Depremler önceden bilinebilir mi

Güncelleme Tarihi:

Depremler önceden bilinebilir mi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2011 17:02

Yıllardır ülkemizde deprem olur üzülür ağlarız belli bir süre sonrada unutur gideriz. Son depremde bakandan çadır isteyen sinirli vatandaş gibi kızarız.

Bu kızgınlığı ne bakan umursar ne vali ne belediye başkanı nede yeterince çadırı anında ihtiyaç bölgesine ulaştıramayan Kızılay. Başımıza felaket her geldiğinde kadere bağlar işin içinden çıkar, kolay yolu seçeriz. Dünyanın sismik olarak gürültülü birçok coğrafyasında bizimkine benzer veya daha şiddetli depremler olur, kayıp sayısı çok sınırlı olması bizi ne şaşırtır nede düşünmeye sevk eder. Onlar ölmüyorlar da biz neden ölüyoruz diye hiç sorgulamayız. Toplumu sorgulayan talep eden kültür ile yetiştirmeyip itaat eden bir köle gibi yetiştirdiğimizden, olanlara katlanır gideriz. Şimdiye değin depremde yönetmenliklere aykırı konut üreterek ölüme sebebiyet verme suçuyla anımsadığım kadarı ile bir kişi o da göstermelik ceza aldı. Yeni bir deprem utanmazı TV ekranlarında lüks villası ve arabasıyla boy gösteriyor, sevgi apartmanında ölüp gidenler hiç umurunda değil. Fakat bu son deprem aklımızı biraz yerine getirdi galiba, şimdiye değin yıkılan binalarda ölenler ile ilgili üzerine hiç vazife çıkarmayan cumhuriyet savcıları, Van’daki enkazlarda betonarme kalitesini tespit ettiklerini TV ekranında izledim. Umarın soruşturtmaları sonuna kadar götürmelerinde önlerine bir engel çıkmaz.

Son 100 sene içinde ülkemizde en fazla kayıp verdiren depremlerden biri olan Çerkeş-Gerede-Bolu depremidir. 1944 senesinin soğuk karlı 2 Şubat gecesi sabaha karşı bu depremi yaşadım, tarihini unutmam mümkün değildir. Caddenin diğer tarafındaki karşı komşumuzun ile bizim ev, hükümet, belediye, halkevi ve bir kaç bina dışında ayakta kalan bina hemen hemen yoktu.  Tam bir felaket yaşanmıştı. O dönemde binalar betonarme de değildi, toplum ikinci dünya savaşının ağır bedellerini ödüyordu. İmkânlar günümüz ile karşılaştırılmayacak kadar sınırlı idi.  Gerede-Çerkeş yolu,  TV ekranlarında Van depreminde toprakta meydana gelen yarılmalara benzer şekilde çatlamıştı. Çocuk mantığımız ile korkarak gider yarıkların içinde ne var diye bakardık. Ankara’dan araba ile İstanbul’a giderken doğduğum ve çocukluğumun geçtiği bu şirin kasabaya kimi zaman uğrar ve depreme direnerek ayakta kalan ailemize yaşam şansı tanıyan bu soylu binaya bakar ustalarını minnet ile anarım.  Hala ayakta, belki de içinde yeni sahiplerinin torunları yaşamaktadır. İlgimi çeken diğer bir durum ise toprağın yarılarak fay hattını çizdiği yerlerde çok katlı, kimileri de yığma, binaların yapılmış olmasıdır. Umarım Gerede belediye başkanı veya kaymakamı bu makalemi okur veya okuyan birileri başkana bilgi verir. Gerede kuzey Anadolu fay hattı üzerinde kurulmuş bir ilçedir. Çok gürültülü olan bu fay hattı üzerinde her an ciddi büyüklükte deprem meydana gelebilir. Bu gün Hürriyette yer alan bir haberde, Rus yerbilimci kuzey Anadolu fay hattındaki tehlikeye dikkat çekiyor. İkazımı bu makale kayıt altına alacaktır.

