Tony Blair neden fenomen

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Tutabilene aşkolsun, Tony Blair aldı başını gidiyor. İngiltere İşçi Partisi liderinin popülaritesi yüzde doksan üç gibi bir üst sınıra dayanmış.

Nitekim Blair performansından öylesine emin ki, Brighton'da yapılan son kongrede İP'nin dört yıl sonraki seçimleri de kazanacağı garantisini verdi.

‘‘Altın çocuk’’, şimdiye kadar hiç iki kez üstüste iktidar olamamış İşçi Partisi'ni Downing Sokağındaki başbakanlık konutuna yerleştirmeyi hesaplıyor.

Hatta, muhtemelen ‘‘Demir Leydi’’nin rekorunu kırmayı düşünüyor.

Zaten aslına bakılırsa, zıt kurumları temsil etmelerine rağmen Tony Blair özünde aynı ‘‘Demir Leydi’’nin maddi ve manevi mirasını sahipleniyor.

İP önderi hemen bütün iktisat politikalarında Thatcher'ın ultra liberal reçetelerine başvuruyor. Son özelleştirmeleri bitiriyor, ‘‘İnayetli Devlet’’in bahşettiği güvenceleri sınırlıyor, piyasa kurallarını harfiyen uyguluyor.

Blair'i Margaret Thatcher'dan ayıran iki temel özellik, Londra liderinin AB'ye yakınlaşmasında ve İskoçya ve Galler referandumlarının da ortaya koyduğu gibi, geleneksel Büyük Britanya yapısını modernleştirmesinde odaklaşıyor.

Finans çevresi de bunları onaylıyor. Ekonomi ise zaten tıkırında gidiyor.

Fenomen Tony Blair'in yelkeni şimdi pupadan esen rüzgarlarla doluyor.

* * *

SİZ bakmayın beyin damarları fosilleşmiş bir bölüm meczubun bana ‘‘dönek’’ mönek diye küfürnameler düzmesine, ben kendi hesabıma Blair'den hazetmiyorum.

Çünkü benim mayamda dayanışma, yardım, merhamet, bölüşüm gibi bir dizi insancıl değer var. Bunlardan caymak bana insanlıktan caymak anlamına geliyor.

Dolayısıyla, iktisat politikalarında hala Keynes'ci modelleri temel alan sosyal demokrat yaklaşımları benimsiyorum. Ultra liberalizme çok uzağım.

Bol keseden dağıtan ‘‘İnayetli Devlet’’in sıhhatsizliğini eleştirsem bile, muhtaca bakan ve yurttaşa hizmet sunan bir kamunun gerekliliğine inanıyorum.

Bu yüzden, Tony Blair'in parlak fenomenliğine rağbet etmiyorum.

Ama hayatın gerçeğini de saptamak gerekiyor. Eğer İP lideri bugün zirveye çıkıyorsa, demek ki o önemli bir şeyi yakalıyor. Püf noktasına parmak basıyor.

Söz konusu noktayı da sosyal demokrasinin dönüşüm zorunluluğu oluşturuyor.

* * *

BEĞENELİM ya da beğenmeyelim, küreselleşme süreci yalnız dünyadaki iktisadi ilişkileri değil insanların düşünce sistematiklerini de değiştirdi.

Marx'ın Hegel'den esinlendiği ve 19. yüzyıl toplumsalcılığına damga vurmuş formülle söylersek, alt yapı üst yapıyı belirledi. Hayat ruhumuzda farklılaştı.

Artık İngilizler o anlı şanlı Trade Union sendikalarına peni vermiyorlar, çünkü ne bu sendikalar fikren yenilendi, ne de aynı İngilizler kollektif bir ‘‘kurtuluş’’ belagatine inanıyorlar. Bireyi ön plana alan çözümler istiyorlar.

Kendi hesabıma onaylamasam da, orada ve burada, Çin ve Maçin'de, 20. asır sonu insanları ‘‘gemisini kurtaran kaptan’’ zihniyetine temayül gösteriyorlar.

* * *

BU zihniyeti ahlaki kavramlardan yola çıkarak reddebiliriz. Haklıyız da...

Fakat siyaset nesnel veri üzerinde yapılıyor. Havaiyata imkan tanımıyor.

O halde, sosyal demokrasi hayatı iyileştirmek ve insanlık birikiminin temel kazançları arasına girmiş dayanışmacılık ve paylaşımcılık değerlerini geçerli kılmak istiyorsa, mevcut olgulardan hareket ederek politika üretmek zorunda.

Doğru, ‘‘gemisini kurtaran kaptan’’ zerre kadar ahlaki değil !

Ama yine doğru, değişen hayatta değişmeyen bir fikriyat da gerçekçi değil.

Tony Blair ise bu değişimde bir uç kutup. Vur deyince öldüren cinsinden...

Türkiye'de kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan kimselerin Blair fenomenini irdelemesi ve altı oklu köhnelik tabularından sıyrılması gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları