Teoman'a ilk görüşte aşık oldum

Güncelleme Tarihi:

Teomana ilk görüşte aşık oldum
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2012 01:00

Aslı Tandoğan’la belki de hiç tanışamayacak, yüzünü ancak Devlet Operası konserine gittiğinizde görecektiniz. Fotoğrafı İstanbul’daki bir ajansın eline tesadüfen geçmemiş, o ajans ısrarla Aslı’yı İstanbul’a çağırmamış, Aslı da konserinden bir gece önce yüzüstü uçtuğu o bisiklet kazasını yaşamamış olsaydı. GQ Türkiye, ünlü oyuncunun sıra dışı hikayesini yeni sayısında sayfalarına taşıdı.

Haberin Devamı

Aslı Tandoğan, daha sonra mis gibi bir İzmir kahvaltısında uzun uzun anlatacağı Tony Kelly ile GQ Türkiye kapak çekimini tamamlamış, “Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam”ın sezon finali sahnelerini henüz çekmiş, soluklanmadan kendini Çeşme’ye, annesinin yazlığına atmış. Dergide, söyleşi için yolunu beklerken, ha bugün ha yarın gelecek derken, menajeri, aynı zamanda çocukluk arkadaşı Ceren Nisan “Aslı birkaç ay dönmeyecek. Dilerseniz röportajı Skype’tan yapabilirsiniz” diyor. “Ya da...”
 
BEN SÜSLÜ BİR İNSAN DEĞİLİM

İzmir Havaalanı’na iner inmez Aslı’yı aramam söyleniyor. Arıyorum. Telefonun ucunda son dakika değişikliğiyle Çeşme’den İzmir’e geçtiğini anlatıyor: “Arabam yoktu, yerimden kımıldayamıyordum. Bir yandan da yazlıkta ön kapının kilidi kırılmış, kapanmıyor. Teyzemler yalnız kalmama razı olmadılar. Gelip aldılar beni. Mecbur, İzmir’e döndüm.”

İzmir, bilindiği gibi. Henüz yanmıyor, yakmıyor. Ilık ılık esiyor. Gün yeni ağarmış, esnaf hâlâ yarı uykuda. Aslı’dan gelen mesaj doğrultusunda, teyzesinin dans stüdyosu Neo Dans’ın önündeyim. Bahçeye yerleşmemle, Aslı ve teyzesi ön kapıdan giriyor. Aslı’nın yolda çantasının sapı kopmuş, tamir edilir mi derdinde: “Üç Maymun’da Hatice’nin (Aslan) o meşhur çanta sahnesi vardır ya, saatlerce telefonu arar arar bulamaz; o sahneyi ben her gün yaşıyorum.” Ardından bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyor: “Süslü bir insan değilim, alakam yok. Makyajım filan da yoktur. Taşımam yanımda. Ona rağmen çanta hep dolu. Kablolar, ilaçlar, lazım olur diye çantaya atılan ıvır zıvır şeyler...”

UÇAK YOLCULUKLARI KORKU FİLMİ GİBİ

Dizi sezonunun kapanmasıyla tatil planlarını peş peşe sıralamış. Festival sebebiyle Belçika, Çeşme, sonra Antalya, sonra Yunan adaları şeklinde uzayıp gidecek yaz. Önündeki tek pürüz, uçak korkusu: “Çekimler sebebiyle bir ara sürekli Erciyes’e gittim, geldim. Erciyes hava akımından dolayı uçakların çok zor iniş yaptığı bir yer. Her iniş, bir korku filmi gibiydi. Zamanla iyice panik geldi, hiçbir yere gidemez oldum. Bahaneler uydurmaya başladım.”

İzmir’den İstanbul’a gitmesi bile meseleye dönüşmüş: “Dört sene evvel yakın bir arkadaşımla İtalya’ya gitmeye karar verdik. Tatil istiyorum, gezmek, keşfetmek istiyorum ama bir türlü beceremiyorum. Uçağa binmeden İtalya’ya gitmek için ne planlar yaptım, ne taklalar attım. İstanbul’dan Sakız Adası’na, oradan Yunanistan’a, oradan feribot değiştirerk Avrupa’nın başka köşelerine... Uçak korkumun üstesinden gelmeye çalışıyorum. Son durum şu: Tuhaf bir ağlama isteği geliyor. İlk alkışlayan ben oluyorum, kokpite koşup pilota sarılasım geliyor.”

Derken Aslı kendiliğinden çocukluğuna dair anıları dökmeye başlıyor tek tek. Çocukluğu biraz da açık denizler, serin sular çünkü: “Benim için aileyle tatil demek, hep bir aksiyon, bir atraksiyon demekti. Annem, babam ve ben bir bakmışsın dağ başına çıkıp kamp kurmuşsuz, bir bakmışşsın denize açılmışız, haftalarca yokuz ortalıkta. O tatillerden kalma bir şey denize, rüzgara, ağaca isim takıp onları dost bilmem.”

