Teke tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Az bile yazmışım...

Biz gazeteciler, kimi eleştiri yazılarımızla ilgili kendi kendimize muhasebe yaparız.

Olaylara anında verdiğimiz tepkileri aradan bir süre geçtikten sonra bir kez daha gözden geçiririz.

Bu durum bizler için bazen üzüntü vericidir.

İlk anda verdiğimiz kimi tepkileri, bir zaman sonra fazla sert bulduğumuz olur.

‘‘Çok sert eleştirmişim...'' ya da ‘‘Kantarın topuzu kaçmış'' dediğimiz yazılarımız olur zaman zaman.

Kimi zaman ise tam tersidir söz konusu olan.

‘‘Bu namussuza çok yumuşak yazmışım... Keşke şunu da yazsaydım... Bu şerefsize az gelmiş'' dediğimiz de olur.

Hele hele Türkiye'de, Türk siyasetçisi ile ilgili yazıyorsanız, ikinci durum daha sık geçerlidir.

Mehmet Sağlam ile ilgili olarak yazdığım her yazı, yazdıktan bir gün sonra bende hep bu hisleri uyandırır.

Hep az yazdığımı düşünürüm.

O da beni hep haklı çıkarır.

Bakın şu son karıştırdığı halta.

Kahramanmaraş'taki bir belediyedeki sahte kadrolardan bakanlığına adam alıyor.

Olayda belediye başkanının günahı yok. O bile sahtekârlığa isyan ediyor.

Sahtekârlık çetesinin tepesindeki, Bakan'ın bizzati kendisi.

Olayı seçmeninin hayrına da yapmıyor.

Kadro başına para alınıyor. Kiminden 3 bin dolar, kiminden 8 bin dolar. Tutturabildiğine... Tam Sülün Osman. Hatta daha da kalitesizi.

Garibanları Almanya'da iş bulacağım diye dolandırıp otobüste bırakıp kaçan madrabaz gibi.

Ve bu işi tezgâhlayan Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı.

Ondan daha vahimi, bir dönem bu ülkenin yüksek öğretiminin başı.

Vay anam vay... Başa bak, başını taşlara vur.

İnsan ‘‘Erbakan'ın istediği Milli Eğitim Bakanı ancak bu kadar olur. Böyle başa, böyle tarak'' diyor.

Bu işin altından daha neler çıkacak kimbilir...

Fakat daha önemlisi, bu kişinin YÖK Başkanı olduğu dönem... Müfettişler o dönemi de araştırmalı.

Bakanken bunu yapan, YÖK'te ne haltlarn karıştırmıştır Allah bilir?

NOT: Olaydan daha vahimi, Mehmet ‘‘Çürük'' Sağlam'ın ‘‘Bu normaldir. Bu işler hep böyle yapılır'' demesi...

Ali'nin külahı Veli'ye, Veli'ninki Ali'ye

Refah da ne partiymiş be!.. Erbakan da ne Genel Başkan, ne Başbakanmış be!..

Breh, breh, breh...

Bosna için para topla, üzerine yat.

Irak'ta Körfez Savaşı nedeniyle zarara uğrayanların zararlarını tazmin için Birleşmiş Milletler'den gelen parayı deve et.

Bunlar ortaya çıkınca pişkin pişkin sırıt.

Ve şimdi de sonuncusu...

Kaddafi'nin Çeçenistan'a yardım olarak verilsin diye Refah Partisi'ne verdiği 10 milyon doları lüplet.

Çeçenler parayı sorunca, örtülü ödenekten 2 milyon doları ver.

Ne güzel değil mi?

Birisi örtülü ödenekteki parayı sorsa ‘‘Çeçenler'e verdim''...

Kaddafi kendi verdiği parayı sorsa ‘‘Çeçenler'e verdim''...

Bana sorarsanız Kaddafi'nin verdiği paranın 2 milyon doları Çeçenler'e, örtülü ödeneğin iki milyon doları RP'ye diye yorumlamak da mümkün olayı...

Her halükârda rezalet...

En güzeli ise Sevgili Erol Türegün'ün sözleri:

‘‘Vay be, adam komutanını bile tokatlamış...''

Milletini tokatlayan, komutanını da tokatlar. Ayrıca da genelde komutanlara karşı alerjisi vardır.

Ben yine de bu olayı normal karşılıyorum.

Necmettin Bey, oğlu Fatih'e 300 bin mark, yani 25 milyar liralık spor Mercedes'i kendi parasıyla alacak kadar hesap bilmez bir adam değil ki!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Soruları değil, çözümleri tartışmaya başladığımız zaman...

Yazarın Tüm Yazıları