Deprem ile ilgili olarak çok merak edilen konu acaba depremi önceden haber verecek bir teknolojinin var olup olmadığıdır. İnsanlığın çok acı çektiği bu felaketi önceden tespit edilmek için her türlü gayret gösterilmektedir. Bütün bu uğraşlara rağmen İstatistiksel verilerin analizlerine dayanarak yapılan tahminlerin ötesinde elimizde bir yöntem yoktur. Her konuda olduğu gibi, çeşitli söylentilere dayandırılarak üretilen şehir efsaneleri vardır. Çin’liler depremleri tahmin edebiliyorlarmış, köpekler havlayınca deprem oluyormuş, yanan toprak, bataklıklardaki suyun renginin değişmesi, radon gaz salınım yoğunluğu gibi. Bu makaleyi, depremi önceden tahmin edebilmenin ön şartını aktararak kafalardaki tereddütleri gidermek için yazdım.

Amerika kıtasında her hangi bir noktadan, örneğin Nevada’dan, fırlatılan füze Pasifik okyanusunun her hangi bir noktadan fırlatılan diğer bir füze ile 30 dakika sonra, Hint okyanusunun 15000 metre yüksekliğinde çarpışıyor.  Nerede çarpışacaklarını da füzeyi fırlatan ekipler önceden ilan ediyor;  olayı da TV ekranları görüntülüyor, akıllara durgunluk verecek bir başarı. Bilim ve teknoloji her iki füzenin ne zaman ve nerede çarpışacağını biliyor. Peki, neden depremlerin nerede ve ne zaman olacağını bilemiyor?  Bu sadece problemi basite indirmek için yapılmış bir benzetmedir. Füze teknolojisinin elinde her iki füzenin yörüngelerini belirleyen matematik model vardır. Önemli olan elindeki modele göre füzelerin başlangıç şartlarını düzenleyerek, yani matematik yardımı ile nişan alıp füzeleri fırlatmaktır. Hava koşulları, namlu hızı,  rampanın yatayla yaptığı açı ve benzer değişkenler yörünge hesabına sadece bir parametre olarak girer. Hareketin belirleyicisi Newton kanunlarıdır. Depremde doğa kanunlarına göre meydana gelen bir olaydır.

Deprem problemine gelince iş  böylesine basit değil karmaşıklaşır. Tahmin yapabilmenin ilk şartı elimizde yerkürenin matematiksel bir modelinin olmasıdır. Bilimin elinde yer kabuğunun dinamiklerini yani hareket şemasını veren matematiksel bir model yoktur. O nedenle depremlerin nerede ve ne zaman meydana geleceğini tespit edecek bir teknoloji geliştirmek şimdiye değin mümkün olamamıştır.  Süper bilgisayarlarda benzeşim modellerine göre bazı hesaplar yapılmaktadır. Kimi gözlem ve verilere dayalı yöntemler ile belli hata payları içinde depremin nerede ve ne zaman olacağını istatistiksel olarak tahmin edilmektedir. Ancak bu tahminler füzelerin çarpışması gibi kesin değildir. İstanbul için tahminlerin de böyle yapıldığını sanıyorum.  Nasıl bir inşaat mühendisi statik projeye bakarak bir binanın güvenli olup olmadığını tespit edebiliyorsa,  yerbilimcilerde en azından bölgemizin yer kabuğu dinamiklerini yaklaşık olarak da olsa veren bir proje yani matematik bir model tasarlamalıdırlar. Bu yapıldığı takdirde depremlerimiz hakkında daha kesin tahminler yapılabilir. Her halde anlı şanlı TÜBÜTAK veya nüfusu artırılan TÜBA veya YÖK böyle bir çabanın içindedir. Bu problemi siyaset değil bilimsel kurumlar çözmekle yükümlüdür. Önemli olan, yerbilimcilerin, en azından yer kabuğunun lokal dinamiklerini veren bir matematik model kurmasıdır. Kuzey Anadolu,  güney Anadolu fay hattı,  kırık faylar,  önceki depremlerin konumları şiddetleri, yakın coğrafyada meydana gelen deprem bilgileri, fayların incelenmesinden elde edilen veriler ve benzeri bilgilerin tümü böyle matematiksel bir modelin girdileri olur. Gerisi boştur.  Tabi depreme dayanıklı bina yapmak işin en kolay yoludur. Dünya bu yolu seçmiş. Biz ise ölenlere acımaktan çok ülkemizin bütünü yardıma koştu diye adeta bayram ediyoruz. Bu da bizim akıl kalitemiz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!