The New York Times'ın Başkanı ve CEO'su Hürriyet'e konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı

Güncelleme Tarihi:

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 15, 2017 11:50

2013’ten bu yana The New York Times gazetesinin bir numaralı ismi olan Mark Thompson dünyada değişen politika dili üzerine bir kitap yazdı. Son aylarda ABD Başkanı Trump’ın sert sözlerle hedef aldığı gazetenin yöneticisiyle konuştuk. Thompson, kitabında konu ettiği bu yeni siyasetçi dilini, yükselen popülizm dalgasını ve gazeteciliğin geleceğini anlattı.

Haberin Devamı

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı
Kitabınız “Toplum dili önemlidir” cümlesiyle açılıyor...
- Amerika, İngiltere ve Fransa’daki seçim sonuçları, ne söylediğinizden çok nasıl söylediğinizin her zamankinden daha fazla önem taşımaya başladığını gösterdi. Popülist liderler yeni bir dil yarattı: Daha direkt, çok da resmi olmayan, oyunun kurallarını değiştiren, pek alışılmadık bir dil bu. Bunun başarılı bir örneğini, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türkiye’de gördük. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk açıklamasını, FaceTime üzerinden, pek de resmi olmayan bir şekilde, son derece kişisel, net ve direkt bir politika dili kullanarak yapmayı tercih etti. Darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasında kullanılan bu yeni politika dilinin büyük bir önemi var. Bu söylemin kökü reklamcılığa dayanıyor.

Haberin Devamı

Kitabınızın adına bakılırsa (Politika Dilinin Nesi Yanlış) yeni dil konusunda yanlış giden kısımlar çok. Bu dil nasıl sonuçlar yaratabilir?
- Kısa ve vasat tanımlamalara prim veriliyor. Mesela, Trump bir konuya olan tepkisini, derli toplu bir paragrafta, makul sebepleriyle birlikte özetleyip ‘konuşma’ formatında paylaşmak yerine, tek kelime ve bir noktalama işaretiyle yetinebiliyor ya da “Yazık!” diye tweet atıyor. Lafını asla sakınmıyor. Bu, bir politikacıda aranan bir özellik olabilir. Fakat duygularını biraz demlenmeye bırakmak konusunda aynı beceriye sahip değil. İçinden geçenleri en hızlı yoldan sisteminden atıyor. Son derece tehlikeli bir özellik. Politika dilini, daha agresif, ciddi ve saldırgan bir yapıya dönüştürmüş oluyor. Seçim kampanyası boyunca gördük; göçmenlere karşı olduğunu farklı yollardan anlatmayı denemek yerine -ki nasıl söylerse söylesin başlı başına ‘tartışmalı’ bir yorum- “Meksikalılar namus düşmanı” dedi, bıraktı. Asıl tehlike, sadece basit cümleler kullanmak değil, bilinçli bir şekilde agresif kelimeler seçmek.

Nereden çıktı sizce bu yeni söylem?
- Kökü, reklamcılığa dayanıyor. Kullanıcıya, elindeki ürünü deneyimledikten sonra hissedeceklerini gayet kısa, vurucu ve agresif bir tonda söyleyerek satış yapmaya çalışıyorsun: “Bana inan, benim fikrimi satın al, bak hayatın ne kadar da mükemmel olacak, Amerika yeniden muhteşem olacak. Benimle olmazsan, bak başına ne büyük felaketler gelecek, işinden olacaksın, ülke elden gidecek” gibi...

Haberin Devamı

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı

15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk açıklamasını, FaceTime üzerinden, pek de resmi olmayan bir şekilde, son derece kişisel, net ve direkt bir politika dili kullanarak yapmayı tercih etti. Darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasında kullanılan bu yeni politika dilinin büyük bir önemi var.

Trump’tan Brexit referandumuna kadar seçimden zaferle çıkmış tüm liderlerin kullandığı bir dil bu. Demek ki alıcısı var...
- Bu kitabı yazmamın sebebi tam olarak da bu. Toplumun bu ihtiyacı; araştırılması, uzun uzun tartışılması gereken bir konu. Bu liderler, yeni bir politika dili yaratmakla kalmadı, bu dil üzerinden toplumu ve düzeni hızlı bir şekilde değiştirmeye başladı.

