Sultanahmet’te ramazanlar çok değişmiş

Güncelleme Tarihi:

Sultanahmet’te ramazanlar çok değişmiş
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 2009 00:00

Sultanahmet’te ilk ramazan etkinlikleri başladığında küçük bir kıyamet koptu. Şehirliler ve semt esnafı isyan ediyordu. Derme çatma barakalarda açılan sucukçu, köfteci, sosisçilerden geçilmiyor, dumandan göz gözü görmüyordu. Standart yoktu, hijyen kuralları ayaklar altında çiğneniyordu. Ancak ilçenin başkanlık koltuğuna oturan Mustafa Demir tavrını belirledi ve “Sultanahmet’teki etkinliklere devam edeceğiz ama size daha şehirli, renkli ve uygar bir ramazan vaat ediyorum” dedi. Sultanahmet’e gidip bu meydandaki ramazanın yeni şeklini şemalini görme fırsatı bulduk.

Bir zamanlar “Direklerarası” diye bir yer varmış. Burada devrin ünlü kantocuları sahneye çıkar, kukla tiyatrolarında İbiş seyredilir, Karagöz-Hacivat’ın gölgelerinde eğlenilirmiş. Cambazlar gösteri yapar, boyu üç-dört metreyi bulan tahta bacak takviyeli olanlarla ip cambazları yarışırmış. Bir başka bölümde hokkabazlar, meddahlar çıkarmış ahalinin karşısına. Pehlivan güreşleri ve at cambazı gösterileri bile olurmuş. Sonra Şems Tiyatrosu, Mınakyan Tiyatrosu, Abdürrezzak Tiyatrosu, Benliyan Kumpanyası, Turan Tiyatrosu, Felek Sineması, Bizans Tiyatrosu ve Malûl Gaziler Millet Tiyatrosu gibi yerler dolup taşarmış. Günümüzün Vezneciler Caddesi’nin başıyla Şehzadebaşı Camii arasında kalan yerde kurulmuş olan Direklerarası, 1940’lı yıllara kadar varlığını sürdürmüş sonra da kaybolup gitmiş. Kendi gitmiş ama namı sürmüş.

HALKI BEZDİRMİŞLERDİ

Çocukluğumuz bu namdan kaynaklanan ramazan masallarını dinleyerek geçti. Siyah-beyaz televizyonların stüdyolarında kurulan derme çatma 19. yüzyıl dekorlarının altında Direklerarası canlandırıldı. Zamanla sıkıcı, anlamsız ve neşesiz bir hal aldı. Nurhan Damcıoğlu ile birlikte bu gösteri de yaşlandı. Bitti ve nihayet geriye bir şey kalmadı. Ramazanlarda ortalık sessizleşti. Pide, ezan ve biraz da hüzün kaldı geçmişten günümüze.

1990’larda belediyelerde yönetimler değiştiğinde artık yeni bir söz söylemenin ve etkinlikler yapmanın gerekli olduğunu düşünen yerel yöneticiler işe ramazan çadırlarıyla başladılar. Birkaç yıl sonra Feshane etkinlikleri başladı. Bu tarihi yapıdaki etkinlikler Direklerarası ile köy festivalleri arasında bir yerlerde duruyordu.

Eski kentin meydanlarından biri olan Sultanahmet’te ilk ramazan etkinlikleri başladığında küçük bir kıyamet koptu. Şehirliler ve semt esnafı isyan ediyordu. Aslında o dönemde dillendirdikleri itirazlarında çok büyük bir haklılık payı vardı. Lütfü Kibiroğlu’nun Eminönü Belediye Başkanı olduğu devirde şekillenip genişleyen bu etkinlik bırakınız İstanbul’u Anadolu’nun herhangi bir kentine bile yakışmayacak sakilliklerle doluydu. Derme çatma barakalarda açılan sucukçu, köfteci, sosisçilerden geçilmiyor, dumandan göz gözü görmüyordu. Uzaklardan gelip Sultanahmet Camii’nde teravi namazına duran müminler caminin kubbesine kadar yükselen dumanların altında dua etmeye çalışıyordu. Standart yoktu, hijyen kuralları ayaklar altında çiğneniyordu. Gazeteler yazdı, televizyonlar gösterdi ama hem Kibiroğlu hem de ondan sonra gelen Nevzat Er, bana mısın, demedi. Son yerel seçimden önce sur içindeki iki belediye Fatih ismiyle birleştirildi. Yeni başkan Mustafa Demir’in Sultanahmet’ten bu etkinlikleri kaldırıp kaldırmayacağı merak ediliyordu. Başkanlık döneminin ilk ramazanında Demir tavrını belirledi ve “Sultanahmet’te devam edeceğiz ama size daha şehirli, renkli ve uygar bir ramazan vaat ediyorum” dedi. Biz de Sultanahmet’e gidip bu meydandaki ramazanın yeni şeklini şemalini görme fırsatı bulduk.

