Teke Tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Danıştay'dan açıklama

TEMA'nın düşmanı devlet diye yazmam dünkü yazımda bansettiğim kararları veren Danıştay Dairesi'nin Başkanı Sayın Gürbüz Önbilgin'i çok üzmüş.

Dün kendisiyle görüştük.

Gürbüz Bey Türkiye için bir şeyler yapmaya çalışan herkese saygı duyduklarını ve kendilerinin de bu amaçla çalıştığını söyleyerek, yazıma üzüldüğünü söyledi.

Ve iki noktaya açıklık getirmek istediğini belirtti.

Bunlardan ilki 6 dosyada yürütmeyi durdurma kararı verilirken, üç dosyada verilmemesini eleştiren bölümüydü yazımın.

Danıştay Daire Başkanı Gürbüz Önbilgin, bu üç dosyada TEMA'nın başvurusu üzerine yürütmeyi durdurma kararı vermediklerini, çünkü aynı yerlerle ilgili olarak Mimarlar Odası'nın daha önce başvuru yaptığını ve Mimarlar Odası'nın başvurusu üzerine bu üç bölgenin turizme tahsisi için yürütmeyi durdurma kararının verildiğini, zaten durdurulmuş olan yürütmenin bir kez daha durdurulmasının anlamsız olduğunu açıkladı.

Dosya başına belirlenen 500 milyonluk keşif ücretinin ilk bakışta çok gibi görünmesini normal karşıladığını belirten Önbilgin, ‘‘Ancak işin mahiyetini düşününce bu para çok değil. Biz bu keşif için 3 kişilik bir bilirkişi belirliyoruz. Bunlar Türkiye'nin değişik illerindeki üniversitelerde görev yapan profesörler. Bunların keşif yapılacak alana otobüsle gitmelerini istemeyiz herhalde. Bu yüzden sadece birinin uçak parası en az 50-60 milyon tutuyor. Gittikleri yerde bir iki gün kalsalar otel ve harcırah da aynı miktarda tutuyor. Daha sonra bu profesörler en az 70-80 sayfalık raporlar hazırlıyorlar. Bu raporlar için de 50 milyon lira öngörseniz zaten üç kişinin toplamı 500 milyonu buluyor. Ancak bunun en az yüzde 80'i yol harcamasına gidiyor. Bu nedenle bu parayı çok görmeyin. Kent içi bir keşif olsa haklısınız ama bu alanların keşfi için yurdun bir ucundan diğer ucuna giden hocalarımız var’’ dedi.

Dosya üzerinde bize alışılmadık kadar çok görünen miktarın açıklaması böyle olunca, bize düşen özür dilemek oluyor ancak.

Polis memurunun ahvali

Geçtiğimiz günlerde bir polis memuru geldi. Bir dava ile ilgili delil topluyormuş ve benden isteyeceği bazı belgeler varmış.

Taleplerini iletince, ‘‘Telefon numaranızı bırakın ben akşam sizi ararım’’ dedim.

‘‘Arayamazsınız’’ diye yanıtladı. Çünkü evinde telefonu yokmuş.

Ben şaşırınca ve sorunca anlattı.

14 yıllık polis memuru. Maaş azlığından evlenememiş.

Bir bekâr evinde üç polis arkadaşıyla birlikte yaşıyorlarmış.

Telefon masrafı ağır geldiği için telefon alamamışlar.

Ev İstanbul'un kenar semtlerinden, varoşlarından birindeymiş. Kendi ifadesiyle gecenkondu.

Servis olmadığı için işe zorlukla gidiyormuş ve yol parası ayda 20 milyon civarında tutuyormuş. O da yarısı otostopla gidilirse.

Üzerinde temiz ama ütülenmekten parlamış bir takım elbise.

Belli ki, ya tek ya da en fazla bir takım elbisesi daha var.

14 yıldır meslekte. 5-6 yıl sonra emekli olacak.

Bırakın bir dikili ağacı olmayı, yarını garantilemeyi, bugününü zor kurtarıyor.

Üzüldüm. Canım sıkıldı.

Binbir zorlukla görev yapan, namusunu koruyan, bizlerin malını, canını, namusunu korumak için çalışan bir adam.

İşte polisimize verdiğimiz değer.

Polis müdürleri bu polislerin halini görmüyorlar mı acaba?

Yoksa onların gördüğü polislerin hali çok daha mı iyi?

SSK'yı Aczmendiler taşıyor

SSK Genel Müdürlüğü ve SSK Ankara Bölge Müdürlüğü'nün personel taşıma işlerini Hilal Tur adında bir şirket yapıyor.

Ne var bunda? diyeceksiniz.

Bunda çok şey var.

Çünkü bu şirket Türkiye'deki radikal İslamcıların en büyük kalelerinden biri gibi görünüyor. Aczmendiler'in çeşitli davalarında Aczmendiler'i savunan Avukat Hüseyin Ayan bu firmanın sahibi.

Yaklaşık 400 milyar lira bedelle bu işi alan Hilal Tur'un sahibi Aczmendiler'le son derece içli dışlı.

İddialara göre kendisi de fikir olarak onlara çok yakın. Ve başka radikal İslami gruplarla ilişkisi var.

Genel müdürlüğünü son derece aydın ve demokrat bir kişi olarak bilinen Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı SSK'nın taşıma ihalelerinin bu şirkete verilmesi bana garip geldi.

Üstelik de türlü dolaplar çevrilerek.

Hukuk devleti

Çağdaş Avukatlar Grubu dün bir basın toplantısı yaptı. Dağıttıkları bildiride yer alan unsurlar çok önemli.

Her Türk vatandaşının altına imza atabileceği türden.

Bakın neler diyorlar:

‘‘Yeraltı dünyasının kirli mesajlarını mesleki görev yapıyoruz diye bazı avukatlar taşıyor, baro seyrediyor... Yargı aleyhine gösteriler yapılıyor, mahkeme kararlarına küfrediliyor, yargıçlar tehdit ediliyor, cumhuriyet savcıları seyrediyor... Yargı kararını beğenenler alkışlıyor, beğenmeyenler küfrediyor...’’

Turgut Kazan bunları yazıyor bildiride. Peki devleti yönetenler ne yapıyor?

Onlar da koroyla birlikte yargıya küfrediyor, mahkeme kararlarını eleştiriyorlar. Sonra bu ülkede hukuk devleti diye dolaşıyoruz.

Yazık...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yargı, yürütmenin oyuncağı olmadığı zaman...



Yazarın Tüm Yazıları