Şu tutanakları açıklasanız da öğrensek

DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Suriye politikası aydınlar için turnusol kâğıdı” dedikten sonra hükümetin Suriye politikasını eleştirenlere veryansın etti. Aydınlara “Geceleri rahat uyuyor musunuz” diye sordu. “Aydın” diye tanımladığı insanlar arasına ben de giriyor muyum, bir fikrim yok. Ama yine de üzerime alındım, çünkü hükümetin Suriye politikasını ben de eleştirdim.

Haberin Devamı


Ve soruyu yanıtlayayım: Ben rahat uyuyorum, özellikle de Suriye konusunda.

Suriye diktatörünün babasını da sevmezdim, kendisini de. Baas ideolojisi de bana yabancı.

Önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
’in Suriye diktatörü Hafız Esad’ın cenazesine gitmesini de eleştirmiştim, bu hükümetin başbakanının onun oğluyla aile dostu olmasını da eleştirdim. Şimdi de Suriye diktatörünün ayakta kalması için destek olanları da eleştiriyorum. Hükümetin, bu konudaki tavrını da samimi bulmuyorum. Bunu daha önce de yazım.

“Samimiyetsizlik”, soykırım suçu işlediği için uluslararası mahkemenin tutuklama kararı bile çıkarttığı Sudan diktatörüne bu hükümetin verdiği destekte ortaya çıkıyor. Ya da Bahreyn’de muhalefetin ezilmesine sessiz kalmalarında!

Onun için ben aynı soruyu Davutoğlu’na soracağım: Gerçekten rahat uyuyor musunuz?

Geçmişte Suriye’ye 60 kere gittiniz. Ortak hükümet toplantıları yaptınız, sınırları kaldırmaya az kalmıştı.

Bütün bu süre içinde bir tek kez Suriye diktatörünü uyardınız mı? “Şu işkence merkezlerini kapat artık” dediniz mi? “Bu yol çıkmaz, memleketinin insanlarına eziyet etmeyi bırak, muhalefeti susturmaktan vazgeç, bir an önce demokratik reformları yap” dediniz mi?

Bunu şimdi değil, aranızdan su sızmazken yaptınız mı?

Yaptıysanız, görüşme tutanaklarını açıklasanız da biz de öğrensek, Dışişleri Bakanımız geceleri rahat uyuyor mu, uyumuyor mu?

Haberin Devamı

Biraz ucuzculuk yapıyorum

ESKİ TOKİ Genel Müdürü ve günümüzün Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Samsun Canik’teki selde TOKİ’nin binalarında hayatını kaybedenlerle ilgili eleştirileri şöyle yanıtlıyor:

Hakikaten bir suçlu varsa kasta inzam etmenin dışında ihmal ve teknik bir suç varsa cezamızı tabii ki çekmemiz lazım. Doğrusu budur ama illa da suçlu aramak ayrı şey, suçlu aramamak lazım. Zaten suçlu kendi kendine ortaya çıkar. Nerede bir can kaybı, hata varsa hepsinden sorumluyuz. Ben suçlu aramıyorum ki ortada can meselesi var. Burada onu bunu suçlamak ucuz bir şey, ucuzculuk. Niye suçlu arayayım, ben suçlu görürsem söylerim, ihmalim, hatam, suçum varsa onu söylerim zaten.”

Bayraktar’ın bu sözlerini okuyunca şunu düşündüm: Bakan Bey de TOKİ’nin çok hatalı bir iş yaptığının farkında ama bunu bir türlü itiraf edemiyor!

Çünkü bir yandan “Suçlu varsa cezasını çekmeli” diyor, hemen ardından “Suçlu da aramamak lazım” diyor, suçlu arayanları “ucuzculuk” ile suçluyor. Bütün bunların hepsinin mantıklı bir cümleler dizininde yer alması, bana Bakan’ın durumu kurtarmaya çalıştığını düşündürtüyor.

