Şu çılgın muhafazakârlar

Obama çok korkuyor bunlardan…

Haberin Devamı

O kadar korkuyor ki…
İsrail’e ulaşır ulaşmaz İsrail Başbakanı Netanyahu’yu alıyor kafese, çekip bir kenara şöyle diyor:
“Yahu Netahyahu! Ara şu Tayyip Erdoğan’ı, hemen özür dile ve tazminat ödeyeceğini söyle… Yoksa halimiz harap. Bu adamların gazapları çok çetin olur”.
Netanyahu diretiyor…
“Aramayacağım” diyor.
Obama üsteliyor…
“Sana ara dedim” diyor.
Netanyahu “Yok” diyor, “Olmaz” diyor.
“Nuh” diyor, “Peygamber” demiyor.
Obama sonunda çareyi Netanyahu’nun gözünü korkutmakta buluyor.
Gözlerini korku ve dehşet içinde açıp şöyle diyor:
“Sen galiba daha Türkiye muhafazakârlarını henüz tanıyamadın… İlkeli duruşlarıyla, cetlerinden aldıkları iman kuvvetiyle bizi harcar onlar… Dünyadan silerler bizi… Adamların kafasını daha fazla attırmamakta yarar var”.
Netanyahu olmazlanıyor, Obama bastırıyor.
Ve en sonunda Netanyahu’nun gözünü korkutmayı başarıyor.
İkna ediyor özre…

*

Haberin Devamı

Obama, Netanyahu yanındayken alıyor kırmızı telefonu eline, çeviriyor Tayyip Erdoğan’ın numarasını…
“Alo! Tayyip Bey, bak şimdi sana kimi vereceğim” diyor.
Uzatıyor Netanyahu’ya telefonu…
Netanyahu, Obama’nın zorlamasıyla ıkınarak da olsa özür diliyor.
Obama dürtüyor:
“Tazminat ödeyeceğini de söyle, tazminat ödeyeceğini de söyle”.
Netanyahu onu da söylüyor.
Ardından telefonu Obama alıyor eline…
“Tamam mı Tayyip Bey… Barıştınız mı? Gazap falan gündem dışı değil mi? Artık o meşhur öfkenden nasip alma ihtimalimiz yok değil mi?” diye soruyor.

*

Daha bu ne ki?
“Şu çılgın muhafazakârlar”, o kadar çılgınlar ki…
Obama’yı titretmekle, İsrail’e diz çöktürmekle kalmıyorlar.
- Öcalan’a diz çöktürüyorlar.
- Suriye’ye posta koyuyorlar.
- Irak hükümetini eziyorlar.
- İran’ı titretiyorlar.
- İstanbul’da Suriye hükümetini kuruyorlar.
- Ortadoğu’daki bütün Arabi ve Farsi halkların tek umutları oluyorlar.
- Kral Abdullah bile bunlardan tırsıyor.
- Sünni dünyayı avuçlarının içine alıyorlar.
- Afrika’nın makûs talihini değiştiriyorlar…
- Nerede bir muhafazakârın kılına zarar gelse, oradaki zalimlerin karşısına dikiliyorlar.
- Zalimler, muhafazakârlara zarar vermeden önce bunlar yüzünden 40 kere düşünüyorlar.
Ve daha neler neler…

*

Haberin Devamı

Ama bir eksikleri var ‘şu çılgın muhafazakârlar’ın…
- Destanlarını yazacak…
- Bu muazzam kahramanlıkların romanını kaleme alacak…
- Marşlarını kaleme alacak…
- Çılgınlıklarını ortaya koyacak…
Bir Turgut Özakman’ları yok…
Ne yazık ki…
Etrafları sadece goygoycu kaynıyor.
Ve bu yüzden bu destanlar hep güme gidiyor.

Rahat gazetecilik yapmak için 7 koşul

BİR: Sırtını ya hükümete ya Çankaya’ya ya da Cemaat’e dayayacaksın.
İKİ: Boşluk oluşan bir pozisyona Başbakan tarafından tavsiye edilecek kıvamda olacaksın.
ÜÇ: Öyle fikirlere sahip olacaksın ki yazdığın yazı hiçbir zaman sansüre uğramayacak…
DÖRT: Polemiğe girdiğin meslektaşlarının savcılar tarafından takibe alınacağından emin olacaksın.
BEŞ: Hapse girmek ve işten atılmaktan o kadar uzak olacaksın ki hapse giren ya da işten atılan meslektaşınla empati kurmakta bile zorlanacaksın.
ALTI: Yerme, çakma, vurma, kırma, saldırma gibi ihtiyaçlarının tümünü CHP ve CHP tarihi üzerinden karşılayacaksın.
YEDİ: Kimi öveceğin, kimi yereceğin belli olacak…

