Tek kanallı TRT dönemini özledim

Televizyon yayınları reyting yarışı yüzünden iyice pespayeleşti. Halbuki eskiden ne güzeldi, tek bir kanal vardı ve programlar çok daha kaliteliydi. İyisi mi eskiden olduğu gibi TRT tek kanal olsun.

Emre Aköz’ün "Tek parti iktidarı olsun da, kim olursa olsun. Çünkü Türkiye’deki siyasi kültür maalesef koalisyonlara uygun değil" savunusunu okurken bunlar geldi aklıma.

TRT dönemi televizyon yayınları ne güzeldi diye düşündüm.

Uzay Yolu, Kaçak, Bonanza, Küçük Ev, Arsen Lupen, Tatlı Sert, Kaygısızlar, Kökler, Görevimiz Tehlike, Tatlı Cadı, Zengin ve Yoksul, Saint’in Dönüşü, Shogun, San Fransisko Sokakları, Aşk Gemisi, Beyaz Gölge, Siyah Lale gibi unutulmaz diziler geldi aklıma.

Bugünün banal Türk dizilerine karşılık TRT günlerinde yayınlanan Çalıkuşu, Kaynanalar, Aşk-ı Memnu, Bay Alkolü Takdimimdir, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz gibi kaliteli yapımları düşündüm.

Show TV’de yeni yayınlanmaya başlanan Barney isimli bir çocuk dizisi var. Müzikal ağırlıklı olmasına rağmen şarkıları Türkçeleştirilmeden yayınlanıyor. TRT döneminde çocuklara yönelik böylesi sorumsuz bir yayıncılığın asla yapılmadığını andım. Bizim Sokak, Oyun Treni, Oyun Gemisi, Çocuk Klasikleri gibi özenli çocuk programlarını hatırladım.

Günümüzün RTÜK zoruyla belgesel yayınlayan kanallarına karşılık TRT’nin İpek Yolu, Kaptan Cousteau, Savaş Rüzgarları gibi seyircinin yeni bölümlerini her hafta iple çektiği belgesellerini özledim.

Yarışmacılar yerine jüri üyelerinin reyting yarışı yaptığı yarışma programlarının yerine, TRT döneminde yayınlanan gerçek yarışmalar geçti gözümün önünden: Gülünüz Güldürünüz, Hangisi Doğru, Tele Kutu, Ben Bilirim, Bir Kelime Bir İşlem, Riziko...

Ajdar’ın inanılmaz bir başarıyla ti’ye aldığı, şarkıcıdan çok magazin yıldızı tiplerin boy gösterdiği müzik programlarının yayınlandığı ekranlarda, bir zamanlar ne müzik fırtınaları eserdi: Teleskop, Müzik Yelpazesi, İtalya’dan Müzik, Rafaella Carra Şov...

Yine de iyisi mi eskiden olduğu gibi TRT tek kanal olsun diyemem. Tek kanal olsun da, kim olursa olsun da diyemem; Türkiye’deki kültür düzeyi maalesef reyting yarışına dayalı çok kanallı TV yayıncılığına uygun değil de diyemem.

Kimse de çıkıp ekonomik istikrar uğruna, kim olursa olsun, çoğunluğu temsil etmese de tek başına iktidar olsun diyememeli. Azınlık diktasını savunmakla, askeri dikta çığırtkanlığı yapmak arasında hiçbir fark yok.

Küresel ısınma AB oyuncağı

Küresel Isınma Yobaza Bırakılmayacak Kadar Ciddi başlıklı yazıma beklediğim gibi yoğun mesaj geldi.

Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Çevre Danışmanı Caner Zanbak, "Çevreci yobazlar teriminiz biraz şimşekleri üzerine çekebilir, ama çok yerinde kullanılmış yazınızda" diyor ve sözüm ona küresel ısınmaya karşı kurtarıcı olarak lanse edilen Kyoto Protokolü ile ilgili ilginç bilgiler aktarıyor:

"Kyoto Protokolü aslında, BM İklim Değişikliği Sözleşmesi’nin sera gazı salınımının yüzde 15 azaltılması hedefini kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtan AB’nin bir oyuncağıdır. AB’nin geçen ay yayınlanan raporundan da görüleceği gibi, AB bunca manipülasyona rağmen, Kyoto Protokolü gereksinimlerini yerine getirememektedir.

Aslında, çok çevreci olarak lanse edilen ’emisyon ticareti’ ise, gelişmiş ülkelerin bir diğer oyunudur (eskiden buna ’emperyalist oyunu’ denirdi). Emisyon ticareti, gelişmekte olan veya gelişmemiş bir ülkenin kötü sobasını ’üç kuruşa’ yenileyip, o kötü sobanın yaydığı CO2 miktarını kendi ülkesinde daha fazla salma hakkı satın almaktır; çevre için hiçbir yararı yoktur. Satın aldığı salım hakkını kullanarak kendi milli gelirini artıracaktır bu emisyon ticaretiyle.

Bu arada Michael Crichton’un kitabını tanıttığınız için teşekkür ederim. Bu kitabı verdiğim konferanslarda ve derslerde öğrencilere de tavsiye ediyorum. Türkçesinin de yayınlanmış olması çok sevindirici".

ABD’de yaşayan sevgili arkadaşım Bahadır İnözü de dahil olmak üzere mesaj gönderenlerin büyük bir bölümü ise küresel ısınma konusunda ortak rapor hazırlamak üzere Paris’te toplanan bilim adamlarının verdiği ön bilgiye dikkatimi çekmişler.

Bu ön bilgiye göre bilim adamları, küresel ısınmanın kaynağının sera gazları olduğu konusunda neredeyse görüş birliğine varmak üzerelermiş.

Toplantıdan haberdardım ve sonucunu bekliyordum. Sonuç ne çıkarsa çıksın yazımı çürütmüyor. Aksine destekliyor. Çünkü habere göre bilim adamları hálá bir görüş birliğine varmış değil. Görüş birliğine neredeyse varmak üzerelermiş.

Ben de yazımda, bunu diyorum zaten. Küresel ısınma yok gibi bir iddiada bulunmuyorum. Bilim adamları arasında bugüne kadar konsensus olmamasına rağmen medyadaki iklim yobazlarının hep tek taraflı davranmasını, kulaktan dolma bilgilerle yetinip konunun hep tek tarafını yazmalarını eleştiriyorum.
Yazarın Tüm Yazıları