Suda-karada aksi tesadüf

ŞEBEKE suyuyla ilgili tartışmalar yeniden kıpırdayınca, dört yıl önce aynen yaşandığı gibi koca barajlardan damacana suyuna çevirdik dümeni, o sulara açtık yelkeni.

Haberin Devamı

Dört yıl öncesini geçenlerde hatırlattık, on gün öncesini de dört yıl öncesiyle birlikte yeniden hatırlayalım.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu TBMM Başkanlığı’na verdiği yazılı soru önergesinde, net ve ayrıntılı sorular yöneltti.
“Kimya Mühendisleri Odası’nın Ankara içme suyu ile ilgili yaptığı tetkikler sonucunda yaklaşık bir aydır sudaki alüminyum sınır değerinin olması gerekenin çok üzerinde olduğu saptaması”nı hatırlattı.
Ki, KMO kirlilikle ilgili Sağlık Bakanlığı laboratuvarının raporunun arşivde olduğunu da vurguluyor.

* * *

KMO’nun, Tanrıkulu’nun soruları yanıt beklerken, İstanbul’da damacana sularıyla ilgili analize dayalı ciddi iddialar ortaya atıldı. Ve numune alınan suların çoğunun sağlıksız olduğu iddia edildi.
Sağlık Bakanlığı da “Halk Sağlığı Müdürlükleri’nin su dolum tesislerinden belli aralıklarla numuneler aldığını ve analiz yapıldığını” açıkladı. Ardından da “İddiayı ortaya atan TV programının yetkililerinden su numunelerinin hangi adreslerden alındığı bilgisini” istedi.
Yani koca Sağlık Müdürlükleri yıllardır “düzenli” olarak damacana suyunu denetliyor, bir şey bulamıyor, sonra haberciler “kırk yılda bir” numune alıp analiz yaptırıyor, “çoğunun sağlıksız” olduğunu saptıyor.
Sağlık Müdürlüğü de alınan numunelerin adreslerini habercilerden istiyor.
Bence onları kadroya, yönetime filan alsınlar.

* * *

Haberin Devamı

Ankara derseniz, dört yıl önceki su münazarasını geçen hafta yazdım.
Ne rapor, ne belge, ne iddia... Vız geliyor, tırıs gidiyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, bir soru üzerine, “Ankaralılar şu anda bile gönül rahatlığıyla su içebilir” diyor.
Eh, bu da bende “Şu anda ne var ki, de cümlenize ‘bile’ ekliyorsunuz” sorusunu yaratıyor.

* * *

Sadece su da değil mesele.
İnönü Bulvarı’nda yer yarılıyor, kaldırımda yürüyen adamcağız (ismini unuttuk değil mi, Kadir Sevim’di) göçüğe düşüp ölüyor. Bilirkişi raporu, “Aksi tesadüf” diyor.
Daha o göçük doldurulmadan, Ulucanlar’daki cami tadilatından göçük haberi geliyor, bir işçi ölüyor (ismini unuttuk değil mi, Engin Turan’dı, daha 19 yaşındaydı)...
Onu artık kurtarmaya değil de, bulmaya gelenler de ikinci bir göçükle ölümden dönüyor.
Üstelik o yer kayması gibi göçüğe neden olan tadilat, “tuvalet inşaatı” olarak geçti haberlerde.
Ne ederim, ne derim bilmem böyle göçüklere...
Yeni göçüklerin olabileceğini, metroda bugüne kadar kazılan yerlerde göçük tehlikesinin pusuya yattığını herkes söylüyor.
Bu da mı aksi tesadüf!

Yazarın Tüm Yazıları