Teke tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Gerçek dokunulmazlık

Meclis'teki partiler, üstelik DYP de dahil olmak üzere, dokunulmazlıkların sınırlandırılması için el ele vereceklermiş.

İddia böyle... İnşallah doğrudur.

Çiller paçayı kaptırınca, artık dokunulmazlığın da bir anlamının kalmadığını düşünüp, ‘‘Ben yandım, herkes yansın'' diye bu yola girmiş olabilir.

Bu girişimi ciddiye aldığımı söyleyemeyeceğim. Ama inşallah gerçekleşir.

Benim asıl derdim, bir başka dokunulmazlıkla. Bir grup polisin dokunulmazlığı...

İşkenceden ve döverek adam öldürmekten sanık bir grup polis, Türk adaletiyle aylardır gırgır geçiyorlar.

Hakimlere, ‘‘Siz kim oluyorsunuz da bizi yargılıyorsunuz. Beni Türkiye'de yargılayacak adam daha anasından doğmadı'' diyorlar aslında.

Neden mi?

Çünkü aylardır Manisa'da gençlere işkence yapmaktan sanık 10 ve Metin Göktepe'yi döverek öldürmekten sanık 5 polis mahkeme önüne çıkmıyorlar.

Duruşmalara gelmiyorlar, ifade vermiyorlar.

İşe bakın yahu... Türk vatandaşları, haklarındaki en önemsiz davada dahi yargının önüne çıkıyorlar, iki kez gelmezlerse ihzaren celplerine karar veriliyor, bir daha gelmezlerse haklarında tutuklama emri çıkartılıyor, ama bu 15 polisle ilgili hiçbir şey yok.

Adamlar mahkemeyi ciddiye dahi almıyorlar.

Bu durum, kendini bilmez politikacıların Türkiye'yi bir polis devleti haline getirme çabalarının sonucudur.

O çaba ki, aklı başında, adam gibi polisleri kötü yola itememiştir ama, polis üniformasını her nasılsa üzerine geçirmiş bir grup eşkıya, artık adaleti dahi tanımadıklarını açık açık ortaya koymaktadırlar.

Orakoğlu gibilerini Genelkurmay'a casus sokup belge çalmaya kadar götüren, Avcı gibilerinin mesnetsiz olarak her tarafa çamur atacak cesareti bulmasını sağlayan, hep bu kafadır.

Ve o 15 polis yargı önüne çıkmadıkça, hak yerini bulmadıkça bu kafalar daha da dikleşecektir.

Bunu yapamayacak iktidara ben iktidar demem. Bunu yapamayacak rejime ben demokrasi demem.

Bu polisler yargı önüne çıkmadığı müddetçe, ‘‘Türkiye bir hukuk devletidir'' diyene, ağzımla değil, başka bir tarafımla gülerim.

Siyasi fahişeler

Gianni Versace'yi kimin öldürdüğü ortaya çıkmış.

Bir erkek fahişe.

Daha önce birlikte olduğu Versace'nin kafasına kurşun sıkmakta hiç tereddüt etmemiş.

Üstelik de ilk kurşunu uzaktan sıkmış, sonra yanına gelip bir el de kafasına ateş etmiş.

Parayla koyuna sokulanlar hep böyle oluyor.

İlk fırsatta, zayıf bulduğu anda öldürüyorlar.

Bakın bizde de öyle değil mi?

Ama müptezelliği hayat tarzı haline getirenler, sonuçlarına da katlanmak zorundalar.

Bu müptezellik isterse siyasi hayatta olsun, isterse cinsel...

Çiller'den emir: Askere saldırın

Tansu Çiller köşeye sıkışınca, ‘‘Ben, askerlerin darbe yapmasını engelledim. O yüzden üstüme geliyorlar'' diyebilmek için, askerlere savaş açtı.

Bu yolda herkesi ve her şeyi kullanıyor.

Akşener'i yargı önüne ve oradan da hapse sürükleyecek olan, Çiller'in bu yeni manevrasıdır.

Ve ne yazık ki, Çiller'in bu manevrasına bazı gazeteciler de alet oluyorlar.

Nazlı Ilıcak geçtiğimiz günlerdeki yazısında, bir düğün törenine katılan Genelkurmay Başkanı Karadayı için, ‘‘Karadayı'nın gittiği düğünün sahibi bir NATO müteahhidi. Bu müteahhitlere NATO'ya iş yapabilmek için gereken belgeyi Genelkurmay veriyor. Karadayı'nın o düğüne katılması, Genelkurmay Başkanı'nı şaibeli hale getirir'' gibisinden bir yazı yazmış.

Bu yazı normal şartlarda yazılmış bir yazı değil.

Öyle olsa, her gün pek çok siyasi kişi, pek çok işadamının kızının veya oğlunun düğününe katılıyor. Biz Cumhurbaşakanı'nın şahitlik yaptığı ne aileler tanıyoruz. Ilıcak yazısında samimi olsa, onlara yönelik de yazar.

Ama samimi değil, içten değil. Tansu Çiller çizgisinde askere saldırıyor.

Üstelik yazıda bir de maddi hata var.

Müteahhitlere NATO belgesi verilmesi ile Genelkurmay'ın ilgisi yok.

Bu belgeyi doğrudan Milli Savunma Bakanlığı veriyor. Yani siyasi bir makam.

Ilıcak'ın bunu bilmemesi imkânsız.

Biliyor bilmesine ama, hedef saptırıyor.

Bakalım Genelkurmay'ın bu yazıya ilişkin tavrı ne olacak?

Diktatör olamadı da ondan

Hürriyet'in dünkü sayısında yer alan dolar milyarderi diktatörler haberinde bulmayı umduğum bir isme rastlayamadım.

Doğrusu şaşırdım.

Çünkü halkını soyan bu adamlar arasına 1 milyar dolarlık servetiyle Castro bile girerken, ondan fersah fersah fazlasını çalan bizimki yoktu.

‘‘Herhalde'' dedim kendi kendime, ‘‘Diktatör olamadığı için girememiştir. Ya da diktatörlük heveslisi olduğu yeterince anlaşılamadığı için...''

Yoksa iş halktan çalınan parayla servet yapma sıralaması olsaydı, ilk beşte banko olurdu beklediğim isim.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Sigara içmediğini bildiğimiz bir arkadaşımızın odasına girince, ‘‘Bir sigara yakabilir miyim?'' diye sormadığımız zaman.

Yazarın Tüm Yazıları