Tarihler vadisi

"KURTLAR Vadisi"nde somutlaşan ideolojinin geri planında üç temel öğe yatıyor.

Bir; kendini dünyanın merkezi yerine koymak. Buna "egosantrizm" deniliyor.

İki; oradan hareketle, daima komplo keşfetmek. Bu da "paranoya" diye tanımlanıyor.

Üç; ikisine de köken oluşturan "öteki" korkusuna karşı nefret korunganlığı üretmek.

Buna da belki "şizoid tepkisellik" sıfatını yakıştırabiliriz.

Her halükárda, "Kurtlar Vadisi"nin yansıttığı "hınç", intikam", "kahramanlık", "epik" gibi duygu ve duyarlılıklar, söz konusu üç unsurun yan varyantlarını oluşturuyor.

* * *

YUKARIDAKİ vahim arázların nedenlerini sorgulamak için çok eskiye çıkmak gerekebilir.

Ancak ben esas olarak 1. Cihan Harbi’ni kıstas alacağım.

Çünkü, iki gündür belirttiğim gibi, söz konusu savaş hem bizim açımızdan kolektif bir travma oldu; hem de Kuzey Yarımküre insanlığı için modern tarihin keskin virajını oluşturdu.

O savaş ki, tá ilkokul kitaplarından itibaren, "düvel-i muazzama"nın bunu aslında bizi "yutmak" amacıyla gerçekleştirdiğini öğrendik. Dogma, beynimize şırıngalandı.

Yani, daha cilálı bir dil kullanmaya çalışan "marksisto - ulusalcı" teorilere göre, "emperyalistler arası paylaşım mücadelesi"ne kurban gittik.

Peki, söz konusu tez doğru mu? Gerçeği yansıtıyor mu?

Hayır doğru değil ve de asla ve asla gerçeği yansıtmıyor!

* * *

BIRAKIN yukarıdaki "egosantrik" hezeyanı, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Viyana veliahtı François Ferdinand’ı 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da katletmesinden, savaşın Kıta’da fiilen patladığı 2 Ağustos tarihine kadar geçen süre incelendiğinde, Avrupa başkentlerinin arbedeye "otomatik ittifaklar" nedeniyle ve zoraki sürüklendiği göz çıkartır.

Üstelik, Berlin’in İmparatorluğumuzu "tavlamak" çabalarına rağmen, başta Londra, müttefik siyaset daha ilk andan itibaren "Türk tarafsızlığını" sağlamak üzerine kurulmuştur.

Öyle ki, İttihatçı avene Alman bandıralı "Goeben" ve "Breslau" zırhlılarını Gelibolu’dan içeri alıp Enver bütün yüzsüzlüğüyle "çocuğumuz oldu" diye savaş müjdesi verdikten sonra dahi, destroyerler Sivastopol’u topa tutana dek, Bab-ı Áli nezdindeki İngiliz ve Fransız sefirleri o tarafsızlığı korumak için girişim üzerine girişim yapmayı sürdürmüşlerdir.

Çünkü, Süveyş’e ilişmediği müddetçe, hükümran tabiatı gereği statüko yandaşı olan ve en azından 1878 Berlin Kongresi’nden beri de "Rus iştahı"na karşı Türkiye’yi kollayan Büyük Britanya için, Prusya’nın Bağdat Demiryolları projesi son derece ikincil kalmaktadır.

Ee, hani 1. Cihan Harbi ülkemizi paylaşmak için kopmuştu?

İşte, kendini hayali "merkez" addeden "egosantrizm" daha burada başlıyor.

* * *

PEKİ, acaba savaş patladıktan sonra mı "ana hedef"e dönüştük? Hayır! Yine hayır!

Bırakın ana hedefi, Türkiye tüm arbede boyunca "dış kapının mandalı" önem taşıdı.

Nitekim, kurmay stratejiyi belirlemek için müttefik başkomutanların 8 Aralık 1915 tarihinde gerçekleştirdiği Chantilly Konferansı’nda cephe öncelikleri aynen şöyle sıralanmıştı:

Bir, Fransa; iki, Rusya; üç, İtalya; dört, deniz; beş, Bulgaristan; nihayet altı, Türkiye!

Háttá aynı Konferans, genel olarak "Doğu Cephesi" diye adlandırdığı Çanakkale ve Kanal bölgelerine hiçbir şekilde yeni kuvvet gönderilmeyeceğinin altını bilhassa çizer.

Oysa eyvah ki, biz "egosantik" düşünce tarzıyla ilkokul kitaplarından itibaren, hálá, "düvel-i muazzama"nın "yurdumuzu paylaşmak için savaşa tutuştuğunu" öğreniyoruz.

Bu, hem "paranoyak" bir "öteki" dehşeti, hem de komplo teorilerine zemin üretiyor.

Nihayetinde de iş, "şizofrenik" bir "Kurtlar Vadisi"nde intikam aramaya varıyor.

Ve "tarihler vadisi"ni nesnel patikasını katetmedikçe, o kurtlar bizi daha çook kapar.
Yazarın Tüm Yazıları