Hep aynı şeyi yazıyorum galiba ama burada Türk kamu yönetiminin bir önemli hastalığını daha görüyoruz. Hükümetler değişiyor, siyasi görüşler değişiyor, kamu yöneticisinin olaylar karşısında sorumluluğu üstlenmemek ve laf çevirmek yönündeki alışkanlığı hiç değişmiyor.

Mesele çok basit! İki derenin arasına getirip binaları kondurma fikri kimden çıktı?

Taha Akyol geçen gün çok net şekilde Samsun’a yıllar içinde düşen yağış miktarını yazdı. TOKİ yöneticileri de bu bilgilere sahipti de “Yağışlar giderek azalıyor, artık burada sel olmaz” diye mi düşündüler? Yoksa bunlara bakmak hiç akıllarına gelmedi mi?

Soruşturmayı yürütecek bakanlığın başında, bu binalar yapıldığı sırada o kurumun başında olan kişinin varlığı soruşturmanın sağlıklı yapılmayacağı düşüncesini uyandırıyor.

Bakan Bey acaba soruşturma sonuçlanana kadar görevinden ayrılmayı düşünmez mi?

Haberin Devamı

Haftanın şarkısı Manga’dan: Cevapsız Sorular!

BU hafta “pazartesi sorularımıza” eşlik etmek üzere seçtiğim şarkı Manga’dan. “Cevapsız Sorular” isimli bu gerçekten çok güzel şarkıyı youtube’da bulabilirsiniz.

Şarkı şöyle başlıyor: “Birden Ay ışığını kesti / Bir de sen çok değiştin / Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi / Söylenenler hiç söylenmemiş gibi.”

Siz şarkıyı dinlerken ben de kendi “cevapsız sorularımı” tekrarlayayım. KPSS sorularını çalan organize suç örgütü neden hâlâ yakalanamadı? Başbakan, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’nü bizzat görevlendirdi ama bu kurumların gücü bu çeteyi ortaya çıkarmaya yetmedi.

Bu da yetmezmiş gibi şimdi bir de son KPSS’deki soruların, bir dershanenin dağıttığı deneme sınavı kitabından aynen aktarılmış olduğu iddiası var. Dershanenin internet sitesine girdiğimde bu soruların bulunduğu deneme sınavına ulaşabilmem mümkün olmadı. Bir yetkili çıkıp iki kitapçığı karşılaştırarak bu iddiayı yanıtlasa iyi olacak.

Sora sora dilimde tüy bitmesine neden olan KPSS sınavı soruma bir de bu eklenmesin lütfen.

Bülent Arınç’a suikast iddiası ne oldu? Dün Hürriyet’te arkadaşımız Nurettin Kurt’un haberi, bu iddiayla ilgili olarak ifadesi alınan bir albayın emekli olduğunu anlatıyordu.

Öyle görünüyor ki soruların yanıtları gelene kadar ben de emekli olacağım. Bülent Arınç’a suikast iddiası yoksa o günlerin gündemini etkilemek için uydurulmuş bir palavra mıydı? Yoksa hükümetin o yıllardaki asker rahatsızlığının paranoya boyutuna ulaştığının bir göstergesi miydi?

Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri nerede? Suudi Arabistan Kralı, gittiği ülkelerin devlet yöneticilerinin eşlerine de pahalı mücevherler hediye ediyor. Kral
Türkiye ziyaretinde de mutlaka böyle bir armağan getirmiş olmalı. Ama Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’tan bu konuda bugüne kadar tatmin edici bir açıklama alamadık. Bu hediyeler süresi içinde beyan edildi mi? Süresi içinde beyan edildiyse beyannamenin bir kopyasını görebilir miyiz? Beyan edilen hediyeler, kanunda yazdığı gibi “ilgilinin kurumuna” devredildi mi? Bununla ilgili bir kayıt varsa, bir yetkili bunları neden açıklamıyor?

Yoksa devletimizin en üst yöneticileri, kendilerini kanunların üzerinde mi görüyor?

Yazarın Tüm Yazıları