Haberin Devamı

Trump’ın “Büyük bir öfke var. İnanın bana; büyük bir öfke” alıntısını, “Söylediği her şeye karşı olabilirsiniz fakat bu tespitine katılmamak güç” gibi bir yorumla birlikte yer vermişsiniz kitapta. Buna, yakın dönemde Time dergisinin de kapak yaptığı ‘internet ve sosyal medyanın nefret kültürüne yenilişini’ de ekleyerek sormak istiyorum: Toplumda neden nefret hâkim?
- Sosyal eşitsizlik, bu durumun en güçlü etkeni. İnternetin etkisiyle sınıflar arası uçurum hiç olmadığı kadar göz önünde. Özellikle Avrupa’da ağır bir biçimde hissedilen ekonomik krizin etkisi büyük. Zenginin daha çok zenginleşmesi, fakirin de daha çok fakirleşmesi sonucu ortaya çıkan bir krizdi bu. Yine de sadece sosyolojik ve ekonomik tarafından bakmak yetersiz kaçabilir. Dünya şu an bir tür popülizm patlaması yaşıyor. Sosyal medyanın da etkisi çok. İnsanı derdini, fikrini, eleştirisini yüksek sesle paylaşmaya cesaretlendiren bir yapısı var. Diyor ki: “Hadi çık, bağır bağırabildiğin kadar.” En nefret dolu fikirlerini paylaşman için resmen kışkırtıyor seni. Bu yüzden Twitter’da mutluluğunu paylaşanlardan çok birbirini yakmaya programlı profiller yoğunlukta.

Haberin Devamı

Kitapta sağ ile sol arasındaki mesafenin hiç olmadığı kadar açıldığından, kutuplaşmalardan bahsediyorsunuz. Dünyanın farklı noktalarında tablo birbirine çok yakın. Sizce toplumlarda bu uçurum neden oluştu?
- ‘Karşı taraf’la konuşmak hiç olmadığı kadar zorlaştı. Yeni politik dilin etkisi yadsınamaz, orası kesin. Daha tehlikeli bir neden daha var: ABD’de seçim sonrası Demokratlar, sonuçlara bir tepki olarak Cumhuriyetçilerden gelen her türlü öneriyi, önergeyi koşulsuz reddetme üzerine kurulu, her şeye karşı çıkan ve protesto eden bir politika geliştirdi. Aynısını, Cumhuriyetçiler de Obama döneminde yapmıştı. Muhalefetin politikası, iktidarın işini zorlaştırmak adına her şeyi reddetmekten ibaret olan ülkelerin hepsi çıkmaza girdi.

Haberin Devamı

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı

Araştırmacı gazetecilik müthiş bir geri dönüş yaptı

Trump dönemiyle beraber başlayan ‘sahte haber’ polemiği, okurun medyaya bakışını hırpaladı mı sizce?
- Edelman Güven Barometresi verilerine göre toplum, medyaya ve politikacılara karşı yüksek oranda güven sorunu yaşıyor. Toplumdaki kutuplaşma, medyaya da yansıdı, yayınlar da kendi aralarında kutuplaştı. Şimdi, doğal olarak bir taraf diğer tarafın haberini yalan olarak görüyor. The New York Times, abone okurlarından hiç olmadığı kadar daha yüksek bir güven oranı alırken aynı şekilde okuru olmayan kitleden hiç olmadığı kadar düşük bir güven görüyor.

Seçimin ertesi günü, The New York Times medya yazarı Jim Rutenberf, okurlardan gelen ağır yorumlara yer verdi, protestolardan ve abonelik iptallerinden bahsetti. Son rakamlarsa Trump döneminin The New York Times’a yaradığını gösteriyor. Son altı ayda 600 bin yeni dijital abone, yüzde 600’lük bir artışa denk geliyor. Nasıl yorumluyorsunuz bu rakamları?
- Sadece Trump’a yormak eksik olur. Son bir-iki yıldır tüm dünyada yoğun bir haber tüketimi söz konusu. Terör olaylarından tutun, Brexit referandumuna, Trump’tan Fransa seçimlerine... Şu da var: Gazetecilik, bir değişimden geçiyor. Birkaç yıl önce ‘araştırmacı gazetecilik’ formatının yavaş yavaş öleceğini düşünüyorduk. Trump başkanlığıyla beraber birden bambaşka bir rüzgar esmeye başladı haber odalarında. ‘Araştırmacı gazetecilik’ müthiş bir geri dönüş yaşadı, hükümetin ve ülkenin seyrini değiştiren ilişkiler ve belgeler, The New York Times ya da The Washington Post gazetecilerinin araştırmaları sonucu ortaya çıktı.

