Su savaşlarında ilk kurşunlar...

SU yok.

Köylüler dip sularının metrelerce aşağıya çekildiğini, artık suyu çok derinlerde bulabildiklerini ya da çoğu kuyunun tümden kuruduğunu anlattılar.

Birçok bölgede ekinler büyümedi, davar sürülerini saldılar tarlalara.

Ağaçlar dahi kurumaya başladı.

Göllerin yerinde çatlak topraklar var, nehirler cılız akarsulara dönüştü, çaylar kurudu.

Kentlerde yaşayanlar farkında değil.

Bu bir felaket.

*

"Su savaşları" teorisi doğru çıkıyor.

Bu savaşta sadece milletler, ulusal cepheler, ordular yok. Su için savaşanlar, kendi içlerinde de savaşacaklar.

Suyu olan köy ile komşu köy...

Kuyusunun dibinde iki kova suyu olanla, suyu olmayan...

Kaynağa doğru koşan iki insan...

Kentlerde belediye tankerlerinin hortumu başında birbirini döven kalabalıklar...

Güneydoğu’da geçenlerde su yüzünden birbirlerini öldüren çiftçilerin haberini okuyunca, kendi kendime söylenmiştim:

"Su savaşlarında ilk kurşunlar..."

Ve böyle giderse; elbette halklarına su bulmak için orduları ile harekete geçmek zorunda kalacak devletler, su savaşlarını görecek dünya.

*

Bu kötü bir yazı.

Ama geçen sene Türkiye’nin başkenti Ankara’da, ağaca su vermenin "suç" sayıldığı... Belediye zabıtalarının "çiçeklere su verme suçu işleyenleri" aradığı gözümün önüne geliyor.

Koyun üzerine; dünyanın üç ayrı yerinde bilim adamlarının "dünyanın kurumaya başladığını" açıklamalarını...

*

Peki ne yapacak insan?..

Betonun içilmediğini, demirin yenilmediğini görecek. Fabrikaların, otomobillerin, bilgisayarların, borsaların, mutfak robotlarının, cep telefonlarının, boyalı kentlerin, gökdelenlerin bir bardak su kadar bile değerli olmadığını anlayacak. Ormana, ırmağa, göllere, denize, ovalara sataşmamayı öğrenecek.

Su savaşlarında ilk kurşunlar sıkılırken, doğaya karşı nasıl bir suç işlediğini ve bu ahmaklığının bedelini çok çok ağır ödemek zorunda kaldığını görecek insan.

Ya artık çok geç olursa?..
Yazarın Tüm Yazıları