Süreyya Ayhan ve Yücel Kop evlendi

ÇOK az insanın evliliği beni onlarınki kadar mutlu etti. Duymuşsunuzdur ama bir de benden duyun istedim: Süreyya Ayhan ve Yücel Kop evlendi.

Üstelik, New Mexico'daki çift, kendilerine nikah için Sevgililer Günü'nü seçti.

Bu şahane insanları, o gün evlenmeden önce tebrik edenlerden biri de bendim. Telefonda başlarına tebelleş oldum. En sevdiğim şeydir, münasebetsiz zamanlarda insanları rahatsız etmek! Bir yastıkta kocayın dedim. İnsanları çatlatacak kadar mutlu olun dedim. Aşkınız, birbirinize duyduğunuz sevgi, saygı ve hayranlık hep daim olsun dedim. Daha bir sürü başarıya imza atın, size bir torba laf edenleri, hayatı sizin için çekilmez hale getirenleri, aşkınıza inanmayanları, daha da ileri gidip ahlaksızlıkla suçlayanları utandırın dedim.

Ekledim: ‘‘Keşke nikah şahidi olarak Fatih Altaylı'yı çağırsaydınız!’’

Sonra da, Sevgililer Günü'nde İstanbul'da onlar için bir kadeh kırmızı şarap içtim. Aslında bir kadeh de Deniz Gökçe'nin şerefine içtim. Yemin ederim size, bu ülkede bu çifte en çok karşılıksız destek veren Gökçe'dir. Sonuna kadar. Dibine kadar. Bir Allah'ın kulu varsa aksini söyleyen alnını karışlarım. Odur yani bu ikilinin en iyi dostu. Ve tuhaf bir şekilde -sıkça tanık olduğumuzun aksine- bunu söylemez, altını çizmez. Başka konulardaki fikirleri, görüşleri ben ilgilendirmez, ama bu konuda laf yok Gökçe'ye. Güneylilere, Akdenizlilere özgü şövalyevari bir delikanlılığı vardır.

Zaten Süreyya'nın telefonunu da ondan aldım. Ama sadece telefon kesmedi beni. Bir de telgraf çektim. Eski günlerdeki gibi. SMS ve e-mail çıktı, mertlik bozuldu.

‘‘...İmza: Kötü gazeteci Ayşe Arman’’ diye biten bu uzuuun telgraf, ellerine geçer mi geçmez mi bilmiyorum, ama 141'deki mesajı yazan hanımın çığlığını çok iyi hatırlıyorum: ‘‘Evleniyorlar mı? Artık kimse onları ahlaksızlıkla suçlayamayacak! Ne kadar sevindim anlatamam. Hadi hayırlısı. Allah ne muratları varsa versin...’’

Amin.

İnsanı bekleten kar

Bangalore'da beklemek. Delhi'de beklemek. Frankfurt'ta beklemek. Londra'da beklemek. Havaalanında beklemek. Karın durmasını beklemek. Pistlerin açılmasını beklemek. İstanbul'a kalkan bir uçak beklemek. Yerinin okeylenmesini beklemek...

İstanbul'da beklemek. Evde beklemek. Sevgilinin gelmesini beklemek. Oyalanmak için pişirdiğin yemeklerin olmasını beklemek. Kurulmuş bir sofranın başında, yapayalnız, dokunsan ağlayacak pozisyonda beklemek. Kavuşmayı beklemek. Sarılmayı beklemek...

Anasını satayım 72 saat beklemek!

Evet anladınız, Sevgililer Günüm bekleyerek geçti.

‘‘Cici beyaz kar yazısı’’na alternatif bir yazı bu: ‘‘İnsanı bekleten kar!’’

Yedi bitirdi beni bu kar.

Sevgilim Hindistan'da iş seyahatindeydi, buradan kalkmayan uçak, onu bana getiremedi. Almanya'ya gitti. Bekledi. I-ıh olmadı, uçaklar yine kalkmadı. Kaldırmayan Allah, kaldırmıyor! Schengen vizesi yoktu, bu sefer Londra'ya gitti. Yine olmadı, ertesi günü bekledi. Önce uçakların kalkmasını, sonra uçaklarda yer olmasını...

O bekler, ben bekler. Kar da bizi gülerek izler!

Oysa, beni beklemek kadar sıkan, geren bir şey yok hayatta. Çaresiz, silahsız, korunmasız kalıyorum. Sadece öküz gibi bekliyorum.

Sevgililer Günü'nün bitmesine ramak kalmıştı ki, haber geldi, uçağa binmiş, yaşasın demek ki beklemem sona ermiş, tabii ki, onu karşılamaya havaalanına gideceğim, istiyorum ki beni güzel görsün. İyi de topuklu ayakkabılar ve ince çoraplarla kadın gibi nasıl dikilirim o soğukta karşısına. Ben ne yaptım? Beni bir kadına dönüştürebilecek bütün kıymetli siyah aksesuvarlarımı içime giydim, üzerime de kalın kazaklar, montlar, atkılar, bereler, eldivenler geçirdim. Sırt çantamda da topuklu ayakkabılar. İş değil yani üzerimdekilerden kurtulup 45 saniyede seksi bir kadına dönüşmem. Soyunmak giyinmekten daha hızlı bir eylem biliyorsunuz...

Beklediğime değdi.

En azından, 72 saat boyunca beklemiş bir adamı, güldürmeyi becerdim!

HAMİŞ: Şimdi fark ettim ki, bu beklemek konusunda ahkám kesmesi gereken en son kişiyim. Çünkü ben herkesi bekletirim. Bu kardan çıkardığım derslerden biri de şu oldu: Beklemek nasıl senin için işkenceyse, başkaları için de öyle, bundan böyle olağanüstü durumlar dışında kimseyi bekletme. Ama sen yine de yerine getiremeyeceğin sözler verme!

HAMİŞ 2: Yanlış anlamayın ama aklınızın köşesinde olsun diye: İçinizde jartiyerler varken, dışınızda kalın kar pantolonlarıyla dolaşmak gerçekten eğlenceli!
Yazarın Tüm Yazıları