadar yaygın bir durum olmasına rağmen paspasın altından anahtarı alıp da eve giren birini yazmadı hırsızlık tarihi.

Onların da kendine göre bir namusu olduğundan mıdır artık...

Hırsızlığın da bir raconu vardı belki o zamanlar...

"Açık kapıyı geç, kapalı kapıyı aç!"

Galiba hálá var o racon.

Duyduğuma göre kapkaççılara çantanızı direnmeden teslim etseniz de hiç olmazsa iki tokat atıp öyle gidiyorlarmış.

Yani hak etmek için illa bir emek harcayacaklar!

Emniyet Müdürlüğü’nden alınan bilgiler doğrultusunda Tempo dergisinin hazırladığı rehberde kapkaça, gaspa; oto, ev ve işyeri hırsızlıklarına karşı vatandaş olarak alacağımız önlemler sıralanıyor. Burada tekrarlayacak değilim, çoğu bildiğimiz, akıl ettiğimiz şeyler zaten.

Esas mesele...

Can ve mal güvenliğimizin sağlanması işinin tamamen bize havale edilmiş olması.

Kuru sıkı tabanca, biber gazı, elektroşok aleti falan mı temin edersiniz, kick boks kursuna mı gidersiniz, evinizi Beyaz Saray ayarında güvenlik zamazingolarıyla mı donatırsınız artık...

Top bizde netice olarak.

Belki de "Demokrasi"den yola çıktılar. Klasik tarifiyle "Halkın kendi kendisini yönetmesi"dir ya...

"Kendi kendisini de korusun o zaman" diye düşündüler zahir.

Zaten memleketin her bir işi başka bir yerlere emanet... En son İçişleri Bakanlığı’nı da bize verdiler işte.

Hayır, devletin yatırım yaptığı eski zamanlarda hiç olmazsa temel falan atarlardı. Gerçi su basmanın çıktığını gören olmazdı, temel çukurunu su basardı daha ziyade ama olsun!

Erdoğan eli küreksiz ilk başbakanımız oluyor. Onun yerine uçuş kartı var elinde. Vira uçağa biniyor, uçaktan iniyor.

Hayırlısı bakalım.

Kuş gribi geyiği

Çok şükür her türlü felakette, ilk şoku atlattıktan sonra konu üzerine mizah üretmek gibi bir huyumuz var.

Hatta dikkat ettiniz mi bilmem, ölü evleri en çok gülünen, eğlenilen yerlerdir neredeyse.

Taziyeye gidersiniz, bütün eş, ahbap, dost orada... Rahmetliyle yaşanan komik anılardan başlanır fıkralara kadar gidilir. Bir muhabbet bir kahkaha... Özel olarak başka bir yerde gülüp söylemek üzere toplanılsa bu kadar randıman alınmaz.

E, kuş gribinden de bize yakışır bir şeyler çıktı haliyle.

İşte bir kısmı benim mamulüm olmak üzere kuş gribi geyikleri:

Kuşum Aydın’la temastan da kaçınılmalı mıdır?

Milli Piyango’nun logosu "kuş" olarak kalacak mıdır?

"Talih kuşu sizin de başınıza konabilir" sözünü duyan vatandaş kaçacak delik aramaz mı?

Kuş kondurmak: Birine kötülük yapmak. Mesela kızdığınız birinin penceresine gripli güvercini götürüp konduruyorsunuz... Pislesin dursun.

Başına kuş pisleyen doğru piyangocuya koşardı, şimdi hastaneye koşuyor.

Kuş kafesi: Hastanelerin kuş gribi servisi.

Kuş uykusu: Kuş gribini hafif atlatma hali.

Kuş gibi uçup gitmek: Kuş gribinden rahmetli olmak.

Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar? İkisinden de grip çıkar.

Bundan sonra "kuş uçmaz kervan geçmez" yerler daha kıymetli olacak.

Bu felaket karşısında topluca kuş gibi çırpınırken virüsün bizi kuş zannetme olasılığı var mıdır?

"Kuş beyinli"ler hastalığa daha mı çabuk yakalanırlar?

Arpacı kumrusu bugünleri öngördüğü için mi yaratıldığı günden beri düşünüp durmaktadır?

Ne sinir di mi?

MIŞ-MUŞ

Dünya şirketleri "kuş gribi planı" yapıyormuş.

Bizse "plan"dan ziyade "sürpriz"i severiz.

Bayramda 1664 kasap kendini kesmiş.

E, bayram hepimizin bayramı; danalarla koyunların da!

Baykal "Seçim 2007’de diye 2006’da oturmam" demiş.

Aksi halde 2008 itibarıyla temelli oturabilir.
Yazarın Tüm Yazıları