Tiyatro ve kukla

BİR 27 Mart ile bir Dünya Tiyatro Günü daha geçti. Dünyada başedilmez “bir başka oyun” sahneye konurken geçip gidiveren bir gün!

Haberin Devamı

Denir ya, tiyatrolarda perdeler bir dünyaya açılır da, insan denen kutsal varlığın içiçe geçtikçe derinleşen o çözümsüzlüğünde bir solukluk kapı aralamaya uğraşır durur yazarlarla sanatçılar o sahnelerde.
O “bir başka oyun” da, insanın “daha özgür” olması adına sahneye konulmuş. Uygarlığın beşiği Avrupa, uygarlığını taşıyıp aktardığı Amerika ile şimdi o sahnede başı sonu bilinen o oyunu yeniden oynuyor, uçaklarla – kruvazörlerle - denizaltılarla - güdümlü füzelerle – ve ve ve...

* * *

2011 Dünya Tiyatro Günü Evrensel Bildirisi’ni Uganda’lı bir akdemisyen, Jessica A.Kaahwa yazmış. “Birleşmiş Milletler dünyanın dört bir tarafında barışı koruma misyonu altında güç kullanarak çok büyük miktarlar harcarken; tiyatro daha samimi, daha insani, daha az masraflı ve çok daha güçlü bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.” diyor Uganda’lı Jessica A.Kaahwa.
Ulusal Bildiri’yi yazan tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu, “…tiyatro, küçükken annelerimizin -ya da şanslıysak, onlarla yaşayabilmişsek, büyükannelerimizin-  ellerimize taktığı yün çilelerine benzer… Biz açarız çileyi, siz sararsınız” diyor.

* * *

Haberin Devamı

Neresinden bakarsanız bakın, gerçek, Shakespeare’in dediği sözde sırıtmakta: “All the world’s a stage, and all the men and women merely players. – Bütün dünya bir sahne, bütün erkek ve kadınlar sadece oyuncu.” 
Daha kaba, kestirmeden bir yaklaşımla dünya sahnesinde birer “kukla” insanlar, oynanan o “bir başka oyun” sahneye kondukça.

* * *

İstanbul B. B. Şehir Tiyatroları’nun İzmir “5. Kukla Günleri” çerçevesinde sunduğu “Surname”, uygarlaştıkça kuklalaştıran bir dünya düzeninde çarpıcı bir çelişkiyi vurgulayıp çıktı karşımıza: Kukla olup da insanı anlatmak!
Gerçekte “Surname”, bir Divan Edebiyatı ürünü.  Düğün, şenlik  gibi mutlu olayların alabildiğine ayrıntılarıyla anlatıldığı Surname’ler, yazarlık değerleri bir yana, kimi sahnelerin minyatürlerle görselleştirilmesiyle Osmanlı yaşantısını yansıtan bir kültür tarihi belgesi olmakta.
Minyatürlerdeki kişiler birer kukla olup geliyor Surname’nin sahnesine. Yazılmış oyunu insanlar oynasa, oyun sanki bir hiç! Kuklalar oynadıkça, insanın kendisi bir hiç.
O “bir başka oyun” sahnede kaldıkça, her gün perdelerini açan tiyatrolarda onca sanatçının sahnelerden seslenişi bir “hiç” mi acaba! Çaresiz, Tanrılar’ın cezalandırdığı Prometeus gibi koca bir kayayı, aşağı yuvarlanacağını bile bile, ite ite tepeye çıkarma uğraşı hiç tükenmeyecek.
Haftaya, Surname’nin Kuklaları arasına karışalım!

Yazarın Tüm Yazıları