Ülkelerin Gelişmesinde Bilimin Rolü

Güncelleme Tarihi:

Ülkelerin Gelişmesinde Bilimin Rolü
Oluşturulma Tarihi: Mart 30, 2011 13:58

Ne demektir gelişme, gelişip gelişemediğimizi nasıl anlarız?

Haberin Devamı

Hangi siyasi görüşten olursan ol, bencil değilsen içinde bir az vatan sevgisi insan sevgisi varsa, ülkenin gelişmesini beklersin. İnsanlar bir dilim ekmeğe bir bardak suya muhtaç olmasın istersin; peki ne demektir gelişme, gelişip gelişemediğimizi nasıl anlarız?  Bir toplumun gelişmesi, politik eğilimli yorumlardan bağımsız ölçülebilen bir büyüklüktür, belli bir zaman aralığında meydana gelen sosyal bir olgu da değildir.  Bir ülke on sene yirmi sene gelişir; sonrada tepe taklak gidebilir, önemli olan sürdürülebilir gelişmedir. Örneğin gelişmişliği kişi başına düşen milli gelir veya bireyin satın alma gücü, yani vatandaşın cebine giren para ile ölçebilirsiniz. Sadece para ile ölçersek Suudi Arabistan gelişmiş bir ülkedir. Kendi kendine sor; Suudi Arabistan gelişmiş bir ülke midir? Yalnız Suudi Arabistan’da değil, orta doğunun petrol zengini ülkeleri gelişmiş olabilirler mi?  Bu coğrafyada sürdürülebilir sosyal ve ekonomik bir düzen var mıdır? Bu günkü gürültülerin nedeni sürdürülebilir bir düzenin olmayışıdır. Her türlü gelişmenin sürdürülebilirlik temel kuralıdır.

Başkan Obama senatoda yaptığı konuşmada süper güç Amerika’nın gelişme hızının yavaşladığını belirterek,  ülkesinin birincilikten on yedinciliğe düştüğünü not ediyor. Son değerlendirmelere göre gelişmiş altmış beş ülke arasında ABD, matematik ve fen bilimleri alanında (fizik, kimya biyoloji,)  on yedinci sırda bulunuyor. Başkan bu gerçeği ülkesine yakıştıramıyor. Çare olarak bilim ve teknolojiye önem verilmesinin gereği üzerinde duruyor.  Bu bağlamda uzmanlar projeler geliştiriyorlar. 1969 yılında Ay’a yolculuğu gerçekleştirdiğinde NASA’da çalışan mühendis ve bilim adamlarını yaş ortalaması sadece yirmi altı idi. Üniversitelerin fen ve mühendislik fakültelerinden mezun olmuş çiçeği burnunda gençlerdi,  insanlık tarihinin bu önemli başarısına imza atanlar. Şimdi ise NASA’da çalışan mühendis ve bilim adamlarının yaş ortalaması kırk altı, neredeyse 1969 ortalamasının iki katı. Süper güç ABD durumun sürdürülemeyeceğinin farkına varmış.

Gelişme uluslar arası bir yarışmadır. Arkana bakarsan kendini ilerliyor gibi görürsün, çevrene bakarsan diğer ülkelere göre konumunu saptarsın. Hiç bir ülke yerinde durmuyor. Her kes koşuyor. Önemli olan senin ne kadar hızlı koştuğundur. 

Doğal olarak ülkemizde neler oluyor ona bakmalıyız.1969 da üniversite sayımız herhalde yirminin altında idi, şimdi yüzün üstünde. Üniversite sayısı artmasının hiçbir şey ifade etmediği görülmüştür, önemli olan eğitimin kalitesi. Gazetelerde kimi zaman vakıf üniversitelerin reklamları çıkar. Bakarsınız bu reklamlara fen fakültelerinde, bir ikisi hariç, fizik kimya ve biyoloji bölümleri yoktur, daha da ilerisi bazılarında matematik bölümü dahi yok. Böyle bir şey olabilir mi?   Dünya teknoloji ötesi bir bilgi çağı yaşarken, sen üniversitelerinde fen eğitimi verilmiyorsun. Sonra da o üniversitenin yetkilileri TV kanallarında üniversitelerindeki eğitimin ne kadar kaliteli olduğunu söylüyorlar. Kimi kandırıyorlar? Ekranlarda söylenenler bu ülkenin ve çok sayıda gencin geleceğini ilgilendirmektedir. Fizik, kimya, matematik bölümlerin yoksa nasıl mühendislik eğitimi verebilirsin?  Mezun ettiğin o gençler gelişmiş ülke üniversitelerinden mezun olmuş meslektaşları ile nasıl rekabet edebilir?

Bunları düşünmek durumundayız. Fen fakülteleri fizik, kimya, biyoloji ve matematik bölümlerini açmadıkça fakülte olarak kabul edilmemelidir. YÖK bu eksiklikleri denetlemeli fizik, kimya, matematik, biyoloji bölümleri olmayan üniversitelere mühendislik eğitimi vermesini önlemelidir. Olan doğru dürüst mühendislik eğitimi almadan mezun olan gençlerimize olmaktadır.

Son 40 sene içinde bilim, araştırma-geliştirme ve sanayi arasındaki örtüşme, gelişmiş ülkelerde bile artı zenginlikler yaratırken, bu örtüşme ve üretim arasındaki ilişkiyi kavrayamayan ülkemiz, teknoloji transferine dayanan katma değerleri sınırlı çarpık bir sanayi oluşmasına seyirci kalmıştır. Yenilikler, özellikle bilgi, haberleşme ve nano-teknolojideki hızlı gelişim sosyal yaşamdaki değişimin nesnel tabanını oluşturmaktadır. Bilgisayar bilmezliği bu sosyal değişim sürecini simgesi haline gelmiştir. Binlerce kitabı belleğinde tutan e- kitap, e-kütüphaneler yeni bir dijital kültür oluşturmaktadır. Bu makaleyi bile size dijital teknoloji ulaştırmaktadır. Katma değeri yüksek bilgi yoğun sanayileri oluşturamadığımız sürece pazar olmaktan ileri gidemeyiz. Şimdi sorulması gereken soru:

ABD gibi bir süper güç bile fen ve mühendislik eğitimini teşvik ederken, Türkiye ne yapıyor. Fizik kimya biyoloji ve matematik bölümleri olmayan üniversiteler açıyor. Gençler de bu üniversitelerden bir gelecek bekliyor?  Yazıklar olsun.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!