İzmir'in ilmi-irfanı

Güncelleme Tarihi:

İzmirin ilmi-irfanı
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 28, 2013 11:16

Fikri hür irfanı hür, Türkiye'nin aydınlık yüzü İzmir'e saygılarımla

Haberin Devamı

- Filozoflar ve düşünürler ahlakın kaynağı vicdandır diyor, kimi ilahiyatçılar buna karşın kutsala inancı yani dini ahlakın kaynağı olarak gösteriyorlar. Din diyenler karşıtlarına bir soru yönelterek iddialarını kanıtlamaya çalışıyorlar,  bu soruyu yanıtlamak ister misin?

- Sen önce Papa Benedic xxvı neden istifa etti; o soruya yanıt ver.

-Hoppala bu da ne demek öyle, hayır yanıt veremem çünkü bilmiyorum, nasıl bilebilirim papa neden istifa etti? Hem beni de hiç ilgilendirmez.

-Papa tüm Hıristiyan dünyasının ruhani lideri değil mi? Evet, lideri,  papalar tarih boyunca ölünceye kadar papalıklarını sürdürürken, kardinal Ratzinger yani önceki papa neden istifa etti veya onu istifaya zorlayan sebep ne? Herhalde durup dururken istifa etmedi, bir nedeni olmalı değil mi?

-Evet, olmalı ama bunun benim sorumla ile ne ilgisi var?

-Sorunla çok yakın ilgisi var. Toplum kardinal, piskopos, rahip gibi din görevlilerinin, Müslüman Hıristiyan Yahudi ayırımı yapmadan, dindar olduğu düşünür. Ben de öyle düşünürüm. Ahlakın kaynağı, belirtildiği gibi din ise, bu insanların ahlaklı yani üstün irfan sahibi insanlar olması gerekmezmi? Buna hayır diyebilir misin? Diyemezsin, bende hayır diyemem. Fakat gel gelelim gerçek hiç de öyle değil, kilise hiyerarşisi içinde üst makamlar gelmiş küçümsenmeyecek sayıda kardinal, piskopos, rahip, rahibe, yani irfan sahibi ahlaklı olması gereken insanlar, cinsel istismar suçlusu. Papalığın Vatikan bankasındaki hesaplarında dahi yolsuzluk yapmışlar, haklarındaki dosyalar diz boyu. Yani anlayacağın dindar görünümlü veya dindar olduğuna inandığımız insanlarda ahlaksız olabiliyorlar. Şimdi gelelim senin soruna; neymiş o soru şimdi sorabilirsin.

- Acele etme soracağım. Çok eğlenceli olacağa benziyor.  Söz konusu olan insanlar, kardinal piskopos değil, sıradan insanlar önemli olan sırdan insanların ahlakı. İlave olarak bir şartım var: soruya ancak ya evet ya hayır ile yanıt vereceksin, evelemek gevelemek yok.

-O birileri dediğin insanlar her kimseler, nalıncı keseri gibi odunu kendi taraflarına yontmaya kararlılar. Hiç böyle siyah-beyaz olmayan bir soru evet-hayır yanıtı ile sınırlandırılır mı? Verilen yanıt ile doğru ve adil olan bir yargıya varılabilir mi?

-Yan çizme soruyu yanıtlayacak mısın yanıtlamayacak mısın sen onu söyle?

-Pek tabii yanıtlayacağım, sor bakalım neymiş o meşhur soru?

- Bilmediğin bir şehirde karanlık, tenha, sessiz bir yolda yürürken karşına aniden bir gurup genç çıkıyor, şimdi beni iyi dinle soru şu: bu genç insanların camiden yatsı namazını kıldıktan sonra çıkan bir gurup olduğunu bilmiş olsan onlardan korkar mısın? Evet, mi? Hayır mı?

- Şayet gençler Sultanahmet veya Süleymaniye'den veya Yeni camiden veya Ulu camiden veya hacı Bayramı-veli camiinden veya yeşil camiden veya İzmir'deki veya Konak'taki veya Konya'daki her hangi bir camiden çıkan bir gurup ise hiç korkmam. Fakat Bağdat veya Beyrut veya Kahire veya İslamabat veya Kandahar veya Halep deki bir camiden çıkmışlarsa korkarım, hem de çok. Bak sana Pakistan'da şahit olduğum bir olayı anlatayım neden oralarda koktuğumu ve ülkemde neden korkmadığımı anlarsın.

