Telekritik

Selim AKÇİN
Haberin Devamı

Türkü bekçileri

Nihayet Siyaset Meydanı. Bir süredir cismi ortada, etkisi ise olmayan Siyaset Meydan'ları izler olmuştuk. Ama son Siyaset Meydanı çok doğru bir tartışmayı gündeme getirdi: Türkülerle Türkiye...

Önce pop, ardından rock derken sıra türkülere gelmişti. Müzik piyasasının pazarı gereği de bu rüzgar kullanıldı. Genç gruplar, hayatta türkü söylemez dediğin isimler filan. Ali Kırca, hemen bütün halk müziği üstatlarını getirmişti. Çok ciddi bir tartışma yapıldı. Türkü üzerine söz söyleyecek, söz söylemek isteyen herkes oradaydı. Bir yanda ‘‘ağır toplar’’ Arif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Top, diğer yanda daha genç isimler Seher Dilovan, Yavuz Bingöl ve Şükriye Tutkun. Bu iki taraf, tartışmalar içinde aslında halk müziğine çok da aynı bakmadıklarını belli ettiler. Özellikle genç olanların yeterli donanımda olmadığı hissine kapıldım ben. Türküler sayesinde şöhreti yakalayan Şükriye Tutkun, söylemek insafsızlık olacak belki ama mantıklı bir dizin içinde dört cümle art arda edemedi.

Saat başı söylenen türküler ise Türkiye'nin zenginliğini gösterdi. ‘‘Dışarı’’dan konuk olarak katılan milletvekilleri de türkülere eşlik etmekten başka bir şey yapmadılar. Yapmadıklarını da anlattılar zaten. Çok uzun süren ve izleyicilerin de katıldığı Siyaset Meydanı'nın türküler programında benim dikkatimi çeken ve biraz da rahatsız eden tek bir şey vardı: Tahammülsüzlük. Grup Destan'ın elemanlarından biri de konuktu. Giyimi, kuşamı ve aldığı eğitim gereği, -ki klasik müzik eğitimi almış- pek türküyle ilgisi yoktu. Ama onlar da kasetlerinde Ata Barı'nı seslendirmişlerdi. Bunun nedenini anlatacak, herkes ayakta, izleyiciler kısmından laf atılıyor. Hop sen kim oluyorsun da halk müziği söylüyorsun gibisinden. Kardeşimizin verdiği yanıt çok güzeldi: Artvinli'yim ve doğduğumdan beri türkü dinliyorum. Yani türkülerin yaşaması bizler için kendi kültürümüz için, kültürümüzün içindeki diğer renkler için çok önemli. Ama n'olur başımıza bir de türkü bekçileri çıkmasın.



Yazarın Tüm Yazıları