GeriSeyahat Şubatta otomobille Sicilya’yı gezdim, en çok Noto’yu sevdim
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Şubatta otomobille Sicilya’yı gezdim, en çok Noto’yu sevdim

Şubatta otomobille Sicilya’yı gezdim, en çok Noto’yu sevdim

Mimarisi, mutfağı, hayatı renklendiren ilginç ritüelleriyle Akdeniz’in en özgün adalarından biri Sicilya. Ne tam olarak İtalya’ya benziyor ne de Akdeniz’in diğer kıyı kentlerine, adalarına. Tarih boyunca adadan geçen Yunan, İspanyol, Norman, Roma ve Araplar özgün bir kültür potası oluşturmuş. Yazın sıcaktan kavrulan, dünyanın dört bir yanından turist ağırlayan Sicilya, kışın kendi özgün hayatına dönüyor. Bugüne kadar 60 ülkede, 300’e yakın şehir gezen Mehmet Ertan geçen yıl şubat ayında 12 günlük ada turu yaptı, izlenimlerini yazdı.

Başta Sicilya adasını şubatta gezme fikri pek cazip gelmemişti. Bununla birlikte iklimi bizim Akdeniz kıyılarına benzeyen bu adayı kışın gezerken sorun yaşamayacağımı düşünüyordum. Yanılmamışım; gezimiz boyunca sadece bir gün yağmur engeliyle karşılaşmamız ve diğer günlerde havanın serin ama güneşli geçmesi beni tarih seçiminde haklı çıkarmıştı.

Palermo’ya bu ikinci gelişimdi. Daha önce Akdeniz limanlarını dolaşan bir şirketin gemisiyle birkaç saat gezme fırsatını bulmuştum. Bu sefer muhteşem mozaiklerle süslü Palatina Şapeli ile kent merkezine 8 kilometre mesafedeki Monreale Katedrali’ni gezecektik. Bir günümüzü de Palermo’ya 60 kilometre mesafede ortaçağdan kalma bir balıkçı kasabası olan Cefalu’ya ayıracaktık. 


ORTAÇAĞ SURLARINDAN AKDENİZ MANZARASI

Organize bir tura katılmadan Sicilya’ya gitmeyi düşünenlere adayı otomobil kiralayarak gezmelerini öneririm. Çünkü bu sayede yol üzerinde görülmesi gereken bazı hoş köyleri, kasabaları keşfetme fırsatını bulabilirsiniz. Bu seyahatte iyi bir harita okuyucusu olmamın ve İtalyanca bilmemin fazlasıyla yararını gördüm. Çünkü karayolları ne kadar iyi işaretlenmiş olsa da bazen araçtan inip yolu birine sorma gereği duyduğunuz anlar olabiliyor. Bu arada Sicilyalıların son derece iyi niyetli, yardımsever ve sempatik olması da bu seyahatte işimizi kolaylaştırdı.

Palermo’da geçirdiğimiz iki keyifli günün ardından sıra otomobil kiralayarak adanın diğer önemli yerleşimlerini görmeye geldi. Batıya doğru devam edip, oradan bir yay çizerek adanın kuzeydoğusundaki diğer önemli liman kenti Messina’da turumuzu tamamlamayı planlamıştık. İlk durağımız bize  harika bir Palermo manzarası sunan Pelegrino Tepesi oldu. Daha sonra iyi korunmuş Yunan tapınağı ile Segeste antik kenti, bir yandan deniz, diğer yandan tepelerle kuşatılmış Castellammare del Golfo’ya gittik. Deniz seviyesinden 751 metre yükseklikte kayalık bir tepedeki Erice ilk günün önemli gezi noktasıydı. Ortaçağdan kalma surları, daracık sokakları ve tepeden büyüleyici manzarasıyla Erice beni bu seyahatte en çok etkileyen yerlerden biriydi. Yalnız kış aylarında akşamüstü sıkça görülen sisin basması gezimizi kısa kesmemize neden oldu.

TERMAL MERKEZ VE BALIKÇI KASABASI

Ertesi gün yolculuğumuz sahil kentleri Trapani ve Marsala ile sürdü. Ardından göz alıcı tapınağıyla antik Yunan kenti  Selinunte ve eski bir termal merkez olan bugünün önemli balıkçı limanı Sciacca’ya vardık. Günün sonunda Sciacca Limanı’na dönen balıkçı teknelerinden kamyonetlere yüklenen balık dolu kasaları seyrederken, bu kentin adanın balık ihtiyacını karşılamada önemli bir rol üstlenmiş olabileceğini düşündüm.
Bir sonraki gün adanın güneyindeki Agrigento’yu gezdik. Sicilya’da görülmesi gereken kentlerin başında geliyordu. Adadaki diğer önemli yerleşimler gibi, o da Yunan kolonistler tarafından kurulmuştu. Tarihi yapıları, kaldırım taşlı daracık sokaklarıyla insanı cezbiyordu. Eski kente 4 kilometre mesafedeki Tapınaklar Vadisi’ne de uğradık. Yunan tapınakları son derece etkileyici yapılardı. Dor üslubundaki sütunlarıyla göz alan Concorde Tapınağı çok iyi korunmuştu.