- Bir kaç sene önce tarihini tam olarak anımsayamıyorum,  Pakistan'da Darul-Ul-Zakir'de Ä°mam cuma hutbesini verirken birkaç el silah patladı, imamın yüzü cemaate dönüktü, saniye geçmeden caminin kapısında yüzleri maskeli üç kiÅŸi belirdi. Otomatik silahlar ile namaz kılmakta olan cemaatin üstüne yaylım ateÅŸi açtı. Ä°nsanlar sapır, sapır döküldüler aniden çökenler kurÅŸunlara hedef olmaktan kurtuldular, her yer bir anda kan gölüne dönüverdi. ÅžaÅŸkınlığı geçince imam kendisini minberin arkasına attı, elinde tuttuÄŸu Kuran’ı kerimi göğsüne yapıştırdı sessizce                                                                                              Â
Allahü ekber, alalhü ekber, allahü ekber, Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve resulüh,’
Diyerek birkaç kere tekbir getirip besmele çekti, sadece dudakları kıpırdıyordu. Ben bunları gördüğüm için oralarda korkarım.

-Sorunun amacına yönelik bir yanıt değil verdiğin.

-Soruyu düzenleyenler kendilerini zeki diğer insanların aptal olduğunu sanıyor. Yani camiden çıkan insanlardan korkulmaz diğerlerinden korkulur dememi beliyorlar,

-Evet, bir bakıma öyle, öyle olduğunu düşünmüyor musun?

- Hayır düşünmüyorum. O geçek dindarlar için geçerli bir kural. Basra'da suniler sokakta, camide her yerde katlediliyorlar. Suriye'de Şiileri canlı, canlı binanın tepesinden Allahu-ekber deyip fırlatıyor. Sokak tenha imiş karanlık imiş bunların hepsi konu mankeni mizansen, Türkiye camilerde insanlar istedikleri gibi ibadet ederler, ibadet edenler ibadet etmeyip sokakta gezenlere, sokakta gezenlerde ibadet edenlere düşman değil, kızmıyor onlara saygı duyuyor?

-Yani kimse baskı hissetmiyor mu?

- Bir baskı var, yok diyemem, muhafazakârlık adı altında dinsel içerikli bir baskı var, bu baskı uzun ömürlü olamaz,  biz Türkler doğru olanı buluruz. Sivas, Madımak benzeri olayı bir daha yaşamaz veya ben öyle umuyorum. Örneğin Fatih semtinde mini etekli bir hanım caddede pek rahat yürüyemez, bu bir gerçek, buna karşın tesettürlü hanım Nişantaşı'nda rahatça yürür. Aynı hoşgörü bir süre sonra Fatih'e veya diğer muhafazakârlıkları ile bilinen şehirlere de yayılacak. Her kes özgürce içkisini dahi içecek. Çünkü Türkiye Cumhuriyet'i Laik, demokratik, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün garanti altına alındığı bir devlettir, inanç özgürdür. Bu nedenle ülkemde camiden çıkan gençlerden korkmam, onlara saygı duyarım.

- Sana bir soru daha,İzmir'in irfan ihtiyacına ne dersin?

İzmir'in camileri boş değil, gerçek dindarlar ibadet ediyor. Tanrı ile ilişkilerini vicdanları aracılığı ile kuruyor, insanları dinine, mezhebine, ırkına, rengine, yaşadığı kente göre ayırmıyor, ötekileştirmiyor, kıblesi Kâbe, hakkın yolundan gidip siyasetin arkasında namaza durmuyor. İrfan yoksunu bir şehir değil irfan üreten, fikri hür irfanı hür bir şehir. Yeni bir din anlayışına, o her neyse, gerek duymuyor, ilim irfanı yeterince yüksek. Görevi ilim ve irfanı yükseltme olan müftülere, yani asrı-sadet yıllarındaki akli anlayışa sahip müftülere,  İzmir'in değil İslam dünyasının ihtiyacı var, Cumhuriyet Türkiye'si ilahiyat fakültelerini bunun için kurmuştur, tabi ondan yeterince feyiz alınabilinirse.

cengizyalcin1934@gmail.com

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!