Su

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Su akar deli bakar gibi milletçe izledik sele teslim olan İstanbul'un halini.

Meteorolojinin haber verip vermemesi kara mizah gibi tartışıldı. Sanki meteoroloji uzmanları bilmem ne kadar metreküp yağmur düşecek diye bangır bangır bağırsalar, dere ağızındaki gecekondular selden paçayı kurtaracakmış gibi.

Dört yaşındaki çocuğun, büyük bir ihtimalle kendi ailesinin açtığı çukura düşüp boğulması öncelenecekmiş gibi.

Görülen şu, ancak 1 Mayıs olaylarında laleleri ezen genç kızları görünce İstanbul'un varoşlarının farkına varanlar, bir de bu tür afetler karşısında hayretten sudan çıkmış balığa dönüyorlar.

Birkaç çağı aynı anda yaşayan İstanbul'un Ortaçağı ile karşılaşıyorlar. Bu kentteki sudan ucuz yaşamların, nasıl başlayıp nasıl bittiğinin ancak o zaman farkına varıyorlar. Ve ısrarla görmezlikten geldileri su götürmez gerçeklerin şamarını yiyorlar.

Milliyet'in dünkü manşetinin de ifade ettiği gibi, su bastı ve İstanbul düştü.

En yalın gerçek bu.

Refah Partisi, İstanbul Anakent'i kazanınca kentin ikinci kez fethedildiğini duyurmuştu. İkinci fetihten sonra sele teslimiyet de RP'ye nasip oldu. Çünkü afet bölgesine giden Tayyip Erdoğan, ‘mağlubiyeti kabul etmek zorundayız’ demiş bulundu. Ve sonra ekledi, ‘ben sel duasına çıkmamıştım’.

Buna en terbiyeli biçimiyle sudan cevap derler.

Tayyip Erdoğan'ın tepkisi tabii ki suya sabuna dokunmuyor.

Durum bu, ama kabul etmeliyiz ki, bilmem kaç metreküp yağmur birikintisi nedeniyle düşen İstanbul'un görüntüleri karşısında, her başkan aynı acze düşecekti. Aynı cümleleri kuracaktı. Önce atıp tutacak sonra kuyruğunu kıstırıp susacak, ya da suçu başkasına atacaktı. Üçüncü dünyanın yetkili fakat sorumsuz yöneticilerinin davranışlarıdır bunlar.

İstanbul'un yakın tarihi, bir büyük rant dağıtımının ve paylaşımının çirkinlik ve arsızlıklarıya görüntüleniyor. Bu görüntülerin karelerine, oy avcılarının ağızı köpük saçan doyumsuzluğu, kara para volicilerinin siteleştirdiği Boğaz sırtları, nefes alamayan ve nüfusunu taşıyamayan bir kentin gölgeleri düşüyor.

Hiç sorgusuz sualsiz paraların su gibi aktığı bir kent burası. Aynı zamanda bir karış suyun ve de karın teslim aldığı eski bir İmparatorluk kenti.

Bu düzensizliğin dünkü ve bugünkü failleri ise saymakla bitmez.

Yılların birikimi ve bugün de devam eden bu kapışma ve paylaşım düzeninde İstanbul'da başarı olamaz. Başarılı belediye olamaz.

İncir çekirdeğini doldurmayan, kollektör yapma, boru döşeme, basını kent dışına taşıma gibi derme çatma işlerle İstanbul'da başarı sağlanamaz.

İki müzik festivali düzenlendi diye, ‘dünya kenti olduk’ çığlıkları atarak da İstanbul için bir çağdaşlık markası yaratılamaz.

Hele ‘bitirim’ tavırlarla hiç kalkılamaz iki imparatorluğa başkentlik etmiş bir şehrin sorunlarının altından.

Her selde, karda bir büyük örtü kalkıyor bu kentin üstünden.

Ve de gerçek su üstüne çıkıyor.

Yazarın Tüm Yazıları