ENNA’NIN MOZAİKLERİ ANTAKYA’YLA YARIŞIYOR

Agrigento’dan adanın ortasına doğru yöneldiğimizde ilk ulaştığımız kent Enna’ydı. Daha sonra gezdiğimiz Piazza Armerina’nın tarihi bölgesindeki yapılar kadar merkeze beş kilometre mesafedeki Roma dönemi villaları da büyüleyiciydi. Bu villaların  mozaikleri, mozaik sanatının günümüze ulaşmış en güzel örnekleri arasındaydı. Antakya’daki Mozaik Müzesi ile Tunus’taki meşhur mozaik müzesi Bardo’dan sonra burada gördüklerim bende gerçekten hayranlık uyandırdı. Villaların bazıları restorasyon çalışmaları nedeniyle kapalı olunca, sadece bir bölümünü görebildik. Tamamını gezmek isteyenler yarım günü buraya ayırmalı. Bir de kış dönemi ziyaret edeceklerin vilların açık olduğu gün ve saatler konusunda Turizm Ofisi’nden bilgi almasında yarar var. Çünkü bazı günler bu ören yeri restorasyon nedeniyle tamamen kapalı olabiliyor.

Adanın orta kısımlarından güney-doğusuna doğru yöneldiğimizde bizi birbirinden güzel üç barok kent karşıladı: Ragusa, Modica ve Noto. Aralarından Noto mimari özellikleriyle diğerlerinden ayrışıyordu. Adada en fazla göze çarpan mimari üslup olan barok mimari, bu şehrin yapılarında doruğa çıkıyordu.
Noto’dan ayrılıp, akşam konaklayacağımız Siracusa’ya doğru yola çıktık. 32 kilometreydeki aradaki mesafe. Son derece güzel, tarihi bir sahil kenti olan Siracusa’ya geldiğimizde hava kararmak üzereydi. Yol boyunca portakal, mandalina ağaçlarının yer aldığı arazilerden geçmiştik. Hiç bu kadar çok portakal, mandalina ağacını bir arada görmemiştim. Bunun yanı sıra fındık, kaktüs, zeytin, zakkum ağaçlarına da bolca rastlamıştık.
Bundan sonra seyahatimizi Siracusa, Catania, Taormina, Messina gibi adanın görmeye değer önemli kentlerini gezerek sürdürdük. Özellikle Taormina adanın en heyecan uyandıran, büyüleyici manzaralarına sahip yerlerinden biriydi. Bu kentte 14 Şubat Sevgiler Günü’nde karnaval kutlamaları olması da bizim için sürpriz oldu. Brezilya’da Rio de Janeiro sokaklarında tanık olduğum karnaval kadar olmasa da, Taormina sokaklarında yaklaşık iki saat süren güzel dansların yapıldığı çok renkli bir karnaval izleme şansına sahip oldum.


NASIL GİDİLİR

Önce İstanbul’dan Roma’ya uçtuk. Ertesi gün trenle Napoli’ye geçtik. Napoli Limanı’ndan her gün saat 20.15’te adanın başkenti Palermo’ya feribot var. Napoli-Palermo seferi yapan iki şirketten biri Tirrenia, diğeri ise SNAV. Her ikisinin de kalkış saatleri ve fiyatları aynı. Biz Tirrenia şirketinin feribotunu tercih ettik. Kış aylarında yer bulma sorunu yaşanmıyor. Çünkü bizden başka birkaç kişi dışında, kalanların çoğunluğunu taşıma şirketlerinin şoförleri oluşturuyordu. 10.5 saat süren gece yolculuğundan sonra sabah saat 06.30’da Palermo Limanı’na yanaştık. Roma’dan Palermo’ya havayoluyla da ulaşabilirsiniz. EasyJet, Wind Jet, Blue Panorama gibi havayolları kış sezonunda 14 Euro’dan başlayan fiyatlarla direkt uçuşlar düzenliyor. 

GEÇ BAROK SANATI BU ŞEHİRDE DORUĞA ULAŞIYOR

Adanın güneydoğu ucundaki Modica’dan Noto’ya giderken Siracusa yoluna saptık. Yol narenciye bahçelerinin arasından geçiyordu. Portakal, mandalina, limon ağaçlarının yanı sıra büyük kaktüsler dikkatimizi çekti. Yer yer zeytinliklere rastladık. Bütün bunlar Akdeniz kıyısına yaklaştığımızın göstergesiydi.
Noto’ya öğle saatlerinde vardığımızda kente güneşli ama serin bir sonbahar havası hâkimdi. Aracımızı Maggio 16 (16 Mayıs) Meydanı’na park ettik. Bu sevimli meydan bize son derece güzel bir kente geldiğimizi gösteriyordu. Bir tarafta meydana bakan zarif bir çeşme ile süslü bahçe ve onun arkasında kalan hoş mimarisiyle San Domenico Kilisesi, diğer tarafta ise 1860’da neo klasik mimari tarzıyla inşa edilmiş göz alıcı tiyatro binası.

UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NDE

Maggio 16 Meydanı, kentin ana caddesi Vittorio Emanuele’e açılıyordu. Ana caddeyi kesen soldaki Nicolaci, kentin en güzel sokaklarından biriydi. Montevergine Kilisesi’ne kadar uzanan sokağın en güzel yapısı hiç şüphesiz 17’nci yüzyılda barok üslupta inşa edilmiş Nicolaci di Villadorata Sarayı’ydı. Sarayın dikkat çekici altı balkonunda, konsollardan her birini aslan, at, melek, siren gibi farklı figürler süslüyordu. Buradan Vittorio Emanuele’e paralel Cavour Caddesi’ne çıktığımızda  son derece hoş yapılarla karşılaştık. Zaten kent bu iki cadde çevresinde düzenlenmişti. Sokakların birbirini dik açı yaparak kesmesi de kentin rahat gezilmesini sağlıyordu.

Dünyada bu kadar çok barok yapının bir arada, uyum içinde yer aldığı kent sayısı çok az olmalı. Nereye baksam karşıma mimarisi göz kamaştırıcı tarihi yapılar çıkıyordu. İnsan gözünü rahatsız eden tek yapı bile yoktu. Bu küçücük kentte çok fazla sayıda kilisenin bulunması da özellikle dikkat çekiciydi.
Gerçekten Noto, Sicilya’nın en güzel kentlerinden biriydi. Barok stilin uyumu ve birliği adına dünyada benzersiz bir mimari panorama sunuyordu. Bu nedenle bu kent itinayla, sindire sindire gezilmeli; bu güzelliğin keyfine varılmalıydı. Aslında Noto kentini dümdüz eden 1693 depreminden sonra, yeniden geç barok tarzda böylesine güzel bir kentin kurulabileceğine insan inanamıyor. Bu nedenle Noto 2002’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini almış.
Sokak aralarında gördüklerimizden etkilenmiş bir vaziyette dolaşırken, yeniden kendimizi Victorio Emanuele Caddesi’nde  bulduk. Caddenin tam ortasındaki Belediye Meydanı kentin merkeziydi. Meydanı süsleyen karşılıklı iki göz alıcı yapıdan birisi Ducezio Sarayı ki, bu saray günümüzde belediye binasına dönüştürülmüştü. Onun karşısındaki diğer görkemli yapı ise San Nicolo Katedrali’ydi.

MEYDANDAKİ AĞAÇLAR MANDALİNAYLA SÜSLÜYDÜ

Cadde üzerindeki kafede verdiğimiz küçük bir molanın ardından, gezimize Crocifisso Kilisesi’nin bulunduğu Mazzini Meydanı ve çevresindeki sokaklarda devam ettik. Meydan çevresindeki mandalina ağaçlarında bulunan son derece iri mandalinalar toplanmayı bekliyordu. Gezimizi San Carlo Kilisesi terasından çektiğimiz fotoğraflarla tamamladık. Tavanı çok güzel fresklerle süslü olan bu kilisenin tepesine daracık bir merdivenle rahatça tırmandık. Kent seyrettik. Noto’nun en güzel panoramik manzarasının buradan seyredildiğini öğrendik.
“Sicilya barok sanatının mücevheri” tanımlamasını hak eden bu büyüleyici kentten ayrılmak zor oldu.

MAKARNANIN MUCİDİ SİCİLYALILAR

Adadaki gezimizde, her konakladığımız kent ve kasabada farklı lezzetleri tatmayı ihmal etmedik. Sicilya’nın zengin bir mutfağı olduğunu biliyordum. Ada tarihinde rol oynamış Yunan, Roma, Arap, Norman ve İspanyolların izi vardı bu zenginlikte. Her gelen halk yerel kültüre bir şey eklemiş ve böylece ortaya çok çeşitli yemeklerin oluşturduğu bir mutfak çıkmıştı.
Bir ada olmasından dolayı özellikle balık ve deniz ürünleri Sicilya’nın favori yemekleri arasında. Kılıç, adada en sevilen balık. Tarihte Sicilyalılar yemek konusunda bazı ilklere de imza atmış. Örneğin makarnayı ilk kez 1250’lerde onlar bulmuş. İtalya’da birçok çeşidini yediğimiz makarnanın Sicilya’da en fazla tercih edilen çeşitlerinden biri ise “Norma” adlı makarna. Bu makarna yapımında domates, patlıcan, fesleğen ve ricotta peyniri kullanılıyor.

False