Haberin Devamı

Etkileyici bir müze

Müzenin tam adı şöyle:
‘Panorama 1453 Fetih Müzesi’.
Gittim, gördüm.
Salon duvarlarına asılan hamaset dolu metinleri ve mimari aksaklıkları bir tarafa bırakırsak…
‘Panorama’ bölümü gerçekten etkileyici…
İstanbul fethedilirken oradaymış gibi hissediyorsun.
Top sesleri, nal sesleri, mehter sesi falan… Onlar da devreye girince etkileyiciliği daha da artıyor müzenin…
Gaza geliyorsun resmen.
Müze görevlileri de kibar, ilgili ve anlayışlı…
Emeği geçenleri tebrik ederim.
Hâlâ gitmeyenler varsa hararetle tavsiye ederim.
NOT: Müze, Merkez Efendi’ye yürüme mesafesinde… Mezarlıkta Erbakan Hoca’ya dua, ardından Merkez Efendi Köftecisi’nde ziyafet de programa eklenince şahane oluyor.

Haberin Devamı

Unutulmaz bir hafta

Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü nedeniyle milli duygularımızı bir güzel şahlandırıverdik.
Milli duygularımızı şahlandırdığımız sırada İmralı’ya yeni bir heyet gidiyor, ‘süreç’ bütün hızıyla devam ediyordu.
‘Çanakkale’, ‘İmralı’ falan derken aynı gün bombayı Ergenekon Savcısı patlatıverdi… Savcı “alayına müebbet istiyorum, hem de ağırlaştırılmışından” diyordu… Generallerin payına düşen müebbetti yani…
“Ne yani, Öcalan başat aktör olurken generaller müebbet mi alacak” cümlesi ortalıkta dolaşmaya başlamışken Amerikalı turist kızın katili ‘Laz Ziya’nın, Suriye’de muhaliflerin safında savaştığını öğrendik.
‘Çanakkale destanı’, ‘üçüncü İmralı seferi’, ‘ağırlaştırılmış müebbet’, “Laz Ziya” falan derken… Ankara’da ‘pat’ diye iki saldırı meydana geliverdi. Bu saldırılarda hedef AK Parti ve Adalet Bakanlığı idi.
Ergenekon sanıkları için istenen cezalar vicdanlarda yük olmaya başlamışken Başbakan Erdoğan’dan “Ankara saldırılarının arkasında Ergenekon var” açıklaması geldi. Bu açıklama vicdanlardaki yükü hafifletmeye yetti mi bilinmez ama her şey bitmemişti.
Haftanın asıl bombası Öcalan’ın Diyarbakır Nevruz’unda okunan mesajıyla mesajıydı… “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyordu Öcalan… ‘Silahlara veda’ vakti gelmiş gibiydi.
Hafta tamamlanmadan yeni bir gelişme daha yaşandı: İsrail’i ziyaret eden Obama’nın, “uzatma, özür dile, olsun bitsin” telkiniyle Netanyahu, Erdoğan’ı arıyor ve özür diliyordu…

Haberin Devamı

Nil Burak notları

Kayra ile Frankie’nin düzenlediği “yıldızlar geçidi”nde Alpay’ı dinledim, Nükhet Duru’yu dinledim…
Ve sıra geldi Nil Burak’a…
Onu da dinledim…
Nil Burak notlarımı iletiyorum:

*

‘Anlamazdın’ı pek güzel söylüyor.
Cem Karaca ile düet yaparak söyledikleri ‘Sen de başını alıp gitme’ şarkısının bestesi kendisine aitmiş.
Sen dinlerken yoruluyorsun, o söylerken yorulmuyor.
Pek de mütevazı…
“Birisine… Birisine…” adlı şarkısı pek şeker…
Şarkı söylerken dinleyicilerin telefonlarıyla oynamalarından hiç hazzetmiyor.
Sesi eskiden nasılsa şimdi de öyle…
Seyirciyle mesafeli bir temas içinde…
“Bana yalan söylediler / Kaderden hiç söz etmediler” şarkısının hakkını veriyor.
Aranjman kraliçesi ama Zeki Müren şarkılarına da pek yatkın.
“Olmaz olmaz deme” diye bir şarkı vardı, unutmuşum… Sayesinde bir güzel hatırladım.
Tek dileğim var:
Daha sık sahne alsın.

Yazarın Tüm Yazıları