KADINLAR ÇOĞUNLUKTA

İlk dikkatimizi çeken, dumanlı müesseselerin sayısındaki önemli düşüş oldu. Etkinlik alanındaki köfteci ve dönercilerin hepsini toplasanız, her nedense hiç filtre kullanmayan Sultanahmet Köftecisi’nin yaydığı dumanın yarısı kadar kirlilik yaratmadığını gördük. Ayrıca meydana bir ekonomik demokrasi havası yerleşmişti. Eskiden bölgeye gelenler sadece buradaki işletmelerden ya da çevre esnafından alışveriş yapmak zorunda kalıyorlardı. Ama şimdi belediye, etkinlik alanının dört bir yanına piknik masaları koymuştu. Bu da bölgede geçen yıllarda fahiş ölçülere çıkan yiyecek içecek fiyatlarının ucuzlamasını sağlamıştı.

Birkaç yıl önceki ramazanlarda kadınların sayısı düşüktü. Bu ramazan meydanı kadınlar doldurmuş. Zabıta ve özel güvenlik ekipleri sürekli dolaştığı için kadınlar ve gençler kendilerini daha güvenli bir ortamda hissediyor. Meydanın gürültüsünden kaçmak isteyenler için de alternatifler var. Örneğin mutfağını yenileyip zenginleştiren Binbirdirek Sarnıcı’nda bu yıl geleneksel iftar sofrası kuruluyor. Gökkubbeye doğru uzanan 1600 yıllık sütunların altında derin bir ney sesi ve klasik Türk müziği dinleyerek huşu içinde iftarınızı açabiliyorsunuz.

KARDEŞ KAVGASI BİTSİN

Ayrıca geçici olarak meydanın iki yanına yerleştirilen dükkânların mimarisi muhteşem. Sultanahmet Camii’ndeki küçük medrese kubbeleri klonlanarak birkaç sıra halinde yerleştirilmiş. Medreselerin duvarlarından çekilen fotoğraflar bilgisayar teknolojisinin sunduğu sonsuz imkânlarla duvar kağıtlarına basılıp bin yıllık dükkân görüntüsü elde edilmiş. Cami ve medresenin duvarlarıyla mükemmel bir uyum sağlanmış, bu atmosfere çok iyi oturmuş.

Her on dükkândan birinde Osmanlı macunu satılıyor. Ayrıca “Osmanlı döneri” ve “Osmanlı lokması”na da ilk defa rastladım. Eski dönemde, Dikilitaş ve Yılanlı Sütun’un bulunduğu orta alan mezbelelik gibiydi. Dikilitaş’ın etrafına yerleştirilen atlıkarıncalar vardı. Belediye bu yıl bunlara izin vermemiş. Geçen yıl bir tabela ve bez afiş kirliliği yaşanırdı. Belediye bunların da çoğunu kaldırmış. Sadece birkaç noktada MTTB’nin belki de bugüne kadar ortaya attığı en anlamlı sloganın asıldığı bez afişleri görüyorsunuz. Afişte, “Kardeş kavgası bitsin ki ramazanımız mübarek olsun” yazıyor.

Turistler küçük bir meydanda aniden bir semazenle burun buruna gelebiliyor. Başka bir aralıkta bir ney sesi duyabiliyor. Tezhip, hat, ebru gibi geleneksel sanatlarla doğrudan temas edebiliyor, sanatçılarla yüz yüze
/images/100/0x0/55eb26ccf018fbb8f8aea3cb
konuşabiliyorlar. Ayrıca havuzlu meydanın çevresindeki çimenliğe yayılıp rahatlıkla biralarını içebiliyorlar.

Dört metrelik cambazla fotoğraf

Çapa’da Yusuf Bahçıvancı adında bir fotoğrafçı var. Eski gazeteci ve 30 yıldır fotoğraf işi de yapıyor. Yanına Bülent Çuvaş adında bir arkadaşını da alıp ramazan için 12 kişiden oluşan bir ekip kurmuş. Osmanlı dönemi kadın ve erkek kıyafetleri diktirip belediyeden meydandaki dükkânlardan birini kiralamış. Elbiseleri giyen yerli ve yabancı misafirler fotoğraf çektiriyor. Yerliler Osmanlı giysilerine yabancılardan daha hevesli görünüyor.

Kaligrafi ile isimler yazılıyor

Muhammet ve Ömer Başdağ adında iki hattat kardeş var. Osmanlı kaligrafisini Latin harflerine uygulayarak isimler yazıyorlar. İnce bir televizyon ekranını da klasik, ağır bir çerçeveyle dükkânın tam girişine asmışlar. Kapalı devre yayın yapan bu televizyonda kaligrafın nasıl çalıştığını görebiliyorsunuz. Ayrıca Vefa Bozacısı, Sütiş ve Kubbealtı gibi ünlü işletmeler de buradan dükkânlar kiralamış.

Pembe feraceli kızla redingotlu Osmanlı

Etkinliğin organizasyonunu üstlenen firma Sultanahmet’e gelenlere bir dolu sürpriz hazırlamış. Örneğin, yolda yürürken karşınıza ansızın pembe feraceli, şemsiyeli güzel bir kız ve yanında fesli redingotlu bir Osmanlı beyefendisi çıkıveriyor. Arkanızı döndüğünüzde boyu dört metreye ulaşan yine redingotlu ve uzun siyah pantolonlu bir adamla karşılaşıyorsunuz. Zıplayarak üstünüzden geçiyor, uzatılan nargilenin marpucuyla oynuyor, atılan elmaları topları tutup kenarda koklaşan sevgililerin üzerlerine fırlatıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!