THY’de işler duayla bile yürümüyor!

DÜN Türk Hava Yolları’nın TK 317 sefer sayılı uçağıyla bir yolculuk yaptım.

Uçak zamanında kalktı sayılır. Yer ve kabin görevlilerinden de bir yakınmam yok. Güler yüzlü ve işlerini severek yaptıkları belli olan kişiler.

Bu tabloyu görünce, "Acaba bazen her yerde olabilecek aksaklıkları fazla mı abartıyoruz" diye düşünmeden edemedim.

Fikrimin değişmesi için uçağın Atatürk Havalimanı’na inmesi gerekiyormuş.

Uçağımız Dış Hatlar Terminali’ndeki bir körüğün önünde kapılarını açtı. Bir merdiven uçağa yanaştı ve uçaktaki yolcularla birlikte orada öylece kalakaldık. Bizleri İç Hatlar Terminali’ne götürecek otobüs yoktu. Orada uçağın içinde sanıyorum bir on-on beş dakika otobüsü bekledik.

Bu durumda aklıma değişik olasılıklar geldi.

Birinci olasılık, uçağın tek parça halinde, sağ salim Atatürk Havalimanı’na inebileceği öngörülmemişti!

Belki de uçaklar nasıl olsa zamanında kalkıp inmiyor diye otobüs şoförleri çay içmeye gitmişlerdi.

Ve üçüncü olasılık, THY’de işler "Allah’a emanet" edilmişti, dua ile yapılan planlama da ancak bu kadar işe yarıyordu!

Türkiye’yi Almanya’dan izlemek

PRICE Waterhouse Coopers denetim ve yönetim danışmanlığı şirketinin hazırladığı bir raporu, her yayınlandığında mesleki merak nedeniyle takip ediyorum.

Bu rapor "Küresel Eğlence ve Medya Öngörüleri: 2006-2010" başlığını taşıyor.

Raporun tablolarından biri de dünya ölçeğinde günlük toplam gazete satışlarını gösteriyor.

Bu tabloda yer alan Türkiye’deki gazete satışlarıyla ilgili bilgiye itirazım var.

Türkiye’deki toplam gazete satışları 2005’te 2 milyon 925 bin adet olarak verilmiş ki yanlış. 2006 satış tahmini de 2 milyon 990 bin adet olarak verilmiş.

Şu anda Türkiye’de günlük ulusal gazetelerin toplam satışı 5 milyon adedin üzerinde. Bu eğilim yıl sonuna kadar devam edecek gibi de görünüyor.

Tablonun altındaki notta bilgilerin Alman Dağıtım Denetleme Bürosu’ndan alındığı belirtilmiş.

Oysa Türkiye’de, tirajlar bir süredir, ABC Türkiye isimli bağımsız bir kuruluşça takip ediliyor. Daha önceki yıllarda da dağıtım şirketlerinin, faturalanmış gazete satışı üzerinden çalışan raporlarından bu bilgi izlenebiliyordu.

PWC’nin, Türkiye’deki gerçek rakamları vermek yerine neden taa Almanya’ya kadar gittiğini doğrusunu isterseniz merak ettim.

Sanata ’elle müdahale’

SON yıllarda duyduğum en komik sansür haberini pazar günü Cumhuriyet’te okudum.

Adana Büyükşehir Belediyesi’nin de ortak olduğu Altınkoza A.Ş. tarafından düzenlenen "Yazlık Aile Sineması Gösterimleri" sırasında filmdeki öpüşme ve sevişme sahneleri, görevlilerin projeksiyon makinesinin önünü elleriyle kapatmaları yöntemiyle sansür edilmiş.

"Oyun Bozan" isimli filmde yer alan Okan Bayülgen ve Dimitra Matsouko’nun birlikte rol aldığı sahnelerde, görüntü böyle sansür edilmiş ama filmdeki sevişme seslerinin duyulmasına da engel olamamışlar.

"Audio visuel" değil, sadece "visuel" bir sansür gerçekleşmiş yani.

Firma yetkilisi, olayın film bobinlerindeki kopukluklardan kaynaklandığını söylüyor.

Ancak olayı protesto ederek salonu terk eden seyirciler uygulamanın "sansür amaçlı" olduğu kanısındalar.

Olay aslında gülünemeyecek kadar vahim; ama insan yine de gülmesine engel olamıyor.

2006 senesinin temmuz ayında Türkiye’de bir kesime hákim olan sanat ve ahlak anlayışı, ne yazık ki işte böyle ortaya çıkıyor!
Yazarın Tüm Yazıları