KONSERE TEK GÖZÜM ŞİŞ YARATIK GİBİ ÇIKTIM

Doğma büyüme Ankaralı Aslı’nın hayatında başkentin yeri mühim. Ortaokul yaşlarında girdiği konservatuvar, belki de hep çocuk kalmasını sağlamış. Anneyle baba 30 yıllık evliliğin sonunda yolları ayırınca anne Urla’ya, baba Antalya’da dağ başında bir köye yerleşmiş: “Sebzesini meyvesini eken, sabah akşam resim yapan biri oldu babam. Herkes hayatından memnun. Önemli olan da bu değil mi zaten?”

Konservatuvarın arp bölümünde okuyan Aslı’nın, devlet korosunda müzisyen unvanıyla ailesinin biricik kızı olarak yaşam sürmesini değiştiren şey, kaynağı hâlâ belirsiz bir fotoğraf karesi. Bir şekilde İstanbul’daki bir ajansın eline geçen o fotoğraf sonrası, Aslı’nın İstanbul’a gelmesi için ısrarlı telefon trafiği başlıyor. Her seferinde cevabı aynı oluyor: “Ne alaka, işim olmaz!”

Ama sonra: “Antalya Devlet Korosu’na girmişim, bir yıldır Antalya’da yaşıyorum. Ertesi gün konserimiz var, ben arkadaşımla sokaklarda bisiklete biniyorum. Tek bisiklette iki kişiyiz, ben önde demirde oturuyorum. Bir anda pantolonumun paçası ön tekerleğe sıkıştı ve biz kafa üstü uçtuk. Ertesi gün, tek gözüm şiş, yaratık gibi çıktım konsere. O an fark ettim ki hazır güzelken ve birileri beni güzel buluyorken, en azından şansımı denemeliyim.” Oyunculuk kapısını güzelliğiyle açtığının “çok çok” farkında: “Yoksa neden bir fotoğrafımı görüp de dizide oynamam için beni İstanbul’a çağırsınlar?”

TEOMAN’A İLK GÖRÜŞTE AŞIK OLDUM

Bir dizinin bitip diğerinin başladığı, her şeyin kendiliğinden geliştiği bir süreç başlıyor Aslı’nın hayatında. Cihangir’e taşınıyor, curcunanın tam ortasında ama o teatral çemberin dışında İstanbul’a alışmaya çalışıyor: “Ben de oyuncu arkadaşlarımla Firuzağa’da kahvaltı eder, Smyrna’da içki içerdim. Ama nedense o Cihangir insanı olmadım pek.”

Ama her şey İstanbul’a taşınmasından tam üç yıl sonra, “Aşka Sürgün”ün setinde şimdiki sevgilisi Teoman Kumbaracıbaşı’yı görmesiyle değişmiş: “Bildiğin ilk görüşte aşktı. Sonradan nasıl âşık olunur bilmiyorum, hiç öyle bir şey yaşamadım. Sonradan bir insanı sevmeye başlayabilirsin ama âşık olamazsın. Çünkü aşk başka türlü enerjisi olan bir şey. O kadar çok seviyorum ve o kadar hayatımın tam orta yerinde ki, olur da yarın öbür gün ayrılırsak bile ailemin bir ferdi olarak kalacak biri.”

Mesleki anlamda sevgilisinin “etinden sütünden” faydalanıyor, her proje öncesi fikri alınıyor, evde uzun uzun provalar yapılıyor. Sevgilisi ve onun oğluyla beraber, Moda’da sakin yaşam sürdürüyor. Tanıştıklarında Teoman’ın henüz iki yaşında olan oğlu Deniz, bugün yedi yaşında. Aslı’yla aralarından da su sızmıyor.
Röportajın devam GQ Türkiye dergisinde...

Haberin Devamı

SETTE CEMAL HÜNAL’A  BEL ÇANTASI DİKİYOR

“Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam”a dahil olması biraz şans, biraz tesadüf. Dizinin kadrosu tamamlanmış, ilk beş bölüm çekilmiş, tanıtımları dönmeye başlanmışken, Aslı o sıralar başka bir dizide başrolde. Afişleri gördükçe iç geçiriyor: “Her şey o kadar güzel ve kusursuz görünüyordu ki tüh, nasıl kaçırmışım, keşke ben de oynasaydım diye düşündüm.” Evren mesajı alıyor, önce Aslı’nın dizisi beşinci bölümde “erken final” yapıyor, sonra “Kıyam”ın ilk beş bölümü fazla ruhsuz, fazla belgesel gibi olduğu gerekçesiyle çöpe gidiyor ve Aslı kendini o sette buluyor. Dizi setinde, meslektaşlarının aksine, çocuklar gibi şen. Çekimi olmasa da mutlaka gidiyor, bir gün kostüm ekibiyle vakit geçirip rol arkadaşı Cemal Hünal’a bel çantası dikiyor, öteki gün at üstünden inmiyor, saatlerce ders alıyor. Dizinin yeni sezonundaysa hayranlarını “kelleleri uçurtacak” kadar şaşırtacak bir sürprizi var. Yeni sezonu bekleyin, diyelim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!