Hiç olmadığım kadar heyecanlıyım

Ülkenin Başkanı The New York Times’ı bu kadar hedefi haline getirmiş, dilinden düşürmezken, gazetenin bir numaralı ismi olarak ruh halinizi merak ediyorum. Yorgun musunuz?
- Aksine hiç olmadığım kadar heyecanlıyım. Amerika’dan Türkiye’ye, İngiltere’den Rusya’ya tüm dünyada olup biten kritik olaylar bizlere bir kez daha gazeteciliğin kıymetini hatırlatıyor. Dünyanın dört bir yanındaki gazeteciler ülkelerinin seyrini değiştirecek işlere imza atıyor. Çoğu kendi özgürlüğünü feda ederek yapıyor bunu. İleride, insanların bu döneme bakıp “Gazeteciliğin en önemli yıllarıymış” diyeceklerine inanıyorum. Her şeye rağmen gazeteci olmak için tarihte bundan heyecanlı bir dönem olmamıştı.

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı

Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinin peşindeyiz

Referandum sonrası, gazetenizde “Türkiye’de demokrasi kaybetti” başlıklı bir başyazı yayımlandı. Türkiye’ye olan bakışınız yıllar içinde nasıl değişti?
- Türkiye’de yaşananları olabildiği kadar sık ve derinlemesine işlemeye çalışıyoruz. Bugün hiç olmadığı kritik bir role sahip, bu bir gerçek. Ülkenizde yaşanan insan hakları ihlallerinin en büyük takipçisi olduk, editöryal ekip bizzat ve bilerek üzerine gitti. İnsan haklarına aykırı uygulamalar var. İzliyoruz...

Kitapta düşünce özgürlüğüne karşı olan politikacılardan bahsederken Erdoğan’a da yer veriyorsunuz...
- Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı artık neredeyse rekor seviyede. Düşünce özgürlüğüyle ilgili duruşu, Türkiye’yle sınırlı değil. Dünyadan herhangi bir liderin, hakkında çalıştığımız bir habere sinirlenip gazeteye karşı ağır ithamlarda bulunması görülmüş bir durum değil. Gazetecilerin, politikacıları mutlu etmek ya da zor durumda bırakmak gibi bir amacı yoktur. Olmamalıdır da...

The New York Timesın Başkanı ve CEOsu Hürriyete konuştu: Gazeteci olmak için bundan daha heyecan verici bir dönem olmamıştı

Gazeteciliği kurtarmak istiyorsak şimdi daha çok yatırım yapmalıyız

Haber tüketimindeki ciddi artıştan bahsettiniz. İşinsanı şapkanızla cevaplamanızı istiyorum: Medyada olmak için iyi bir zaman mı?
- Bunun cevabı evet olmalı. Ciddi bir talep var. Bugün tüm medya kurumlarının yaşadığı en büyük güçlük; okurla, içeriği paralı olarak sunacak kadar sağlam bir ilişki kuramamış olması. Asıl sorun, reklam modelinde. Okurun haberi okuma alışkanlığı hızlı bir şekilde değişti ve medya kurumları bunu gelire dönüştürmek için aynı hızlılıkla bir formül geliştiremedi.

Gazetecilik nasıl kurtulur?
- Finansal açıdan hiçbir kesintiye gitmeyerek. Yüksek kalite gazeteciliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Gazeteciliği kurtarmak istiyorsan, her zamankinden daha çok yatırım yapmalı, okurun başka yerde bulamayacağı içeriği üretmeli. Ve bunu akıllı bir şekilde dağıtacak bir model tasarlamalı.

Sosyal medyayı hesaba katmadan medyanın geleceğini konuşmak zor. Özellikle Facebook, işleyişini sır gibi sakladığı algoritmasıyla haber akışını kendi kontrolü altında tutmaya çalışarak medya imparatorluğuna oynarken...
- Eskiden gazetelerin kendileri başlı başına bir platformdu, haberin tüketimini ve dağıtım şeklini de kontrolü altında tutabiliyordu. Facebook ve Google gibi platformların varlığı bu düzeni yıktı. Uzlaşacağız, başka yolu yok. Kendimizi bu platformlardan bağımsız düşünmemiz mümkün değil.

BAKMADAN GEÇME!